Ekonomi
Firuze Nazlı Ergin: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nda Sıradan Bir Gün
Türkiye’de 1,5 sene içinde 3 kez Merkez Bankası Başkanı görevden alındı. Bu tarz haber akışları ne yazık ki artık skandal…
Türkiye’de 1,5 sene içinde 3 kez Merkez Bankası Başkanı görevden alındı. Bu tarz haber akışları ne yazık ki artık skandal değeri taşımıyor ve demokratik düzen sağlanmadığı sürece periyodik olarak isim değişiklikleri haber akışında yer almaya devam edecek.
Görev süresi boyunca Türk Lirası en değersiz dönemini yaşarken, faizler üzerinde kontrolünün olduğuna dair tek bir sinyal bile vermeyen Uysal’ın aksine Ağbal, sergilediği ‘şahin’ duruş ile anılacak.
Ancak süreç bize atanan başkanların Merkez Bankacılığı başarısı veya başarısızlığının görevde kalabilmeleri için bir ölçüt olmadığını gösterdi.
Hatırlarsınız ki, faizleri indirmediği gerekçesiyle görevden alınan Murat Çetinkaya’nın yerine getirilen Murat Uysal, 2019 yılında agresif bir faiz indirimi döngüsüne girerek politika faizini %24’ten %12’ye çekmişti.
2019 yılı aynı zamanda kontrol altına alınamayan enflasyon beklentileri nedeniyle reel faizin negatife döndüğü, haliyle yerel para biriminden kaçışın hız kazandığı ve Merkez Bankası’nın kredibilitesinin geniş kitleler tarafından sorgulandığı yıl olarak da tarihe geçti.
Pandemi ekonomiyi vurduğunda ise, ülkenin enflasyon dinamiği likidite musluklarının açılmasına ve düşük faiz ortamına elverişli olmasa da TCMB, pandemi sürecine en fazla faiz indirimiyle cevap veren merkez bankalarından biri oldu.
Süreç boyunca, kamu bankaları aracılığıyla arka kapıdan döviz satılarak, ekonomi yönetimi hem kuru hem de faizleri yönetmeye etmeye çalıştı. Ancak eriyen rezervlere rağmen kurun geldiği seviye nedeniyle Uysal, Mayıs ayından itibaren ilave faiz indirimine gidemedi. Fakat faiz indirilirken gösterilen kararlılık faiz artırılırken gösterilemedi. Sıkılaşma, politika faizine dokunmadan örtük faiz artırımı ile sağlanmaya çalışıldı. Merkez Bankası’nın üzerindeki siyasi baskıyı vurgulayan bu tarz hamleler sonuçsuz kaldığı gibi geç kalan doğrudan faiz artırımının da etkinliğini azalttı. Eylül ayındaki 200 baz puanlık doğrudan faiz artışı ne yazık ki çaresiz bir hamle olarak kaldı ve günü kurtarma işlevini dahi yerine getiremedi.
Kasım ayında gerçeklikten kopmuş bir yönetim nedeniyle enkaz devralan Ağbal, enflasyon önceliği, rezerv biriktirme ve kura müdahale edilmeyeceği (edildiğinin ilk itirafı) söylemleri ile öne çıktı. İnanılırlık için görülmemiş bir mücadeleye ihtiyaç olan bu dönemde söylemlerini somut adımlarla desteklemesi ise dönüm noktası olarak görülmek istendi.
Görev süresi boyunca, çekinmeden kullandığı politika faizi artışı ile piyasa beklentilerinin önüne geçerek toplamda 875 baz puan faiz artırımına gitti. Gerekli durumda ilave parasal sıkılaşmanın yapılacağı mesajlarıyla da iletişimi güçlendirdi. Aynı zamanda yayınladığı açık mektup ile 42. maddeyi, yani TCMB’nin enflasyon hedefinden sapması durumunda, hesap verme sorumluluğunu yerine getirmek zorunda olduğunu hatırlattı.
Aynı mektupta hukuk alanında atılacak reform adımlarının dezenflasyonist sürece destek olacağının vurgulanması ise, TCMB’nin ülkenin içinde bulunduğu duruma gerçekçi olarak yaklaştığını göstermişti. Ancak gerçekçi adımlar atan Ağbal, en kısa sürede görevden alınan TCMB başkanı unvanına ulaştı.
Elbette politika faizinin %19’a ulaşması, pandemi sürecinde durma noktasına gelen ekonomi için alkışlanacak bir durum değildir. Faizlerin ulaştığı kaçınılmaz seviye, ne yazık ki yanlış politikalardaki ısrarın ve yaratılan kaosun faturasıdır. Fakat çözüm değildir, çözüme giden yolda atılan doğru adımdır.
Çözüm ise gerçek yapısal reformlardır.
Popülist olmayan kararlar sebebiyle Merkez Bankası yönetimini, oy kaygıları sebebiyle ise de muhalefetteki aktörleri değiştirmeye kalkan zihniyet, Türkiye’nin istikrara ulaşma çabası boşa çıkarmaktadır. Piyasaların Türkiye hikayesine olan güvenine büyük darbe vuran bu gelişmeler neticesinde Türkiye’nin ne yazık ki atacak hamlesi kalmadı. Kısacası oyuncu değişikliği hakkımız doldu.