Çetin Ünsalan Yazdı: Kuru Yükselterek Rekabetçi Olmak
22 Temmuz 2024Türkiye ekonomisinde kur yine gündem maddesi olmaya devam ediyor. Başta ihracatçılar olmak üzere, reel sektörün beklentileri ile, ekonomi yönetiminin zihnindekilerinin tutmaması en büyük problemlerin başında geliyor.
Öyle bir fotoğraf ortaya çıkıyor ki, kurun yükselmesini talep eden ihracatçılar olduğu kanaati oluşturuluyor. Aslında aynı yaklaşım enflasyondan başlayarak birçok alan için de geçerli. Fakat siz tartışma zeminini kaydırsanız da, meseleyi gündemden düşüremezsiniz.
Zaman zaman Mehmet Şimşek bunu dile getiriyor. Son olarak da Ticaret Bakanı Ömer Bolat yorum yaptı. Dedi ki: “Kuru sürekli arttırarak rekabetçi olamayız.” Doğru mu, doğru. Ama acaba talep edilen kurun arttırılması mı, yoksa değerine getirilmesi mi?
Ülkede enflasyon oranlarının bile tartışmalı olduğu bir ekonomi yönetimi fotoğrafı içerisinde, siz faiz, enflasyon, kur, işsizlik gibi verilerinizin gerçekliğine inanılmadığını kabul etmiyorsanız, yani bir başka deyişle açıklanan resmi verilerin güvenliğiyle ilgili endişeleri görmezden geliyorsanız, sorunu çözmez, ağırlaştırırsınız.
Bakan Bolat’ın yanıldığı nokta, kimsenin kurun yükselmesini ya da faizlerin arttırılmasını istediği durumun olmadığıdır. Sadece kimsenin inanmadığı, açıklanan enflasyonu bile baz alsanız 37 TL’leri bulacak bir dolar/TL kurundan söz ediyoruz. O da enflasyon gerçekse…
İnsanlar gerek bireysel yaşamlarındaki harcamalarından, gerekse de mal ve hizmet üretirken yaşadıkları maliyet artışlarından, tavrın ve verilerin gerçekliğinin şüpheli olduğu konusunda o kadar eminler ki, ortaya koydukları düzeltme taleplerini ‘kur artsın isteği’ gibi değerlendiremezsiniz.
Mesele bunu bile aştı. Hangi hesaba bağlı olduğu bilinmeyen bir enflasyon hedeflemesi içinde, gerçek bulunmayan enflasyon kadar bile gelir artışı vermediğiniz, firmaların maliyetlerini yansıtmamasını istediğiniz bir resmi kimseye anlatamazsınız.
Bunun tek çıktısı daha çok öngörülemez bir ekosistem yaratmaktır. Hatta sürdürülebilirliği de finansman gücünüze bağlı olduğu için, günün sonunda işin patlayacağını, kırılmalar yaşanacağını bilen herkes, tahmini maliyetlendirmeler yapmaya başlar ve bu planlanan yolculuğu yoldan çıkaracağı gibi, enflasyonist etkinin şiddetini de arttırır.
O nedenle rakam oyunlarına güvenerek, baz etkilerinin rüzgârını arkasına alarak ülkede enflasyonun düştüğü, hatta dezenflasyon sürecine girildiği söylemleri ortaya konulurken, gerçek hayatta büyük bir daralma ve yükselen enflasyon eş zamanlı yaşanıyor.
Yani Türkiye stagflasyon kıskacına çoktan girdi ve bunu görmezden gelerek işin içinden çıkılması mümkün değil. Bu süreç sadece ötelenmiş maliyetlerin kontrolden çıkarak, olması gerekenden daha yüksek bedellerle kırılmaların da etkisiyle hayatımıza girmesine neden olur.
Sözün özü şu: Ekonomi temennilerle yönetilemez. Şayet iktisadi olarak yaşanan gerçeklikler varsa, bunu TÜİK rakamlarıyla örterek sorunu ortadan kaldıramaz, kısa bir süre öteleyerek daha büyük faturaların ödenmesine neden olursunuz. Ezcümle durum şudur: Kimse kurun yükselmesini istemiyor, değerinde ve yönetilebilir olmasını talep ediyor.