Döviz
Fatih Özatay: Avrupa ekonomisi daralırsa Türkiye ekonomisine ne olur?
Hem Avrupa hem de ABD ekonomilerinin yakın gelecekte daralmaları ihtimalinin yüksek olduğu giderek daha sık dile getiriliyor. Bir yandan Rusya-Ukrayna…
Hem Avrupa hem de ABD ekonomilerinin yakın gelecekte daralmaları ihtimalinin yüksek olduğu giderek daha sık dile getiriliyor. Bir yandan Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı arz kısıtları bir yandan artan enflasyonu makul düzeye indirmek için merkez bankalarının politika faizlerini artırma sürecine girmiş olmaları bu ihtimali güçlendiren temel unsurlar.
Oysa Türkiye ekonomisi için aynı ihtimal pek dile getirilmiyor. Büyümenin bir ölçüde düşebileceğinden söz ediliyor ama ekonomik daralma olasılığı hakkında pek konuşulmuyor. Ne kadar gerçekçi?
Mayıs ayı itibariyle son bir yıllık toplam ihracatımızın yüzde 55’ini Avrupa ülkelerine yapmışız. Avrupa ekonomisinin daralması ya da daralmasa bile çok düşük bir oranda büyümesi halinde, ihracatımızın belirgin biçimde olumsuz etkileneceği anlamına geliyor bu yüksek oran. Kaldı ki küresel bir yavaşlamadan söz ediliyor. Dolayısıyla, çoğu ülkeye ihracatımızın olumsuz etkilenmesi beklenir.
Olumsuz derken, illa ihracatımızın düşmesini kastetmiyorum. Dünya ekonomisinin ne ölçüde büyüyeceğine/daralacağına bağlı olarak o da ihtimal dahilinde ama ihracatımızın artış oranının belirgin biçimde azalması da olumsuz bir gelişme olur.
Küresel ölçekte yavaşlama olmasa bile
Uzun bir süredir ekonomide işler yolunda gitmiyor. Azan enflasyon, sıçrayan kur ve risk primimiz ile sürekli düşen alım gücü bunun en somut göstergeleri. Böyle bir ekonomide, bu sevimsiz tabloyu değiştirmeyi hedefleyen ciddi bir ekonomik program yürürlüğe konulmazsa, büyümenin eninde sonunda duvara toslaması beklenir.
Bir süre büyümeyi sürdürmek için çeşitli politikalar devreye sokulabilir. Mesela kredi artışı pompalanabilir. Ama kırılgan bir ekonomide bu tür politikaları sürdürmek mümkün olmaz. Dikkat ederseniz son zamanlarda kredi artışını törpülemeyi amaçlayan bir dizi önlem devreye sokuldu. Mecburen ve de isteksizce. Zira kurun yükseliş eğilimi, artan riskler ve enflasyon, bu tür politikalara zorunlu olarak son verilmesine yol açar. ‘Kırılgan’ bir ekonomiden ‘kırıldı kırılacak’ aşamasına geçmek aniden olur çünkü.
Özel tüketim harcamaları Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın (GSYH’nin) yaklaşık yüzde 60’ını oluşturuyor. Fiyatların bu kadar hızlı arttığı bir ülkede, özel tüketim harcamalarının bu gelişmeden etkilenmemesi mümkün değil. Yüksek enflasyonun özel tüketim harcamaları üzerine zıt yönde iki etkisi var.
Özel tüketim harcamaları ve döviz talebi
İlk etki tüketimi artırıcı yönde çalışıyor: Fiyatları artmadan bir an önce gücümüzün yettiğince mal satın almak gibi. İkinci etki burada devreye giriyor. Çoğu ücret ve maaş enflasyon karşısında eriyor. Dolayısıyla, satın alma gücü azalıyor ve tüketim harcamalarını olumsuz etkiliyor. İlk başlarda ilk etki belirgin biçimde hissedilse de zamanla ikinci etkinin ağır basmasını beklemek gerekir.
İkinci çeyrek GSYH verisi açıklanmadı. Ama ilk çeyrek verisi de bize ışık tutuyor: Özel tüketim harcamaları bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,8 oranında azaldı: İkinci etkinin başat olduğunu gösteriyor. İkinci çeyreğin GSYH verisi açıklandığında daha iyi bir fikrimiz olacak bu konuda.
Türkiye’nin Mayıs 2022-Nisan 2023 döneminde ödemesi gereken dış borç tutarı 182 milyar dolar. Bunun önemli bir kısmı ticari ilişkiler çerçevesinde alınan krediler. Mesela ihracat-ithalat kredileri. Bunların yenilenmesinde bir sorun yok. Ancak risk primimizin 900 baz puana (yüzde 9) sıçramış olması demek, döviz cinsinden borçlanırken tefeci faizi ödeyeceğimiz anlamına geliyor.
Tefeci faizi ve döviz arzı
Tefeci düzeyinde döviz borçlanma faizini ödemek istemeyen şirketler olabilir. Bu tip bir şirket, vadesi gelen borcunu yeniden yurtdışından borçlanarak ödemek yerine, faaliyetini bir miktar kısma pahasına yurtiçinden döviz alarak borcunu kapatmak isteyebilir. Bu, döviz talebini artıracak bir gelişme olur.
İlk beş ayda 28 milyar dolar cari açık verdik. Artan enerji fiyatları önümüzdeki dönemde yıllık cari açığımızın daha yüksek bir değer alacağını ima ediyor. Bu da ek döviz talebi demek. Bir de yurtiçi yerleşiklerin enflasyonun çok altında seyreden TL faizleri nedeniyle, döviz talebini artıracağını düşünün.
Yazının tamamı burada.