Çetin Ünsalan: Şiraze kayınca…
17 Ağustos 2022Şirazesi kaymış kitap gördünüz mü hiç? Sayfaları tel tel dökülür; toparlayamazsınız, kitabı bir arada tutmak için olağanüstü çaba harcarsınız ama nafiledir. Artık bir süre sonra kitabın size aktardığı bilgileri unutur ve onu bir arada tutarak yeniden ciltletmenin yolunu ararsınız.
İşte kitabı yazıldığı iddia edilen Türkiye ekonomisinin de şirazesi kaydı. Düşen bir sayfayı tutuyorsunuz; durumu toparlayayım derken diğer sayfa kayıyor. İlk şirazeden ne zaman çıktık?
Daha önce kitabımız eskiydi; sıkıntıları vardı; elden geçmesi gerekiyordu ama cildi sağlamdı. 2 binli yıllarda parasal genişlemeyle birlikte sonsuz bir para kaynağına kavuştuğumuzu sandık. Hani Sadri Alışık’ın Şalvar Bank filminde olduğu gibi.
Zannettik ki elimizi her cebimize attığımızda para çıkacak. O paraların ekonomik koşullar nedeniyle buraya geldiğini, ciddi bir sermaye transferiyle geri döndüğünü, ana para kurtarıldıktan sonra kazancıyla ülkede kumarhane mantığıyla oynanmaya devam ettiğini anlayamadık.
Anlayamadık çünkü bir nevi borç olan bu parayı finansman yapıp, dönüşümü gerçekleştirmek yerine yemeyi tercih ettik. Ardından para geri çekilince neye uğradığımızı şaşırdık ve sırayla tüm boyalar dökülmeye başladı.
Arada bir dizi yaşananlar oldu. Yanlış tercihler, şirazesi bozuk görevden almalar, 128 milyar dolar harcamalar, swap parasıyla ya da imtiyaz dağıtma yoluyla kur tutma çabaları gibi bir dizi yanlışları izledik ve sonunda üretimsizleştirdiğimiz ülkenin bedelini artan kur ve değer kaybeden TL ile ödedik.
Peki son olarak nerede şirazeden çıktık? Kitabın yazıldığı iddia edilen dönemde dile gelen ‘faiz neden enflasyon sonuçtur’ teziyle. Elbette bunun ekonomi bilimi adına hiçbir karşılığı olmadığı için dağılan bütçe ve finansman yapısından, düşen satın alma gücünden artan enflasyona kadar bir dizi sonuç önümüze geldi.
Kitap o kadar yanlış yazıldı ki, ekonominin bütün kuralları alt üstü oldu. Talimatla ekonomi yöneteceğimizi zannettik. Temenniyle kuru düşüreceğimize, algıyla enflasyonu yok edeceğimize inandık. Ama mümkün olmadı. Olmayacaktı da…
Bu arada rakamlarla hayat arasında gerçeklik koptu; koptukça elimizdeki döviz, para, faiz ve söylem silahını da tamamen kaybettik. Şimdi de çaresizlikten dünyadaki gelişmelere bahane bulur noktaya geldik.
Oysa çarpıklık gözümüzün önünde halen yaşanmaya devam ediyor. Örnek mi? Bir ekonomide ürünün fiyatını ne belirler? Talep… Talep fazla arz düşükse fiyatlar artar, tersi durumda da düşer değil mi? İşte ekonominin kitabını yanlış yazınca öyle olmuyor.
Son açıklanan konut istatistiklerine bakın. Aynı gün açıklandı. Konut satışlarına baktığınızda bir yılın ardından gerilemenin haberi verildi. Aylık yüzde 38, yıllık yüzde 12,9 azaldı. Ama kadere bakın eş zamanlı olarak açıklanan konut fiyatlarında da yıllık yüzde 160’lık bir artışın haberi veriliyordu.
Ne garip değil mi? Talebi düşen bir ürünün fiyatı rekor düzeyde artıyor ve enflasyonla mücadelede rafta fırsatçı arayanlar burayı görmezden geliyor. Söylenecek bir söz yok. Faizin neden enflasyonun sonuç olduğunu düşünenlere, talebi düşen bir ürünün fiyatının artmasını da anlatmanız mümkün değil.
Sadece insan kendi kendine söyleniyor. Şiraze kaydı kaymasına da, vatandaş da şirazeden çıkmak üzere.