Çetin Ünsalan: Susuzluk mu, yönetimsizlik mi?
22 Nisan 2024
Dünyanın önümüzdeki yıllarda bir numaralı gündemini su meselesi oluşturacak. Temiz su kaynakları ile ilgili yaşanan gelişmeler yeni bir jeopolitik riski, belki de savaşları önümüze getirecek.
Türkiye’nin de bu aşamada su fakiri olduğu yönünde araştırma raporları sürekli yayınlanıyor. Elbette birincil su kaynağından bahsediyoruz. Dünyada bir çok noktada atık yönetimi, dönüştürme, arıtma gibi metotlarla problem büyük ölçüde aşılabiliyor.
Fakat biz nedense içme suyu meselesinde lüks bir tavır takınırken, bir yandan da hoyratça kullanıma devam ediyoruz. Şehirlere su getirme politikalarının ise, nitelikli bir teknolojiden çok, olan kaynakları tüketmeye yönelik olduğunu biliyoruz.
Bunun en güzel sağlamasını İstanbul’da çok kısa süre öncesine kadar 3-5 metrelik kuyulardan su çıkarken, bugün bu seviyenin 100 metrelere kadar uzanmasından anlıyoruz. Çözüm olarak da bir başka yörenin suyunu almak gibi projeler bize çözüm diye sunuldu.
Nitekim benzer bir örneği Isparta – Eğirdir ilişkisinde de görüyoruz. Isparta’nın su sorununu halledemeyen belediyeler, Eğirdir Gölü’nün suyunu çekerek, ekosistem üzerinden tabir yerindeyse hırsızlık yapıyorlar.
Oysa akıllı teknolojik yöntemlerle suyun yönetilmesi, doğru kullanılması, dönüştürme maliyetlerinin cent seviyesine indiği için yeniden kullanıma çevrilmesi gibi bir dizi önlem hayata geçirilebilir.
İklim kriziyle birlikte özellikle ülkemizin bu alanda yaşadığı sıkıntıların da tetiklendiğini biliyoruz. Fakat bu susuzluktan mı, suyu yönetememekten mi kaynaklanıyor, ciddi soru işaretlerim var.
Son olarak Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı Hüseyin Demirtaş ‘acil su lazım’ diyerek bir açıklama yaptı. Önce açıklamasının detaylarını paylaşayım: “…Acil yağmur lazım. Geçtiğimiz yıllarda üretim buğdayda 16-17 milyon tona kadar düşmüştü. Şu anda tahmin yapabilmek zor. Nisan sonuna kadar yağmur yağmazsa kuraklık kendini iyice gösterir. Tüm tahıllarda üretimde düşme olur…”
Demirtaş, aynı zaman girdi maliyetlerindeki artışa da dikkat çekiyor ve bir yandan üretimsizlik, bir yandan su sıkıntısının önce maliyetleri, ardından da gıda enflasyonunu yukarı yönlü tetikleyebileceği uyarısında bulunuyor. Haksız mı? Değil, elbette ama bugün için.
Esasen durumu daha net bir tartışma zeminine taşımamız lazım. Öncelikle rahmetli Naci Özen’in Kusursuz Enerji Planı Kitabı’nda dile getirdiği bazı gerçekleri hatırlatmak isterim. Türkiye’deki barajların görevsizliğini ve küvet görünümlü su fotoğraflarının da elektrik üretimi adına yetersizliğini dile getiriyordu.
Kitap kapsamında daha önceki yıllarda TV programıma konuk olan Özen ile meseleyi konuşmuştuk. Meteoroloji verilerine göre yıllık Türkiye’ye düşen yağış miktarı 500 milyar metreküp seviyesinde.
Özen kitabında uzmanlarla görüşmelerinde de desteklediği verilerle yıllık 150 milyar metreküpünün akarsulara karıştığını belirtiyor. Peki Türkiye’nin su ihtiyacı ne? O süreçte programda bir hesap yaptık.
Türkiye’deki 81 il, İstanbul standartlarında yaşasa, kullanımdan sanayiye, tarımdan araç yıkamaya kadar toplam su ihtiyacı ne? Özen kitabında bunun 9 milyar metreküp civarında olduğuna işaret ediyor.
Biz yayında rakamları da abartarak 12 milyar metreküpe kadar bunu çıkarttık. Şimdi soru şu: 500 milyar metreküp her yıl yağış alan, bunun 150 milyar metreküpü akarsularına karışan ve en üst standartta 12 milyar metreküp ile tüm su ihtiyacını karşılayabilen bir ülke susuzluk sıkıntısı mı çekiyordur; yoksa suyu yönetme sıkıntısı mı? Gelin bunu tartışalım.