Veysi Dündar: Cinayeti Kör Bir Balıkçı Gördü*
20 Mart 2021Akıl tutulmasının bir yaşam tarzı haline gelmesi için; ülkenin illa ki demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarını, askıya alması gerekmez. Tabii ki böyle bir durumda yaşanan akıl tutulması örnekleri ile mukayese edilmese de, demokratik dediğimiz ülkelerde de zaman zaman Stalin’in Rusya’sından, Hitler’in Almanya’sına dek, gördüğümüz acaipliklerin benzerlerine şahit olabiliriz.
ABD’nin Trump dönemi ve tarihinde biraz geriye gittiğimizde, ülkenin 1950’lerde McCarthy döneminde yaşadıkları bunlara örnektir. Her iki dönemde de bu demokratik ülkede kurumların sarsıldığına şahit olduk. Birincisinde cadı avları başlatılmış, muhalif kesimlere olmadık eziyetler yapılmıştı. Trump dönemi ise her türlü saçmalığın kepaze bir nümayişle taçlandığı dönem oldu.
Ülkemizin demokratik seviyesine çok da haksızlık etmek istemem. Biraz da zamanın ruhundan olsa gerek bugün çokça sıkıntı yaşasak da, demokrasi ile aramızdaki sınır ciddi anlamda zedelenmiş olsa da, yine de bütünüyle en olumsuz örneklerle mukayese etmek haksızlık olur.
Yine de işler gerçek manada tatsızlaştı.
Sadece son 1 haftaya değil onun yarısına sığan bir sürede olanlar, ülkenin akıl tutulmasını iliklerine kadar yaşadığına delalet ediyor.
Devalüasyon, Enflasyon, Faiz sarmalında kıvranan ülke için çıkış, ekonominin fizik kurallarından farksız kuralları içinde aranmaya çalışılırken, politik anlamda bu çabanın altı oyulmaya devam edildi.
HDP’ye belki de en son vekilliği düşmesi gereken kişinin üzerinden başlatılan taarruz, kapatma davasıyla taçlandı. Rahmetli olmuş şahısların bile 5 yıl siyasetten yasaklanması gibi ilginç öneriler içeren iddianame, Türkiye Güneydoğusunun 1. Partisine oy veren seçmenlerin oylarının kıymetsiz olduğunu bir kez daha iddia ve isnat etti.
Üstelik “Ey Avrupa” bu defa yapılan işleme kanıt ve destek olarak sunuldu. İspanya’nın Bask Bölgesinin PKK’sı ETA silahlı örgütünün siyasi partisi Batasuna’nın kapatılması delil olarak sunuldu. Ne var ki burada unutulan gerçekler vardı. Batasuna zaten Bask’ın 1. Partisi falan değildi, ayrıca PKK silahlı örgüt ve parti kimliğini haizken, Bask’ın ETA’sının partisi Batasuna’ydı. Teşbihte hata olmaz ne çıkarsa bahtına mantığıyla Avrupa’nın canımızın çektiğini kendimize örnek alır, çekmediğini çöpe atarız diyerek bu kampanya başlatıldı.
Ülkede demokratik siyasetin önünü bir kez daha tıkayan bu siyasi manevraya ‘yetmez ama evet’ diyen iktidar, bu gece güne dönerken önce TCMB’ye taze atadığı başkanı görevden aldı. Ardından da adı bile İstanbul olan Sözleşmeyi çöpe attı.
Naci Ağbal dünya literatürüne geçen bir tanımla kendisini görevden alan iradeye şükranlarını sundu. Bu aslında gelinen noktanın izahı bakımından gayet aydınlatıcı. Akıl tutulmasının vardığı noktayı gösterme yönünden de tüm soruları izale ediyor.
İstanbul Sözleşmesinden çekilmek ise aslında bir tür gemi yakma hareketi. İYİ Parti’yi hiçbir hal ve şartta yerinden kıpırdatamayacağını anlayan iktidar çareyi aradaki köprüyü de yakmakta buldu.
İstanbul 1. Seçimlerini, “Saadet Partisi yanımda olsa kazanırdım” diyerek anımsayan, bu hatıra ile Türkiye seçimlerini kazanmak için Saadet’ten ne koparırsam kârdır diyen bakış açısı ile, bu metazori hamle hayata geçti.
Kadınların tepkisi ile oluşacak olası bir kaotik ortamın sonuçları bir tarafa Saadet’in çağın gerisinde kalmış ve çoktan miadını doldurmuş bu kesimine yapılan yatırımın geri tepme olasılığı ise fazlasıyla yüksek.
Ancak iktidar niyeti bozmuş durumda. 40’a 60’a gelmiş bir dengede taarruz ederek çekilmenin en iyi strateji olduğu aşikâr. Ortaçağ kentlerinin etrafındaki surlar misali bir sur örüyor kendine. Kimsenin dışardan içeri giremeyeceği ve girenin çıkamayacağı bir sur bu.
Oysa ki surların işlevi biteli yüzyıllar oldu…
İktidar blokunda toplaşmışların 3 maymunu oynayıp gözünü, kulağını, ağzını kapadığı bu sürecin kör bir balıkçı için dahi, ayna gibi aşikâr olması ise işin trajikomik yanı.
Bundan sonra herşey olabilir diyeceğimiz bir aşamadayız.
Hiçbir şeye şaşmayacağız. İktidar kalabilmek için yapılacak manevraların süresi ve tuhaflığı artacaktır. Fakat gerçek olan şu ki her manevra iktidarı bu hedefinden daha da koparacak.
Kendini tüketen mum misali eriyecek, erirken alevi biraz yükselecektir.
Hadi bir şarkı ile kapatalım Leonard Cohen’den…
Herkes biliyor
geminin su aldığını,
herkes biliyor
kaptanın yalan söylediğini,
herkes biliyor
zarların hileli olduğunu.
*Attilâ İlhan
Analiz, Veysi Dündar 20.3.2021