FÖŞ yazdı: “Anketler yanılıyor diyen” Abdülkadir Selvi’ye cevap DW Türkçe’den geldi
21 Mayıs 2021Sedat Peker’in ifşaatlarından sonra artık Hürriyet ve yazarlarının özgür basın temsilcisi değil, “görev insanı” oldukları iyice belirginleşti. Zaten artık Hürriyet ve SABAH okunmuyor. Bu gazetelerin bir numaralı görevi hepsi de AKP’yle iltisaklı yüzlerce ne idüğü belirsiz sözüm ona Internet haber sitesine ham madde sağlamak.
Bu “tedarikçiler” arasında da Sevgili Abim Abdülkadir “Abdül” Selvi başı çekiyor. Yeni Şafak’tan Hürriyet’e geçtiği günden bu yana “embedded gazeteci görevini” büyük bir Erdoğan aşkıyla ifa eden bu değerli yazar, son olarak da Optimar dışında tüm anket şirketlerini karalama görevini üstlendi. Pis bir iş ama, ben ayda $15 bine yaparım. Acaba Abdül Abi ne kadar alıyor? Belki de vatan sevgisiyle yapıyordur.
Neyse, Optimar dışıdna tüm anket şirketlerinin CHP’ye çalıştığı iddiası komik olduğu gibi, geleneksel AKP dostları derneğini oluşturan Genar, ANAR ve ORC gibi şirketlerden son aylarda anket açıklanmaması de kafa karıştırıyor.
Bu makalede Abdül Abi’nin mantık dışı iddialarına cevap getirdim. Bunu yaparken de elden geldiğince açık, güvenilir basın kaynağı ve veri kullandım. Çünkü ben Hürriyet yazarı olamadım bir türlü.
Abdülkadir Selvi: Anket sonuçları mı anket partisi mi
Hem Trump’ın seçildiği 8 Kasım 2016 seçimlerini hem de Biden’ın kazandığı 3 Kasım 2020 seçimlerini izleyen tecrübeli biri son yayınladığım Optimar’ın anketi üzerine aradı. (Ben de seyrettim, ben de tecrübeli bir miyim acaba? Abdül Abi’yi arasam, bana da köşesinde yer verir mi acaba?)
Anketten çıkan sonuçlar üzerinde konuştuktan sonra bir gözlemini paylaştı.
“Trump’ın seçimi kaybettiği son 1 yıl içinde anketler üzerinden bir algı oluşturmaya çalıştılar. Bu Trump gidiyor algısıydı. Böylece sandığa gitmeyen Demokrat Parti seçmenini motive etmeye çalıştılar, kazanıyoruz duygusunu oluşturarak onların sandığa gitmesini teşvik ettiler” dedi.
Sadece anketlerin oluşturduğu algı değil, Trump’ı götüren koronavirüs sürecini berbat bir şekilde yönetmesi oldu. Ancak bu algı konusundaki tespit önemliydi.
ANKETLER PARTİSİ
Bir süredir muhalefet partilerinin sağladığı kaynakla kamuoyu araştırması yapan bazı şirketler AK Parti’nin oylarını düşük gösterme konusunda bir yarış içine girdiler. En düşük veren ihaleyi kapacak. AK Parti’yi barajın altında gösteren ipi göğüsleyecek. Öyle ki bir muhalefet partisi oylarını yeterince yüksek göstermediği için çalıştığı bir kamuoyu araştırma şirketine çalışma vermemeye başlamış”.
Bu satırları komik karşıladım, çünkü anket manipülasyonu ile sahte algı oluşturmak AKP’nin mahiretidir. Ayrıca, tüm makale mantığa aykırı, çünkü sonunda Trump seçimi kaybetti. Son olarak, aşağıda geçen hafta itibarıyla güncel olan anketler tablomuz var. Oprtimar hariç hepsinin CHP’ye çalıştığını söylemek tam anlamıyla ahlatlık.
Bakın, ben HİÇ YORUM yapmıyorum. Rakamlar konuşuyor
Optimar anketi niye tablomuzda yok?
Çünkü Bayram tatilindeydik. Anket tablosu aşağıdadır. Bu ankette dahi Cumhur İttifakı az farkla %50’nin altında.
“Bugün genel seçim olsa kime oy verirsiniz sorusunun katılımcılara yöneltildiği ankette, gelen cevaplar yüzde 48,9 ile AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’ndan yana oldu.
İŞTE AYRINTILI RAKAMLAR
AK PARTİ: Yüzde 38,4
CHP: Yüzde 24,4
HDP: Yüzde 11,5
MHP: Yüzde 10,5
İYİ PARTİ: Yüzde 10,3
DİĞER: Yüzde 4,9
Ayrıca,
Eski AKP Milletvekili ve Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan köşeside şunları kaydetti: “Optimar’ın kamuoyu araştırmasının sipariş üzerine yapıldığını ve anketin AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı mutlu etmeyeceğini söyledi.
AKP’de bir dönem milletvekilliği yapan Mehmet Ocaktan, “Sipariş anketler Erdoğan’ı mutlu eder mi?” başlıklı köşe yazısında Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi’nin köşesinde yayınladığı ankete değindi.
Optimar’ın anketini görünce “Acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum” şeklinde tereddüt ettiğini söyleyen Ocaktan, “Ne diyelim, madem araştırma şirketine göre mutlu insanlar ülkesinde yaşıyoruz, bize de nankörlük değil mutlu olmak düşüyor” dedi.
Abdül Abi’ye en güzel cevap Deutsche Welle Türkçe İstanbul Koordinatörü Bülent Mumay’dan geldi. Alıntı olarak aktarıyorum.
DW Türkçe Analiz: Anketleri bırak, çözülmeye bak
Son anketler, ne AKP-MHP ittifakına ne de Erdoğan’a seçim zaferi gösteriyor. Ancak son dönemde yaşananlar, iktidardaki çözülmeyi sayılardan daha net ortaya koyuyor. DW Türkçe İstanbul Koordinatörü Bülent Mumay’ın analizi
Korku imparatorluğunda halkın politik eğilimini, özellikle iktidarla arasında açılan mesafeyi dile getirmesinin ne kadar güç olduğu aşikâr. Böyle bir iklimde yapılan anket sonuçları bile; AKP-MHP blokuna yeniden Meclis’te ezici bir çoğunluk, Recep Tayyip Erdoğan’a da Saray’da bir beş yıl daha vaat etmiyor. İktidarın güdümünde yapılanlar hariç; neredeyse tüm anketler Erdoğan’ın, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’la ikinci tura kalması halinde kaybedeceğini gösteriyor.
Erdoğan’ın ‘omerta’sını delen gerçekler
Anketler elbette ülkedeki politik eğilim ile ilgili ipuçları veriyor. Ama adı üstünde anket bunlar. Sadece bir projeksiyona işaret ediyor. Yanılma payları da oldukça yüksek. Ancak bu anketlerden bağımsız olarak son birkaç ayda Türkiye’de yaşananlar, iktidardaki çözülmeyi rakamlardan çok daha güçlü bir şekilde ortaya koyuyor. Medyanın yüzde 95’ini, sokakların tamamını kontrol etmesine rağmen yakın zamanda tanık olduklarımız, iktidarın daha önce ördüğü duvarın çatladığını gösteriyor. Birbiriyle ilgisiz gibi görünen bu olayları, yukarıda önemli bir milat olarak saydığımız 2019’dan önce görmek pek mümkün değildi. Bunlar yaşanıyor bile olsa, kamuoyuna yansımaz; Erdoğan’ın yarattığı ‘omerta’da sıkışıp kalırdı. Son bir aydaki birkaç gelişmeyi alt alta koyalım sadece:
Muhalefetin #128MilyarDolarNerede kampanyasına uzun süre kulak tıkayan AKP, sessizliğini bozup sosyal medyadan bir animasyon yayınlamak zorunda kaldı. Ancak muhalefetin iddialarına yanıt verirken, 128 milyar dolardan 15-20 kez söz etti. Kavramın ve tartışmanın daha fazla tedavülde kalmasına yol açınca, Erdoğan’ın talimatıyla resmi hesaptaki video silindi.
Halkını aşılayamayan bir ülkenin, “turistlerin göreceği herkesi aşılamak” için başlattığı kampanya da benzer bir akıbete uğradı. Turizm Bakanlığı’nın turizm çalışanlarına “Tadını çıkar, ben aşılıyım” maskesi takarak çektiği videonun ömrü, 128 milyar dolar savunmasından bile kısa sürdü.
Ekonomik krizin varlığını bile reddeden, her musibette dış güçlerin parmaklarını suçlayan Erdoğan, esnafın tepkisinin isyana dönüşeceğini hissedince, kameraların karşısına geçip “Helallik” istedi. Bu, Fethullah Gülen’e verdiği destekten sonra “Rabbim de, milletim de bizi affetsin” demekten oldukça farklı. Seçim meydanlarında “Ekonominin sorumlusu benim, ben” diyen birinin, sorumlusu olduğu ekonomik iflası açıkça itiraf etmesi anlamına geliyor bu.
