Sosyal Medya

Ekonomi

Güldem Atabay: OVP, büyüme ve son enflasyon dinamikleri Türkiye ekonomisini hızla krize taşıyor

Orta Vadeli Plan (OVP) ile amaçlanan doğal olarak Türkiye ekonomisini oluşturan birimlere bir yol haritası sunarak öngörülebilirliği artırmak, ekonomide istikrarın…

Güldem Atabay: OVP, büyüme ve son enflasyon dinamikleri Türkiye ekonomisini hızla krize taşıyor

Orta Vadeli Plan (OVP) ile amaçlanan doğal olarak Türkiye ekonomisini oluşturan birimlere bir yol haritası sunarak öngörülebilirliği artırmak, ekonomide istikrarın nasıl sağlanacağını açıklayarak beklentileri yönetmek ve yatırımların çizilen patika eşliğinde devamını sağlamak.

Pazar günü açıklanan OVP’nin ise bu amaçlarla ilgisi yok. Bir süredir OVP’nin temel amacından çıkarılarak bir temenniler listesi haline dönüşmüş durumda ve ekonomik gerçeklerden 2018’den bu yana artan oranda kopuk. 2022’nin kalan aylarını kapsayan ve 2023-2025 dönemi OVP’si ise tam bir seçim propagandası aracı. Keza, ne açıklanan temel makroekonomik büyüklükler kendi içlerinde tutarlı ne de ekonomik açıdan ulaşılabilir durumda.

OVP detaylarından yine de tek bir şeyi anlamak mümkün: Ekonomideki diğer veriler nereye savrulursa savrulsun, son iki yılda keskin şekilde oy kaybeden AKP hükümeti büyüme elde ederek kalan oylarını konsolide edeceğine inanmış durumda. Ekonomi yükselen alternatif maliyetlerle ve yaratılan büyük dengesizliklerle büyütülürken, işsizlik oranında artış olmaması AKP’nin ekonomideki ana seçim politikası.

Başka bir ifadeyle, AKP‘nin tüccar bakış açısıyla yönettiği Türkiye ekonomisi, sermayeye aktarılacak destekle şişirilsin (ciro büyüsün) ve yeter ki seçmenler işsiz kalmasın.

Fakat seçmenlerin kazandıkları ücretle alım güçlerinin hızla aşınması ya da sabit gelirlinin ekonomik büyümeden aldığı payın sürekli düşme eğiliminde olması AKP’nin derdi değil. Hatta aksine, sene sonunda yapılacak asgari ücret artışlarıyla asgari ücret ve etrafında oluşan diğer ücretlerin oranı çoğaldıkça kendine bağlı, AKP’nin inisiyatifine bağlı seçmen sayısının artması Erdoğan yönetiminin bilinçli tercihi. Ücret artışlarının kimsenin inancı olmayan TÜİK enflasyon verisine göre yapılması, gerçek enflasyon ile resmi enflasyon verisinin arasındaki muazzam farka rağmen ücret ayarlamalarının düşük tutulan TÜİK verisiyle yapılması ve dolayısıyla bir kesimin sürekli “kaybetmesi” tam da AKP yönetiminin arzuladığı bir ekonomi yönetim biçimi.

Fakat kurgulanan bu düzenin devam etmesi mümkün görünmüyor.

Büyüme detaylarından anlaşıldığı üzere, dış kaynak girişinin sınırlı, gelenin de kalitesiz olduğu düzlemde, enflasyon patlatılarak iç tüketimin erkene çekilmesi ve böylece çarkların döner halde tutulması ana politika. Ücretli geniş kesimlerin hayat pahalılığı karşısında kademeli ve istikrarlı şekilde eriyen alım gücü, artan borç seviyesi bu Ponzi çarkının, aşırı iç tüketime bağlı ekonomik büyüme modelinin bir aşamada tıkanacağının garantisi.

AKP’nin, son iki yılda iyice elle tutulan hale dönüşen miyop ekonomi yönetimi çerçevesinde tüm hedefi ise bu döngüyü seçimlere kadar sürdürebilmek. Fakat hem içeride hem dışarıda değişen zemin “benden sonra tufan” yaklaşımının Boomerang gibi kendi kendini vurma potansiyelini de artırmakta.

Döviz rezervlerinin sorumsuzca satılması ve kamu tarafında derin bir döviz yokluğu yaratılmasının ortaya çıkardığı aczi enerji ticaretinden öteye taşınan ekonomik ilişkiler yoluyla Rus sermayesi ile telafi etmeye soyunan AKP hükümeti, ABD kaynaklı yaptırımlara da kapıyı aralamış aşamada.

