Cüneyt Akman: PARA NASIL YARATILMAZ? BÖLÜM-1
24 Haziran 2020“Para, para, para…” Napoleon’un meşhur sözü… Aslında “Argent, argent, argent…” idi o sözün orijinali…
Yani “Gümüş, gümüş, gümüş…” Daha doğrusu gümüş para, ya da sikke…
Tıpkı Osmanlı gümüş parası “akçe” gibi… (Akçe adını da gümüş paranın açık renginden alırdı)
Ama günümüzde “para” artık kağıttan, şimdilerde kağıttan da değil çoğunluk bir bilgisayar girdisinden oluşuyor.
İş böyle olunca da belki yüzyıllardır tartışılan bir konu, “Paranın Sırrı” ya da “Paranın Esrarı” yeni bir heyecanla, sıradan insanların zihninde bilgisayarın gizemi de eklenerek tartışılır oldu.
Bir hayli önce, para altın ve gümüş sikkelerden kağıt paraya dönüştüğü sıralar, bu tartışma yine o zaman da canlanmış ama o zaman insanların zihninde “Bankerlerin karıştırdığı tuhaf işler” ve bu işler yoluyla sıradan insanların nasıl soyulduğu dolaşmıştı.
“BANKERLERDEN BÜTÜN FARKIMIZ ONLAR PARALI BİZ PARASIZ”
Ogden Nash’in müthiş şiirini Can yücel böyle Türkçe söylemişti, işin içine tefeci Şakir ve emanetçi Sultana’yı da katarak…
(https://www.siir.gen.tr/siir/o/ogden_nash/bankerlerden_butun_farkimiz_onlar_parali_biz_parasiz.htm)
Tabi o bankerleri bizden ayıran tek farkın nasıl ortaya çıktığının hikayesi de bambaşkadır doğrusu…
Şimdilik hikayeyi yukarıda demin bıraktığımız yerden daha doğrusu onun birazcık daha öncesinden alıp yürütelim.
(“Bankacılar” anlamında) “bankerler”, bizim bildiğimiz türden bankacı olmadan önce, sarraflardan, yerel tüccarlardan, yabancı göçmenlerden (Kuzey İtalya’dan göç eden Lombardlar), azınlıklardan (“Yahudi!”) türemeye başladıklarında ve onlar vasıtasıyla havaleler yapılabildiğinde, yahut onların makbuz ve senetleri “sanki para gibi” piyasada tedavül etmeye başladığında bu tartışmalar bir kez daha alevlenmişti.
Geç orta çağda bazı anonim risalelerin baş konusu bu yeni nesil sarrafların ya da yeni deyimle bankaların yaptığı “ahlak dışı” işleri ifşa etmekti. (Bunların geç bir örneği için Bkz. 1676 yılındaki Mystery of the New Fashioned Goldsmiths or Bankers” –Yeni Tarz Sarraflar yahut Bankerlerin Esrarı)
Bu tür ilk amatör iktisat komplo teorisi i genellikle mesela “Haberiniz var mı?” diye yazıyorlardı, “Bu banker dedikleri, sizin oraya güvenip emanet ettiğiniz altın, gümüş sikkeleri saklamak yerine faiz karşılığı başkalarına veriyor ve böylece para kazanıyor.” Sonraları sıradan bankacılık faaliyeti olarak kanıksanacak ve bugün birine söylense tepkisi “E, ne olmuş, bankaların işi zaten bu!” tepkisinden başka bir şey duyulamayacak bu ifşa o zamanlar duyulduğunda sıradan insanın tepkisi “Vay alçak, namussuzlar, benim çalınmasın, saklansın diye emanet ettiğim paramı demek…” şeklinde oluyordu. O zaman bir kötü haber geldiğinde (savaş, birkaç ard arda gelen ticari iflas haber, bazen bir gemi kazası, kimi zaman salgın hastalık, vb…) herkes “Acaba benim para yerinde duruyor mu?” diye bankadan parasını çekmeğe kalkıştığında hayretle ve kızgınlıkla o paranın yerinde durmadığını anlıyorlardı. Tuhaftı çünkü mesela böyle bir risaleyi ilk okuduğunda aynı denemeyi yapmış, daha bir ay öncesinde parasını deneme maksatlı geri istediğinde hemen alabilmişti. Sonra güvenip tekrar geri yatırmıştı. “Namussuz banker” demek kendisinin bu denemeyi yapmasına kadar beklemiş, ancak ondan sonra güven sağladığını anlayınca paracığını hemen başkasına verivermişti!
