Ekonomi
Makine ihracatı ilk 6 ayda 13,5 milyar dolar!
Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından paylaşılan makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, yılın ilk altı ayında Türkiye'nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı 13,5 milyar dolar oldu...
Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından paylaşılan makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, yılın ilk altı ayında Türkiye’nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı 13,5 milyar dolar oldu. Enflasyonda kalıcı düşüş işaretlerinin gecikmesi nedeniyle para politikasındaki gevşemenin öteleniyor oluşunun hızlı toparlanma beklentilerini azalttığını belirten Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Çin gözünü karartmış şekilde, ihracat destek ve kredileriyle dünyaya makine saçıyor. AB ve ABD ise korumacılık zırhına sarılarak rekabet koşullarını korumaya çalışıyor. Birçok ülke bu yıl seçimler nedeniyle kendi iç sorunlarıyla yüzleşmek zorunda olacağından, bizi sürpriz gelişmelere açık kritik iki çeyrek daha bekliyor” dedi.
Makine imalat sanayi konsolide verilerine göre yılın ilk 6 ayı sonunda Türkiye’nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı 13,5 milyar dolar oldu. Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,1 olarak görünen düşüş, 27,8 milyar dolara ulaşan son 12 ayın ihracatında yüzde 0,4 olarak hesaplandı. İmalat sanayiinde durgunluğun devam ettiği Avrupa bölgesinde yatırımcı talebinde yaşanan belirgin düşüş bölgedeki ilk 5 pazar olan Almanya, İtalya, Birleşik Krallık, Fransa ve İspanya’ya makine ihracatında yüzde 6,6 ila 17,9 arasında daralmalar ortaya çıkardı. AB’de yüzde 4 ve Rusya yaptırımlarının da etkisiyle Diğer Avrupa’da yüzde 17 seviyelerinde oluşan altı aylık düşüş Kuzey Amerika’da sağlanan yüzde 24, Latin Amerika’da yüzde 11, Asya’da da yüzde 14 artışlarla dengelendi.
Bu yılın başında ilk iki çeyrek için paylaştıkları öngörülerin büyük oranda gerçekleştiğini, küresel sanayi faaliyetlerindeki yavaşlamaya nazaran dengeli bir yarıyıl geçirdiklerini belirten Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:
“Makine ve teçhizat sanayi üretiminin dünyada yüzde 2,5, Türkiye’de yüzde 4 daraldığı ilk çeyreğe girerken, bizi zorlu bir 6 ayın beklediğini biliyorduk. Büyük merkez bankalarının faiz indirimine gitmesiyle yaz ayları itibarıyla hedef ülke ekonomilerinde hareketlenmenin başlamasını bekliyorduk. Enflasyonda kalıcı düşüş işaretlerinin gecikmesi nedeniyle para politikasındaki gevşemenin öteleniyor oluşu, hızlı toparlanma beklentilerini azalttı. Başta ana pazarımızdaki seçim sonuçları olmak üzere, siyasi ve jeopolitik gelişmeler iktisadi faaliyetleri, toplam talep ve ticareti sınırlıyor. Bu şartlar altında, son 12 aylık ihracatımızdaki yüzde 0,4 düşüş ihmal edilebilir gibi görünse de yüzde 8’e yaklaşan miktar azalışı, üretim ölçeklerimizin küçüldüğüne ve rekabetçilikte zaafa uğradığımıza işaret ediyor’’
“Çoklu kriz ortamının asgari gerekleri var”
Dünyada denge arayışı sürerken nasıl mücadele edileceği bilinemeyen çoklu kriz ve çoklu kutup ortamının en fazla etkilediği alanın rekabetçilik olduğuna değinen Karavelioğlu, dış pazardaki gelişmeleri şöyle yorumladı:
“Ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların gölgesinde dünyanın yaşadığı çoklu kriz ve çoklu kutup ortamı, küresel rekabetçilik şartlarını bozuyor. Çin gözünü karartmış şekilde, ihracat destek ve kredileriyle dünyaya makine saçıyor. AB ve ABD ise korumacılık zırhına sarılarak rekabet koşullarını korumaya çalışıyor. Birçok ülke bu yıl seçimler nedeniyle kendi iç sorunlarıyla yüzleşmek zorunda olacağından, bizi sürpriz gelişmelere açık kritik iki çeyrek daha bekliyor. Dijital ve yeşil teknoloji prensipleriyle üretim mekanizmalarını etkilemeyi amaçlayan AB ülkeleri, Eko-tasarım Yönergesi benzeri düzenlemelerle ihracatçı işletmeleri daha da zorlayacak. Genişleme politikaları başlayıp küresel talep açılana kadar, ihracatçı işletmelerdeki teknolojik dönüşümün kamu politikalarıyla daha fazla desteklenmesi gerekecek. Bizim de 2025 itibarıyla artacağı öngörülen bu talebe cevap verecek işletmelerimizi koruyup kollama, rekabetçiliklerinde geri dönülemez zaafa yol açacak uygulamalardan kaçınma mecburiyetimiz var. Her yerde sınıflandırılmış makineler dalında 30 bini aşkın işletmemizin 500 bini aşan nitelikli istihdamı, başta AB imalatçıları olmak üzere rakiplerimizin radarında.”
