Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Borçların kamulaşmasının ilk adımı…’
26 Ağustos 2022Son 10 yıldır Türkiye’ye bir şey anlatmaya çalışıyorum. Bizim gibi ülkelerde kredinin geçim parası haline dönüştüğü yapılarda bu işin sürdürülebilirliği yok. Şayet ayağa yere basan bir strateji oluşturup, borcun ödenebilip, daha sonra da borçsuz yaşanabilecek yapılar kurmazsak filmin sonu belli.
Benim savım şuydu: Bu trend günün sonunda reel sektörden bireylere kadar tüm borcun kamulaşması sonucunu doğurur. Özellikle pandemi sürecinde dünyanın gelişmiş ülkeleri vatandaşlarına karşılıksız para verirken, bizim borç önermemizle patlayan oranlar, ortadaki bakiyeyi ödenebilir olmaktan çıkardı.
Bu nedenle 2011 itibariyle daha yüksek perdeden bu uyarıyı yapıyorum. Çünkü bu borç ödenemezse, üzeri silinecek bir yapıda değil. Çoğu bankalar kanalıyla yapılan bu borçlanma mevduatlar üzerinden aktarılmıyor.
Tamamına yakını bankaların sendikasyon yoluyla yurtdışı borçlanmaları neticesinde getirilen sermayenin kredi olarak dağıtılmasıyla sonuçlanıyor. Yurtdışından getirilen paraların da devlet güvencesinde olduğunu biliyoruz.
Bu nedenle en iyi ihtimalle bankalar zarar yazar ve vergiden düşer. Fakat bu uyarıların hiçbiri dikkate alınmadı. Şayet siz bir ülkede, insanları gelirinin üzerinde harcamaya zorlayarak tüketim ekonomisi uygular; bunu da borç parayla yaparsanız, geliri gerçek olmayan enflasyon üzerinden artan insanlar, temel ihtiyaçlarını kredi ve kredi kartıyla karşıladığından sistem tıkanır.
Nitekim olan da bu. Son yapılan uygulamaya bakın. Dar gelirli vatandaşların 2 bin TL’ye kadar olan borçları sıfırlanıyor. Elektrik, su, doğalgaz, telefon gibi temel ihtiyaç başlıklarındaki borçları da devlet üstleniyor. Toplamda 30 milyar TL’ye varacak bir maliyet.
Bazıları bunu gaz alma, bazıları seçim yatırımı, bazıları da popülizm olarak nitelendirdi. Hangisinin etkisi vardır bilinmez ama gerçek şu ki, bu borçların kamulaşmasının ilk sinyalidir. Ödeme kabiliyetinin yitirildiği bir borç yapısı içerisinde topun ilk patlak verdiği yere yapılan yamadır. Çünkü 2 trilyon TL’ye yaklaşan tüketici ve KOBİ borçlarının döndürülebilme kabiliyeti kalmadı.
Bununla ilgili çözüm önerilerimi de kaleme almıştım. O yüzden tekrarlamayacağım. Ama şu bir gerçek ki, bir dönem kendi borçlanma ihtiyacını özel sektöre ve vatandaşa yükleyip, orada batık derecesinde borçlar yarattıktan sonra, savunma olarak da ‘bu kamunun borcu değil’ tezini savunanlar iflas etmiştir.
Zira borcun kaynak yapısı, günün sonunda tüm borcu kamulaştırma tehlikesini içeriyordu ve nitekim yapılan harekette de 24 milyona varan icra dosyasının büyük rolü var. O nedenle artık konut sektörünü desteklemeyi bırakıp, eldeki kaynağı borcun kalıcı olarak ödenebilmesinde, en azından ana parayı ödeyebilecek taksitlerle yapılandırılmasında kullanmanın zamanı.
Yoksa emin olun bu 30 milyar TL daha başlangıç. Bir sistem dahilinde yapılmazsa da, tıpkı 128 milyar dolar gibi bu kaynak da heba olup gidecek ve kamuya yük olarak kalacak.