Sonra sonra meselenin tam da böyle olmadığı anlaşılmaya başlandı. Bankerler özel olarak (eskilerin deyişiyle kas-ı mahsusla) bir kimsenin parasını “satmak”la meşgul değildi. Zaten herkesin parasını satıyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki belli bir anda, eğer normal şartlar sürüp gidiyorsa, kendilerine emanet edilen “para”nın, daha açık bir ifade ile madeni sikkelerin ancak belli bir oranı diyelim ki o gün veya o ay geri isteniyordu. Mesela diyelim 5’te biri. O takdirde paranın 5’te 4’ünü rahatlıkla başkalarına satabilirlerdi.
Zaman içinde bu sistem kanıksandıkça, hâttâ bankerler kendilerine yatırılan paralar için saklama hizmeti parası almak yerine bir de üstüne “mudi”ye yatırdığı para için faiz ödemeye başladığında süreç gayet normal kabul edilmeye başlandı.
Normal kabul edildikçe de bankalardan çekilen para miktarı mesela 5’te bire değil diyelim 7’de bire düştü. Böylece bankacı çökme riski olmadan bu sistemde daha fazla borç verebilir oldu. Aynı zamanda bankerlerin “mevduat saklama makbuzları” (sonranın hesap cüzdanları ve daha modern zamanın mevduat sertifikaları benzerleri) banka senetleri (notes) adını aldı. Artık bu senetler kısmen paranın (sikkenin) yerini tutarak onu temsil ederek çok daha geniş ölçekte tedavül ediyor, herkes onu para yerine kabul edebiliyordu. Bu durumda banka, altın sikke yerine artık daha yaygın deyimle “kredi”yi de sikke ile değil bizzat kendi banka senedi (bank-note) ile açabiliyordu. Böylece mevcut sikke miktarına göre eskisine göre daha da fazla kredi verebilir oldular.
Bu sayede de yeni amatör ekonomi yazarları yeni komplo teorileri ile daha da dehşete düşürücü ifşalar yapma imkanı buldu. “Biliyor musunuz?” diyorlardı. “Bu bankerlerin size kredi öder, ya da mevduatını geri verirken ödediği “banknot”ların hiçbir değeri yok. Onlar sadece kağıt! İnsanlar canları istediğinde bunları geri verip sikkelerini geri alabileceklerini düşündükleri için o değersiz şeyleri kabul ediyorlar. Bilseler ki bu asla mümkün değil, o değersiz kağıt parçalarını hiç kabul ederler mi?” (O dönemde kağıt para mecburi değildi. Bankaya götürüldüğünde talep edilirse karşılığı sikke olarak alınabiliyordu)
Bazen, dediğimiz gibi işler normal seyrinde gitmeyiveriyo ve alışılmadık kimi olaylar aynı anda insanların bankalara gidip paralarını çekmelerine sebep olabiliyordu. Paralarını alamayınca da kızgın “mudi”ler “banka” kelimesine adını veren İtalyanca “banco” yani banko ya da vezne vb yerine kullanılan tezgahı, masaları sandalyeleri o öfkeyle kırıp döküyorlardı. Böylece “banknot” kelimesinden sonra İngilizcede banka ile ilgili ikinci bir kelime yerleşti: “Bankcruptcy!” Yahut bugünün İngilizcesinde “iflas” kelimesinin karşılığı! Ya da moto mot çevirecek olursak bankoyu kırıp dökmek!
Bu bilgileri herhangi bir para ve bankacılık tarihi kitabında bulabilirsiniz. Ve aslında şimdiden söyleyeyim, meseleyi hayalinizde canlandırmak için anlattığım bu hikaye, paranın ya da “kağıt” paranın ve sonraki “modern” ardıllarının evrimini sadece kısmen açıklar. Gerçek evrim biraz daha karışıktır. İşin içinde ”senyoraj” yani feodal senyörler, beyler ve krallar vardır. Vergi vardır. Bankerlerden kralların aldığı borçlar vardır. Sikkelerin krallar tarafından “tağşiş” edilmesi, kırpılması, ayarının bozulması vardır. Bazı imtiyazlı bankalar vardır; ki gitgide onlara “merkez bankaları” da denmeye başlamıştır, vs, vs…
İşler böyle karmaşık bir hale geldikçe, “paranın gizemi” veya “bankerlerin gizli saklı işleri” gibi komplo teorileri de gitgide çeşitlendi. Ne kadar okumuş olursa olsun sıradan (yani finans ve iş âlemine yabancı) insanlar bu hikayeleri ilk duyduklarında adeta çarpılıyorlardı.
Bu “ifşa”ların kimi biraz daha düzeyliyken, kimi insanı güldürecek ölçüde saçma amatör para teorisyenleri tarafından uydurulmuş tuhaflıklardı.
