Çetin Ünsalan yazdı: Hayat şartları
2 Mayıs 2023Seçim dönemi içerisinde her bir bakan çıkıp tek tek ne kadar iyi durumda olduğumuzu, ekonomik refahın arttığını anlatıyor. Hatta biraz zorlasanız, biz mevcut iktidardan önce ilk çağda yaşıyor bile olabiliriz.
Kısa süre öncesine kadar cankurtaranın bile kendileriyle birlikte geldiğini söyleyenler oldu. Hızlarını alamasalar elektriğin bile son 20 yılda bulunduğunu konuşabilecek noktaya gelebilirler.
Ama gerçek şu ki, sokakta büyük bir fakirlik yaşanıyor. Sadece çalışanlar düzeyinde değil, işverenlerin de ayakta durmakta zorlandığı, hayata dair maliyetlerin karşılanamadığı, ama iktidara göre enflasyonun sürekli düştüğü bir ekonomik paradoksun içinde debelenip duruyoruz.
Oysa çok iyi biliyoruz ki insanlar aldıkları maaşlarla geçinemiyorlar; işverenler maliyetlerine, kur risklerine dayanamıyorlar; yeni istihdam alanı yaratmakta zorlanıyoruz ve her geçen gün fahiş fiyatların gölgesinde daha çok borçlanıyoruz.
Sonra her iki kişiden birinin aldığı asgari ücretin 8 bin 500 TL olduğu, emekli maaşının tabanda 7 bin 500, ortalamada 8 bin TL civarında gezindiği ülkemde Türk-İş açlık sınırının 10 bin 135 TL, yoksulluk sınırının da 33 bin TL olduğunu açıklıyor.
Düştüğü belirtilen enflasyon aylık bazda her dört kişiden birinin yaşadığı İstanbul’da hız kesmeden, yüzde 4 – 4,5 ortalamayla artıyor ve seçim sathı mahalline girildiği için ülkenin Çalışma Bakanı asgari ücrete yeni bir zamdan bahsediyor.
Üstelik uçup kaçtığımız memlekette, söylentilere göre refah ve bolluk içinde yaşadığımız ülkede gerekçesi ne? Hayat şartları… Yani bir tarafta Hazine ve Maliye Bakanı nezdinde ne kadar rahat yaşadığımız anlatılıyor, öte tarafta kısa süre öncesine kadar 7 bin 500 TL ile rahatça geçinilebileceğini iddia eden Çalışma Bakanı hayat şartları nedeniyle asgari ücrete Temmuz’da zam yapılacağı söylüyor.
İki farklı Türkiye fotoğrafında yaşanan bu iki yüzlülük, seçim zorlamasıyla ve sokağın ekonomik temelli dip dalgalı tepkisiyle birlikte söyleme yansıyor. Ama sorarsanız yine de vatandaş çok iyi durumda. Hangi vatandaş? Borcu 1,8 trilyon TL’yi aşan ve yeniden borçlanmakta bile güçlük yaşayan insanlardan oluşan vatandaş.
Peki asgari ücrete zam yapıp durumu rahatlatalım. Ne yapacağız? 10 bin TL. Bu rakam ne? Halen açlık sınırı… Yani açlık sınırında yaşatmayı normal sayan ve bunu lütufmuş gibi anlatan, ama iyi durumda olduğumuzu söyleyen bir ekonomi yönetimiyle karşı karşıyayız. Nerede? Milyonlarca dolarlık ucube binaları yapıp, para çekileceğini zanneden bir bakış açısının olduğu memlekette.
Asgari ücrete kim zam yapacak? İhracatta sıkıntı yaşayan, kur riski artan, elektrik tüketiminin düşüğüne bakılırsa üretim yapmakta zorlanan bir reel sektör fotoğrafının içerisindeki üretici. Nasıl? İşte onun yanıtı yok.
Gerekiyorsa işveren zam yapsın ama işverenin herhangi bir meselesine kafa yormayalım. Vatandaş açlık sınırı ile sınansın, ama kira artışlarına yetişilemeyen ülkede bir diğer Bakan olan Murat Kurum’a göre de ‘yüzde 25 zam yapsın ve dönüp arkasını gitsin’ denilen ülkede…
Enflasyonun maliyetini kiracısıyla, ev sahibiyle, işvereniyle çalışanıyla, işsiziyle memuruyla, esnafıyla çiftçisiyle herkes ödesin; ama ses etmesin. Sonra siz de çıkıp rakamlar üzerinden kurgulanan bir ekonomik fotoğraf içinde insanların sizi alkışlamamasına kızın. Ne güzel memleket.
Not: Katılacağım bir zirve nedeniyle sizden yine kısa bir ara rica ediyorum. 05 Mayıs Cuma günü yeni yazıda görüşmek üzere, saygılar…