Gündem
Recep Erçin: Ne tahvil ne CDS, vatandaşın derdi domates
Vatandaş artık et fiyatına bakamıyor bile
Yurt dışından sağlanan kaynak girişi sayesinde Türkiye’nin CDS risk primi 900 puandan 600 puan seviyelerine gerilemişti. Böylece ülkenin her türlü yurt dışı borçlanmalarında küresel döviz faizine eklenen risk priminde 3 puana yakın bir düşüş olmuştu. Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz indirim kararının ardından gelen ticari kredilere yönelik faiz sınırlaması ve bankalara menkul kıymet tutma yükümlülüğü gibi düzenlemeler sonrası risk primi 800 puanı aştı. Küresel risk primi yükselse de piyasada işlem gören devlet tahvilinin faizi ise yüzde 14.20’lere geriledi.
Gösterge tahvilin faizi geçen yıl kasım ayından sonra yüzde 20’nin üzerinde seyrediyordu. Önce para girişleriyle yüzde 18’lere çekilen tahvil faizi TCMB kararları ile birlikte 340 baz puan aşağı çekildi. Dün haftanın ilk işlem gününde 10 yıllık tahvil getirisi de 258 baz puan düşüşle yüzde 14.35’e geriledi. Bu son 12 yılın en sert düşüşü oldu.
TCMB TAHMİNİ AYARLI TAHVİL FAİZİ
Tahvil faizlerindeki düşüş kamunun daha uygun koşullarda borçlanması demek. Ancak faizlerdeki bu düşüş bankalara menkul kıymet tutma zorunluluğu getirilmesinden kaynaklı. Yani bir dönem olduğu gibi bankaların kredi vermek yerine ellerinden devlet tahvili tutmalarını zorunlu koşuyor. Hatırlanacağı üzere ülkemizde özel bankacılık sistemi gelişirken o dönemki enflasyon ortamının da getirdiği avantajla bankalar kamu varlığı tutmayı yeğliyor, piyasayı değil devleti fonluyorlardı. Tekrar benzer bir duruma kapı açılmış olsa da arada fark var. Nedir derseniz? Beklenen yıllık enflasyonun yüzde 60-70 bandında olduğu ortamda kısa vadeli tahvil faizlerinin yüzde 14’lerde kalması reel anlamda pek bir getiri sağlamaz.
Ancak uzun vadeli tahviller açısından eğer enflasyon TCMB raporlarında tahmin edildiği gibi 2023’te yüzde 19.2’ye ve 2024’te yüzde 8.8’e düşürülebilirse bir anlam ifade eder. Bunun dışında tahvil faizlerinin suni bir şekilde aşağı çekildiği net olarak görülüyor. Türkiye benzer bir süreci 2019 yılında da yalamıştı. Tahvil piyasasında alengirli işlerle fiyatlar suni olarak aşağı çekilmişti.
FAİZ DÜŞÜNCE VARLIK FİYATI ARTAR
Fakat serbest piyasa rejiminde bir varlığın faizinin düşmesi o varlığın değerlenmesi anlamına gelir. Ekonomi Yazarı Uğur Gürses, Temmuz 2019’da kişisel blogunda yayınladığı “Faiz de düştü kur da düştü’ özgüveni” başlıklı yazısında bu durumu şöyle özetliyor: “Tahvil fiyatı, tahvilin vadesine kadar geçecek sürede ödeyeceği kupon (faiz) ödemelerinin bugünkü değeridir. Tahvillerin kuponu ilk çıkış tarihinde sabit olur, ama piyasa faizi değiştikçe kupon sabit olduğu için tahvilin fiyatı değişir. Örneğin, 5 yıllık bir tahvilin altı ayda bir ödenen yıllık yüzde 10’luk bir kuponu varken, 5 yıllık tahvil faizleri zaman içinde yüzde 7.5’e gerilerse tahvilin fiyatı yükselir. Çünkü tahvilin kuponu yüzde 10 öderken piyasa getirisi yüzde 7.5’e gerilemişse tahvil değer kazanır. Yani fiyatı artar…. Faiz indirimi ile varlık fiyatlarında ‘bağımlı davranışı’ ilişkisi vardır. Faiz indirimi geldikçe, ‘kokusu’ bile yeter; varlık fiyatları yükselme eğilimini korur.”
VATANDAŞ FOTOSENTEZ Mİ YAPSIN!
Esasen faiz indirim süreciyle birlikte ülkemizde yaşadığımız tam da budur. Faizin düzenleyici rolü ortadan kalktığından bu yana konut ve otomobil dahil spekülatif varlık fiyatlamaları gördük. Yüksek enflasyon ortamında, paranın değeri ile doğru orantılı olan faiz çıpası gidince, Türk lirası döviz karşısında devalüe oldu. Bu ithalat fiyatları ve beklentiler kanalı ile fiyatlama davranışlarını bozdu. Geçen hafta yapılan faiz indirimin ardından dolar/TL 18.10’un üzerine fırladı. Kapalı Çarşı’dakilerle konuşuyoruz para girişi olduğu TCMB rezervlerinin 15 milyar dolardan fazla arttığı dönemde bile kurun 17.85-17.90 bandını aşağı kıramadığını ibrenin yukarı yönlü olduğunu belirtiyorlar. Petrol fiyatı bir ay önceye göre 6-7 dolar aşağıda olsa da dövizdeki yükseliş yüzünden benzinde 20 liranın altını göremeden dün gece itibarıyla 81 kuruş zam geleceği bildirildi. Geçen hafta ise motorine 1 liradan fazla zam yapılmıştı.
Defaatle yazıyoruz: ulaştırma giderleri doğrudan bakkal-market raflardaki, manav tezgahlarındaki ürün fiyatlarına yansıyor. Dün açıp sanal marketten baktım: domatesin fiyatı en ucuz (yüzde 11 indirimle satılan sınırlı stok) 8.90 TL, en pahalısı da (kokteyl) 19.90 TL. Süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünlerine hiç girmiyorum bile. Bu haberi yayına hazırlarken WhatsApp gruplarından birine mesaj geldi: “Bir orta boy margherita pizza olmuş 200 TL. Fotosentez yapmaya başlayacağım.”
Yazarın izniyle Aydınlık’tan yeniden yayınlandı
Gıda fiyatları bir senede yüzde 176 arttı !
Alaattin Aktaş,: ‘Hazine’nin faiz yükü 1.7 trilyon lira arttı’
Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Kimsenin işine yaramayan maaş…’