Fakat işin daha da tuhaf tarafı, para meselesinin bizzat iktisatçıların ya da iktisatla ilgilenen sosyolog, tarihçi veya antropologların da kafasını en az amatör komplo teorisyenlerininki kadar karıştırmış olmasıdır. Öyle ki amatör “ifşa”lar kadar iddialı alışılmadık ifşalar iktisat teorisinde de yapılır oldu.
Mesela “Biliyor musunuz? Bankalar kredi vermek için mevduata ihtiyaç duymuyor aslında.” Tıpkı amatör “ifşa” teorileri gibi iş âleminde herkesin bildiği gerçeği bu konuyu bilmeyenlerin hayretlerine sunmak muhakkak her devirde geçer akçeydi.
Ama bu tarihte bilmem kaç kere keşfedilmiş yeni keşiften kalkılarak geliştirilen teorilerin gittiği yerler gerçekten de önemlidir. Çünkü (mesela MMT denilen Modern Para Teorisi gibi) “yeni” teorilerden ciddi sonuçlar içeren ekonomi ve para politikası önerileri gelmektedir. Ve her seferinde bazı para ve finans sistemi reformu önerileriyle bezenmiş bu orijinal politika tasavvurlarında MMT tek de değildir.
Bu “yeni” teorilerden (yeni kelimesinde tırnak işareti kullanmamın sebebi bu teorilerin temel tezlerini içeren atalarının yaklaşık 200 yıllık bir geçmişinin mevcut oluşudur) birçoğu yukarıda tarih boyunca zikrettiğim temel ifşalarla “Siz paranın nasıl yaratıldığını biliyor musunuz?” sorusuyla işe başladıklarından birçok ortak noktaları vardır. Fakat önerdikleri reform ve politikalara gelince… Bunlar kendi aralarında bile kimi zaman taban tabana zıt noktalara ayrışır.
İKTİSAT TEORİSİNİN “YETMEZ AMA EVETÇİLERİ” Mİ?
Şu günlerde bu teorilerin yeniden büyük ölçüde tartışılır olmasının bir sebebi 2008 küresel krizinden sonra “normal” bankacılık ve merkez bankacılığı kurallarının darmaduman oluşudur denebilir. Bu yeni teorilerin daha kolay taraftar bulabilmesinin somut sebebi ise belki de bu teorilerin 1980’lerden beri dünyayı adeta cendereye alan “neoliberal” denilen finans düzeninden ve her krizde dayatılan güya tasarruf ve kemer sıkma paketlerinden (austerity) kurtulmak için bir yol olarak görülmeleri…
Fakat gerçekten öyleler mi? Veya nereye kadar öyleler ve aslında daha beter bir ekonomik düzene, yani mesela yeni bir otoriter düzene bilerek veya bilmeyerek kapı aralıyor olabilirler mi?
Bu zamana kadar bu tartışmalar sadece gelişmiş ülkeleri özellikle de ABD’yi ilgilendiriyor gibi gözüküyordu. Fakat şimdilerde bu tartışmalar belki daha çok “gelişmekte olan” ülkeler ve bilhassa Türkiye için önem arz ediyor olabilir.
Hele de başka bazı gelişen ülke hükümetlerinin ve bilhassa otoriter olanlarının yaptığı gibi şimdiki Türkiye hükümetinin de düşük faiz, aşırı para ve kredi yaratma, bütçe açığı politikalarının bu yeni teorilerin yarattığı teorik atmosferden yararlanmasının politik ve sosyal sınıf ve katmanlar üzerinde sadece gelir bölüşümü terimi ile açıklanamayacak etkileri olacağı kesin.
Burada söz konusu teorilerin yeni sağ bir programa sahip olduğunu söylemiyorum. Hâttâ durum tam tersine… Ama onların, “anaakım” ya da ortodoks denen iktisadın nispeten hassas olduğu para arzı-enflasyon ilişkisi, sermaye kontrolleri, açık bütçe uygulamaları, merkez bankası bağımsızlığı gibi konularda çok farklı ve belki o kadar endişeli olmayan tezleri yeni popülist sağın, mesela Trump’ın veya burada hükümetin/Erdoğan’ın uygulamaya başladığı kimi ekonomik politikalara karşı ciddi bir duruşu oldukça zorlaştırıyor.
Böylece MMT veya onun dünyadaki yahut Türkiye’deki yeni heveslileri farkında olmadan ekonominin “yetmez ama evetçileri” durumuna düşebilirler. Elbette son derece dağınık o teorik küme kendine bir miktar daha çeki düzen vermezse…
Gelecek yazıda kısaca “anaakım” para teorisine yönelik bu yaygın eleştirileri ele alacağım. Haklı oldukları yerleri ve bana göre zayıf oldukları konuları… Ve elbette bu “yeni” tezlerin hepimizi ilgilendirebilecek politik sonuçlarını da…
(2. Bölüm Çarşamba günü)