IMF/Gita Ginopath: Gelişen Ülkelerin yolunu bekleyen 3 kriz
7 Eylül 2023Gelişmekte olan pazarların (GOP, Ülkeler GOÜ ) pandemi öncesinden bu yana karşılaştıkları dış koşullar üç önemli şekilde evrildi. Birincisi, küresel finansal koşullar daha zorlu. İkincisi, jeoekonomik parçalanma (ekonomik bloklaşma) artıyor. Üçüncüsü, iklim değişikliği artan maliyetlere neden oluyor. Bu trendler birlikte çalışarak ekonomik haritayı dönüştürüyor ve dünyayı daha değişken ve belirsiz hale getiriyor.
Uzun süre gelişmekte olan ülkelere yönelik finansman koşullarının zorlayıcı olmaya devam etmesi beklenebilir. ABD’nin agresif sıkılaştırma döngüsüne başlamasından bu yana geçen 18 ayda, gelişmekte olan ülkelerin dolar tahvillerinin ortalama getirileri yaklaşık 200 baz puan arttı, devlet tahvili ve şirket tahvili ihraçları (döviz cinsinden) yarı yarıya düştü ve büyük gelişmekte olan ülkelere yönelik portföy akışları keskin bir şekilde azaldı.
İlerleyen süreçte uzun vadeli doğal reel faiz oranı (r*) daha düşük seviyelere dönebilir. Araştırmamızın gösterdiği gibi bunun nedeni insanların daha uzun yaşaması, servetin yüksek oranda yoğunlaşmış olması ve üretkenlik artışının zayıf olmasıdır. Ancak düşük küresel r* düzeyine dönüş kesin olmaktan uzaktır. Halihazırda yüksek olan küresel borç seviyeleri, yaşlanan toplumları desteklemek için gereken önemli kamu harcamaları, iklim değişikliğinin hafifletilmesi ve muhtemelen yapay zeka odaklı üretkenlik artışıyla birleştiğinde, küresel r* üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluşturabilir.
Atilla Yeşilada’nın notu: Ginopath, Fed-AMB sıkılaştırmayı sonlandırdıktan sonra şekillenecek, tüm dünya için borçlanma maliyetinin bazını teşkil eden faizden bahsediyor…
Ancak küresel r* daha düşük olsa bile, Küresel Mali Kriz (GFC) sonrasında hüküm süren “uzun süre düşük” politika faizlerinin olduğu “eski zamanlara” dönemeyebiliriz.
Jeo-politik parçalanmanın etkileri ülkeler arasında farklılık gösterecektir. Ticaretin parçalanmasının etkisine ilişkin simülasyonlarımız, birkaç gelişmekte olan ülkenin fayda sağlayabileceğini ancak GSYİH’nın yüzde 5’i kadar bir darbeyle çoğunun kaybedeceğini ortaya koyuyor. Diğer gelişmekte olan ülkeler GSYİH’nın yüzde 10’undan fazla üretim kaybıyla karşı karşıya kalabilir. Doğrudan yabancı yatırımların da jeo-politik ittifaklara göre yön değiştirmesi bu maliyetlere katkıda bulunacak. Gelişmiş ekonomilerden gelen doğrudan yabancı yatırımlar daha yüksek teknoloji ve teknik beceriye erişim sunduğundan, gelişmekte olan ülkeler en ağır darbeyi alacaktır.
Parçalanma aynı zamanda ülkeleri daha az ticaret ortağıyla baş başa bıraktığı için dünyayı şoklara karşı daha savunmasız hale getiriyor. Örneğin simülasyonlarımız, parçalanmış bir dünyada, ABD’nin buğday üretimindeki olumsuz bir arz şokunun, buğday fiyatını entegre bir dünyaya kıyasla yaklaşık iki kat artıracağını ortaya koyuyor. Böyle bir fiyat artışı, halihazırda yüksek düzeyde gıda güvensizliğiyle karşı karşıya olan milyonlarca insana ciddi şekilde zarar verebilir.
Dış koşullardaki üçüncü değişiklik ise iklim değişikliği. Kasırgalar, kuraklıklar, sel ve yangınlar gibi aşırı hava olayları daha sık ve daha maliyetli hale geliyor. Dayanıklılık oluşturmak için GOÜ’ler iklim uyumuna ve iklim değişikliğinin azaltılmasına yatırım yapıyor. Bunun maliyeti çok büyük olacak. Uluslararası Enerji Ajansı, gelişmekte olan ekonomilerde iklim değişikliğiyle mücadele yatırımlarının 2030 yılına kadar yılda yaklaşık 2 trilyon dolara, yani küresel ihtiyaçların yüzde 40’ına ulaşacağını tahmin ediyor. Gelişmekte olan piyasaların çoğunun sınırlı mali alana sahip olduğu, küresel finansal koşulların daha zorlu olduğu ve dünyanın parçalandığı bir dönemde bu maliyeti karşılamak olağanüstü bir zorluk teşkil ediyor.
Kaynak: Charting a Course Through Rough Seas: How Emerging Markets Can Navigate Tougher External Conditions