Kendi bakanlığına fahiş fiyatla dezenfektan sattığı ortaya çıkan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın görevden alınması da, “normal zamanlar AKP’si”nin yapacağı bir şey değil. 17-25 Aralık gibi istisnai bir durum dışında, Erdoğan’ın kimseyi -yolsuzluk nedeniyle hele- hemen harcadığına tanık olmadık. Yaşanan sıkışmanın, tabandaki homurdanmanın Erdoğan’da yol açtığı bir mecburiyetti bu da.
Sedat Peker’in videolarıyla başlayan Süleyman Soylu tartışması, başlı başına bir çözülme emaresi. Konuyla ilgili ortaya çıkan her detay, tek başına bile sıradan bir ülkeyi sallayacak cinsten. Soylu’nun her videodan sonraki savunmaları, yaptığı suç duyuruları ve açıklamalar skandalı daha da derinleştiriyor. Peker ile yaptığı görüşme internete sızan gazeteci Hadi Özışık ile ilgili yaptığı açıklama, iktidarın kendi medyasıyla kurduğu tuhaf hukuku da gözler önüne seriyor. Soylu’nun Özışık için sarf ettiği “Yıllardır birlikte teşrik-i mesaide bulunduğumuz arkadaşlar bunlar” cümlesi oldukça çarpıcı. Bir siyasetçi, bir gazeteciyle ne tür bir iş birliği yapar? Nasıl bir mesaidir bu? Neyin teşriki, yani ortaklığıdır bu. Sakın bir suç ortaklığı olmasın? Soylu’nun “teşrik-i mesai”li açıklamayı, Erdoğan’ın kuzeni olan gazeteci Cengiz Er’e yapmasını ayrıca not etmek gerek.
İrin, bir kere akmayagörsün. Yaraya pansuman tutmuyor artık. Soylu ile ilgili tartışmalara Saray’ın hiç müdahil olmaması, propaganda biriminin başındaki Fahrettin Altun’un muğlak Tweet’i dışında topa girmemesi oldukça enteresan değil mi? Soylu’ya sahip çıkmak bir tarafa, Saray’da görevi de olan Cemil Çiçek’in DW Türkçe’ye yaptığı “Binde biri bile doğruysa felaket ve sıkıntıdır, savcılar harekete geçmeli” açıklaması, toplumdaki tepkilerin gazını almaktan fazlasına işaret etmiyor mu?
Mehmet Ağar’ın, tuhaf bir şekilde devraldığı Yalıkavak Marinası için “Biz olmasak buraya mafya çökerdi” diye savunma yapması, Soylu’nun tepkisi üzerine özür dilemek zorunda kalması, Erdoğan’ın hukuk reformu ilan ettiği yılın ilk aylarında yaşandı. Hukuk demişken, normalde herhangi bir adaletsizliğe karşı gereğini yapması gereken bir savcının, -başına gelecekleri bile bile- soruşturma başlatmak yerine sosyal medyada video yayınlaması yine Erdoğan’ın “ileri demokrasi”sine nasip oldu. Peki, partisinden ve görevinden istifa eden eski AKP’li Nevşehir Belediye Başkanı Rasim Arı’nın, birlikte siyaset yaptığı isimlere “Sakın ola benim bayramlık ağzımı açtırmayın. Açtırırsanız, siz girecek delik ararsınız” demesi?
Alıntıdır, incelemenin tamamı burada
NİYE bu çoğu araklama makaleyi yazdım? Çünkü yalanın her türlüsünden nefret ediyorum. Gazeteci, köşe yazrı, ekonomist, sosyal bilimci, düşünür…Bunlar çok zıt fikirleri savunabilir. Bu zıt duruşlar onları yalancı yapmaz. Bilimsel şüphecilik zaten bir çok fikrin birden incelenmesini gerektirir. Fakat, açıkça, halkı ve okuru aptal yerine koyarak gerçekleri saptırmak beni delirtiyor. Abdül Abi benim zaten 5 fonksiyonel hücreye indirgenmiş beynimle alay ediyor.
FÖŞ, hafif dellenmiş durumda
Metropoll: Olası cumhurbaşkanlığı seçimi muhtemel senaryoları
FÖŞ yazdı: Türkiye akut yönetim krizi yaşıyor
Veysi Dündar: Duymak İstediğimiz Tek Cümle; “İstifa Ediyoruz”