“Enflasyon kur makası üretimden uzaklaştırıyor”
İlk çeyrekte makine ve teçhizat yatırımlarında sağlanan yüzde 11,9’luk artışın üretime beklenen katkıyı vermemesinde zorlu dezenflasyon sürecinin menfi tesirleri kadar, yerli üretime nazaran hız kesmeyen makine ithalatının etkili olduğuna dikkat çeken Karavelioğlu şunları belirtti:
“TÜİK’in 4 aylık verilerine göre üretimi en çok düşen iki sektör yüzde 14,3 ile hazır giyim ve yüzde 6,1 ile makine ve ekipman sanayii oldu. Bu iki sektörde yüzde 71 ve yüzde 57 olarak ÜFE’nin hayli üzerinde belirlenen üretici fiyat endeksleri, büyük ölçüde kontrolsüz artan personel giderlerinden kaynaklanıyor. Türkiye’de makine imalatı, üretiminin yüzde 60’ını ihraç etmeye odaklı maliyet yapısı içinde büyüyen bir sektör. Şimdi enflasyon kur makası açıldıkça sektörümüz, ana kazancı olan dış gelirleri ile teknolojik rekabetin gerektirdiği yüksek nitelikli kadroların ihtiyaçlarını görmekte zorlanıyor, ihracatta yüzde 76,6 gibi çok yüksek bir yerli katma değer oranına sahip oluşunun sıkıntısını çekiyor. Son 1 yıla damgasını vuran ‘daha az üretip daha pahalı satma’ açmazı mevcut konjonktürde sürdürülebilir olmadığından, imalat sanayii de ithalata yöneliyor.”
“İthalatın saltanatı güçleniyor”
Yatırım malları ithalatının makine üretimi ve ihracatı kadar daralmayışında, müşterilerini elde tutabilmek gayreti içindeki yerli imalatçıların yap-sat yerine al-sata yönelmelerinin de rolü olduğunun altını çizen Karavelioğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rakip ülkelere kıyasla belirsizliklerin daha büyük, imkanların daha sınırlı olduğu bir yatırım ve faaliyet ortamında iş yapıyor olsak da makine üretim ve ihracatında bugüne kadar onlardan daha hızlı mesafe aldığımız tartışılmaz bir gerçek. Türkiye dünyanın en büyük makine pazarlarından biri olarak, bu gelişmede bütün alt sektörlerimize büyük fırsatlar sunuyor. Fakat kabul edelim ki, teşvik sistemiyle bu imkanların çok daha fazlası ithalatçılara sağlanıyor. İthal ürünler mahreç ülkelerin açık veya gizli, çok büyük destekleriyle ülkemize geliyorken, ithalatçılar baskılanmış kura rağmen artırdıkları fiyatlarıyla hem enflasyonu körüklüyor hem de büyük kârlar yaratıyor. En netameli işin ihracat, en kolay ve bereketli işin ithalat olduğu mevcut süreç maalesef ithalatçı kesimin saltanatını güçlendiriyor.”