Genel
İzzettin Önder yorumladı: Gerici eğitim müfredatı hangi ekonomik zümreye yarıyor?
Ürünün değeri teknolojiyle yükselir. Dolayısıyla bilime hakim olan ve teknoloji üreten ülkeler toplam değerden de yüksek pay alır. Kısacası, merkez ülkeler teknoloji üreterek, çevresel konumlu ülkeler ise verilmiş projeye uygun üretim ve/veya tamir bakım işleri ile uğraşacaklar
Milli Eğitim Bakanlığı’nın tarikatlar hariç kimseye danışmadan yürürlüğe koyduğu Şeriat’çı eğitim programı toplumda geniş tepki üretirken, beraberinde çok ilginç bir ikilemi gündeme getiriyor. Müfredatın bu yönde değiştirilmesi Erdoğan’ın her fırsatta hayalini paylaştığı yüksek katma değerli, yüksek teknoloji toplumuna evrilmemize başlıca engel. Erdoğan bu gerçeği göremeyecek kadar mutaassıp olamaz, menfaati icap ettiğinde “nas”tan geri adım attı. Erdoğan ve çevresi açısından bu külfetin nimeti nerede oluşuyor?
Evrensel yazarı İzzetin Önder “Tatil Dönüşü” başlıklı köşe yazısında üstünde çok düşünülmesi gereken bir cevap veriyor:
Köpeklerin uyutulması, gençlerin beyinlerinin uyuşturulması ile analojiktir
Yirmi yılı aşan süredir iktidarı elinde tutan kadronun son iç karartıcı iki icraatı da büyük bir beceri ile birbirini perdelercesine öylesine ustalıklı kullanılmaktadır ki gerici bir eğitim programı ile gençlerimizin katledilmesine mi yanalım, yoksa uyutulacak denen canlı dostlarımızın bir daha uyanamamak üzere derin uykuya salınmasına mı üzülelim! Aslında ikisi de aynı doku ya da oluşumun farklı varlıklar üzerinde, farklı süreçlerle uygulanmaya çalışılan siyasi operasyondur. Köpeklerin uyutulması, gençlerin beyinlerinin uyuşturulması ile analojiktir. Eğitim işini aydınlanma süreci olarak değil de tam tersi beynin türbanlanması süreci olarak ele alan siyasi erk, ülkenin can damarını kesmektedir.
Sizce siyasi erk bu durumu fark edememekte midir?
Peki, siyasi kadro neden böylesi bir zulmü ülkemize reva görmektedir? Bu mesele ancak büyük resimde anlaşılabilir. Küresel krizini yaşayan ve bundan çıkma olasılığı da olmayan kapitalizm, servetleri merkezde toplarken Türkiye gibi çevresel konumlu ülkelerden kaynak çekmek durumundadır. Bu amaçla da merkezi güçler çevresel konumlu ekonomilerin siyasilerine bazı misyonlar yükler. Bu bağlamda en etkili süreç yoğun sömürü altına alınan ülke halklarının beyinsel ve düşünsel kapasitelerini eriterek, ülke halkını kurşun asker misali robotlara dönüştürmektir. Halkların esarete sürüklenmesinin aracı yoksullaştırmak, robotlaştırılmasının aracı ise genel açılımı ile eğitimdir.
Eğitim bir disiplin işidir, ancak eğitimde arzulanan disiplin işi skolastik-ezberci eğitim ile ilgili olmayıp, analize ve yorumlamaya açık eleştirel eğitim ile ilgilidir. İşte, eğitimin imam hatipleştirilmesi ve sisteme sokulmaya çalışılan yukarıdan inme eğitim programı da böylesi felsefeden uzak skolastik-ezberci eğitim sistemiyle eleştirel birey değil, emre itaat eden, düşünemeden dogmatik davranan birey oluşturmaktır.
Peki, böyle bir proje amaçlanıyorsa, bu durum emperyalistin amacına nasıl hizmet eder?
Günümüzde üretim ağları ilgili tüm ülkeleri kapsar hale gelmiştir. Örneğin, bir bilgisayar ya da bir binek araba farklı ülkelerde üretilen parçaların bir araya getirilmesiyle üretilip, piyasaya sürülmektedir. Ürünün değeri ise farklı ülkelerin gelirler hanelerine kaydedilmekle beraber, ürün parçalarının ürün içinde yer aldığı teknolojik değere göre ülke payları şekillenmektedir. Üretimde en yüksek payı bilimle oluşturulan teknoloji oluşturmaktadır/almaktadır.
Ürünün değeri teknolojiyle yükselir. Dolayısıyla bilime hakim olan ve teknoloji üreten ülkeler toplam değerden de yüksek pay alır. Kısacası, merkez ülkeler teknoloji üreterek, çevresel konumlu ülkeler ise verilmiş projeye uygun üretim ve/veya tamir bakım işleri ile uğraşarak küresel ekonomide yer alıp ancak bu oranda pay sahibi olabilirler. İşte ülkelerin çağımızın küresel üretim zincirinde diziliş şekli budur. O zaman eğitim de merkez ülkelerde ve çevresel ülkelerde ona göre şekillendirilmektedir.
Bu meseleyi tam uyuşukluk aşamasına geçmeden halkımızın net olarak anlaması ve siyasi kadro, ona paralel olarak siyasi zihniyetin değiştirilmesiyle ülke halkımıza refah yolu açılabilir.