Avrupa ekonomisinde yaşanan doğalgaz krizi bir yandan Türkiye’de desteklenen öncelikli olarak ihracat odaklı sermaye kesiminin tam da seçim geri sayımında nefesini kesecek boyuta varmak üzere. İhracatta yaşanması olası daralma ayları bu sefer artan ve yüksek seyreden enerji fiyatları nedeniyle ithalatta eş bir daralma veya artış hızında anlamlı yavaşlama yaratmaktan uzak. Yatırım yapma motivasyonu kalmayan reel sektör ise giderek daralan iç ve dış talep, artan/çok yüksek enflasyon nedeniyle kredi talebini sadece işletme sermayesini korumak amaçlı yönlendirecek, stokları hızla eritme derine düşecek.

Diğer yandan, OVP’den anlaşılan ihracat sektörünü desteklemek amaçlı TL’de “kontrollü değer kaybı” bir yandan enflasyonu beslerken, bir yandan da ihracatçının daralan talep karşısında kısa vadede bile işine yaramadığının keşfedildiği bir dönemi tanımlayacak.

Açıklanan OVP ve ağustos enflasyonu detaylarından ise hükümetin oyun planının enflasyon tarafında enerji fiyatlarındaki marjinal düşüş ve Aralık 2021-Ocak 2022’deki aylık yüksek TÜFE verilerinin seriden çıkmasından öteye bir enflasyonla mücadele olmadığı netleşiyor. Bu çerçevede faiz indirimlerinin devamını tek haneye kadar da görmek mümkün duruyor. TL’de “kontrollü” değer kaybının sonu anlamına gelebilecek bu adımlar, enflasyon tarafında 2023 başlarında beklenen hızlı kademeli geri çekilmenin de mümkün olmadığını anlatıyor. Hele ki ÜFE tarafındaki duraklamanın sadece kısmen gerileyen petrol fiyatlarından öteye geçmediği hatırlanırsa.

Geriye fakirliği derinleştiren ve genişleten büyüme modeli uygulayan AKP hükümetinin artıracağı muazzam bütçe açığı kalıyor.  Erdoğan adına sorumsuzca izlenecek seçim politikası olarak ihtirasla peşinde koşulan ekonomik büyümenin kaynağı belli ki devasa kamu harcamaları, kamu açıkları olacak. Böyle bir ortamda enflasyonun değil düşmesi; üç haneye yönelmesi ise kaçınılmaz hale geliyor.

Özetle, açıklanan son OVP çerçevesi ile netleşen, büyüme ve enflasyon dinamikleri eşliğinde Türkiye ekonomisinin AKP eliyle seçim kazanmak üzere büyük bir krize doğru artık daha hızlı sürüklendiği gerçeği.

Seçim sonrası döneme ötelenmeye çalışılan bu büyük ve 1994-2001 krizleri sonrası tarihe geçecek krizi önlemenin yolu kısa vadede artık mümkün değil. AKP seçimleri erkene almayarak bu fırsat penceresini kapatmış durumda çünkü yaratmakta olduğu ekonomik krizin patlama noktasını seçim sonrasına öteleyebileceğine inanıyor.

“Büyürken işsizliği artırmadan fakirleştirme” politikası olarak özetlenebilecek ekonomi politikasının AKP ve Erdoğan’a seçim kazandıracağı hesapları yapılmış ve uygulamada. 2023 bahar aylarında beklenen ve Türkiye’nin kaderini belirleyecek bu seçimde seçmenin tercihi bir yandan da önemi bir dönemeç olacak.

Seçmenin önünde mevcut enflasyon/büyüme dinamikleri ve OVP çerçevesi ile netleşen iki tercih var.

Ya AKP’nin fakirleştirme politikasına yenilecek, işini ve işi de olsa giderek azalan aşını kaybetmemek için Erdoğan’ın kendisine lütfettiğine razı olacak.

Ya da harcadığı hayatının, verdiği emeğin karşılığının sadece asgari yaşam şartlarına razı olmakla sınırlı olmadığını, kendisine “lütfedilen” ancak başka yandaş azınlıklara akıtılan kaynakların adil olmadığa kanaat getirerek iktidar değişimiyle gelebilecek dengeli ve kurallı ekonomiyi tercih edecek cesareti sandığa yansıtacak.

GA.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler