Sosyal Medya

FÖŞ yazdı:  Cari açıktan mı yatağa düşeceğiz, enflasyondan mı yanacağız?

14 Şubat 2023

 

Beni Kocamustafapaşa’da Anneannem, Bahariye’de ise Babaannem büyüttü. İlki dindar bir muhafazakar, ikincisi laik bir hedonistti. Ama ortak değerleri vardı:  Utanmak, arlanmak ve yüzü kızarmak. Bu üç müsibetten kaçınarak yaşamaya çalıştım. Depremden çıkardığım en önemli derslerden biri de şu:  RTE rejimi, Bahçeli avanesi ve onlara kayıtsız şartsız biat eden kamu görevlileri bu üç değerden de zerre nasibini almamış. Böyle feci bir afet karşısında halkın acısına kayıtsız kalmak, yardım edeni de engellemek, hızla yaraları sarma yerine siyasi çıkarını öncelemek ve en kötüsü daha kalbimiz acıdan yanarken, iktidarlarını bir kaç gün dahi olsa uzatmak için seçim geciktirme girişimleri benim ar damaramı çatlattı. Seçimleri ötelemek için TBMM’nde  400 oyu bulup anayasayı tadil etmekten başka çare yok da, Bülent Arınç’ın konuya bakışı, bu utanmazların başka yollardan halkı kata kulliye getirmeye hazırlandıklarının açık işareti.  Şöyle diyor Arınç:

“Daha açık ve net ifade etmek gerekirse; ne mayısta ne haziranda seçim olmaz, olamaz……. Bu bir tercih değil zarurettir. Anayasanın 78. maddesini ileri sürerek seçimlerin sadece savaş sebebiyle ertelenmesinin mümkün olduğunu söyleyenlere tek cevap yeterli olacaktır: Evet, bu hüküm var ama anayasalar kutsal metinler değillerdir, hukuki metinlerdir”. Demokrasinin  kutsalı anayasadır kardeşim, ama maksat halka daha iyi  hizmet değil seçimleri öteleyip, 20 yıldır yiye yiye doymadıkları kamu rantından bir kaşık daha  mideye yuvarlamak.

RTE rejiminin gücü seçim 18 Haziran’dan öteye erteletmeye yetmez, ama öteletse de, ilk sandık kurulduğunda tarihe karışmaya mahkum. Çünkü şimdiden sarı alarm veren ekonomik dengesizlikler, bir yıl daha bu rejimin idaresinde kalırsa, bizi  ya cari açıktan yatağa düşürecek, ya da enflasyon ateşinden böbrek iflası yaşayacağız. Hatta, biraz daha ileri gideyim.  Bu ekonomi  ağır  hastalığa yakalanmadan Haziran’ı bile görmekte zorlanır.   Elimizdeki tüm anketler yılbaşında dağıtılan ya da dağıtılacağı vadedilen ulufenin tüketimi pompaladığını, ama ekonomide gidişat hakkında karamsarlığı azaltmadığını gösteriyor.

Depremin niye ve ne kadar cari açık ve enflasyon hastalıklarını azdıracağını kestirmek için, önce Ocak sonu itibarıyla durum tespiti yapalım.

 

Yukardaki tabloda tüketici kredileri ve kredi kartı bakiyeleri hane halkının geliri artacak beklentisi ile harcamaların köklediğini gösteriyor.

Aşağıdaki grafik ise kredi ivmesinin yani kredilerin GSYİH’ye katkısını ölçen 13 haftalık mevsimsellik ve kur etkisinden arındırılmış kredi hacminin zıvanadan çıktığını anlatıyor.

Aralık ayına ait perakende satış hacmi verileri de özel tüketimin coştuğunu doğrular:

Özetle, ekonominin talep tarafı almış başını gitmiş. Peki, üretim ne durumda?  Benim en beğendiğim ve en güncel veri MUSIAD-SAMEKS bileşik Tedarik Yöneticileri Endeksi (PMI). Ocak sonu itibarıyla aşağıdaki grafik, üretimin de tüketime derhal tepki  vererek hızlandığının kanıtı.

 

Bir başka deyişle, depreme yakalandığımızda ekonomi tam kapasite büyüyordu. OECD’nin haftalık öncü göstergelerine göre, bu tempo yıllık %6 civarında, yani ekonominin istikrarsızlık yaratmayan büyüme oranı olan %3’ün 2 misli hızında.

Aralık’ta $6 milyara yaklaşan cari açık Ocak öncü ticaret açığı verisinden kestirdiğim kadarı ile $8-9 milyara tırmanacak. Bu tempo ekonomi aşırı ısındığı için en erken Haziran’a kadar sürer. Sonra, turizm geliri katkısıyla  yavaşlar. Peki böylesine dev bir cari açık finanse edilebilir durumda mı?  Kesinlikle hayır; bakalım İş Bankası Ekonomik Araştırmalar birimi finansman hakkında ne söylüyor:

  • Net hata ve noksan kaleminde giriş Aralık’ta $428 milyonda kaldı, yani RTE’nin dostlarının seçimi finanse ettiği filan yok. Gelecek olan Rus parası geldi, turizm sezonu da geride kaldı, net hata noksanın cari açık finansmanına katkısı nerdeyse sıfırlandı.
  • Cari açık finansmanı büyük ölçüde bankaların yurtdışında tuttuğu mevduatı sisteme sokması ile gerçekleşmiş—bir ayda $4.1 milyar getirmişler yuvaya. Yani, o kaynak da tükenmek üzere.
  • Bankalar vadesi gelen FX kredileri yenilemekte istekli değil: Son 12 ayda uzun vadeli borç çevirme oranı bankacılık sektöründe %75, diğer sektörlerde %163 düzeyinde gerçekleşti—Finans-dışı kesimin (Hazine hariç) borç yenileme oranı yüksek, ama toplamda payı düşüktür.

Dolar ve Euro faizleri yükselecek, Türkiye’nin CDS’i de yeniden yükselmeye başladı, yani bundan sonra bankaların dış kredileri yenileme oranı da yükselmez.  Özetle seçime kadar cari açık finansmanını TCMB FX rezervleri göğüsler. Onun da dibine geldiğimiz belli ki, bugün altın ithalatına yasak getirildi ve TCMB döviz swap ihalelerine başlayarak piyasadan FX dilendi.

Depremin cari açığa etkisi ilk aşamada mütevazi, bölgeden yapılan ihracat bir-iki ay aksar, ama bölgenin toplam ihracat içinde payı sadece %8. Deprem bölgesinde vatandaşın ihtiyacını karşılamak için ithalat ufak miktar artar. AMMA, RTE vaat ettiği gibi Şubat’ta enkaz kaldırmayı bitirip, yeniden inşaata başlayacaksa, ithalat da patlar. En azından enerjiye ihtiyaç artar, o da dışardan geliyor. Ama, demir-çelikten kaliteli inşaat malzemesine kadar bir çok girdi  ithal edilecek. Hükümetin niyeti seçime kadar döviz kurunu sabit tutmak olduğu için, her geçen gün ihracatçı sürekli yükselen maliyetlerle dolar veya Euro cinsinden değişmeyen fiyat arasında bunalacak ve ihracat da bu yıl artmayacak.

Bu senaryoda TCMB’nin kullanılabilir döviz rezervi Haziran’da önce sıfırlanırsa,  resmi olarak vatandaşın bankalardaki döviz mevduatı dondurulabilir.  Zaten, her geçen gün döviz piyasasında oynaklık artacak, bu da yüksek tutarlı mevduat sahiplerini ürküterek sistemden kaçmaları sonucunu doğurabilir.

TÜFE resmi veriye göre bile Ocak’ta %6.7 oldu. Daha da kötüsü enflasyon trendi hakkında daha somut fikir veren çekirdek enflasyon da hızlandı.

 

Deprem felaketi yaşanmasa dahi, üretimde kapasitenin sınırlarına dayanmışken, seçmen memnuniyeti için sürekli talep pompalamak enflasyonist.

Depremin enflasyona en önemli doğrudan katkısı, bölgeden gelen tarım mahsulunun azalacak olması. Tarım üretiminin %15’i bölgede. Arz zaten yetersiz,  mahsulde en ufak bir daralma bile gıda fiyatlarını harlatır. Bir de farketmişinizdir, son 10 yılın en feci kuraklığı sürüyor. Buğdaydan domatese mahsul düşük çıkabilir. Özetle gıda enflasyonu cephesinde zaten kırmızı alarm veren arz-talep dengesizliği katlanacak.

Ama depremin tek enflasyonist şoku bu değil. Bölgeden en az 1 milyon insan göçerken, kiraları da azdırıyor.  Depremin kira enflasyonuna yansıması “spill-over” yani taşma etkilerinin sadece bir örneği. Göç alan kentlerde sağlık ve eğitim fiyat artışları da hızlanır.

EĞER kayda değer ölçüde inşaat faaliyeti başlayacaksa, enflasyona 2  tür katkı verir. İlkin yükselen talep fiyatı yukarı iter. İkincisi, üreticide talep hep yüksek kalacak beklentisi doğduğu için, kar marjları genişler.

Deprem öncesi sene sonunda %50 civarında gerçekleşmesi beklenen TÜFE yine 2022 temposuna hızlanabilir.

Hele bir de TCMB döviz kurunu kontrol edemezse?  RTE rejiminin üstüne deprem enkazı gibi yıkılır ekonomi.

 

FÖŞ

 

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları