Sosyal Medya

Dr. Ozan Bingöl Yazdı: Ek Vergiler mi Yolda, Yoksa Vergi Affı mı?

9 Haziran 2020

Önümüzdeki günler bizlere vergiler özelinde neler getirecek?

Evet, zor bir süreçten geçiyoruz. 2019 yılında Merkez Bankasının ihtiyat akçesini de kullandığımız halde yaklaşık 164 milyarlık bir açık ile kapatmıştık. Bu bütçe şartları altında pandemiye yakalandık. Tabi kısıtlamalar, sokağa çıkma yasakları ve benzeri uygulamalar nedeniyle de özellikle harcama üzerinden toplanan vergi gelirlerimiz ciddi bir şekilde düşerken aynı zamanda harcamalarımız da 2020 bütçesinde öngörülenden daha fazla olmaya başladı.

Teknik olarak bütçenin gelir kalemleri azalırken gider kalemleri artıyorsa bütçe açığı da artıyor demektir. Bütçe açığını kapatmak kısa vadede borçlanma ile olsa da, nihayetinde bu borçları da ödemek için vergileri artırmanız zorunludur.

Bu durumun doğal bir sonucu da maalesef, önümüzdeki günlerin bizlere getireceği vergi artışları olarak karşımıza çıkacaktır. Ama tabi bu noktada vergi artışlarının hangi vergi türlerinde olacağı da bir o kadar önemlidir. Etkin ve hızlı tahsilatı düşündüğümüzde yine dolaylı vergilere yüklenilecek gibi.

Ek vergiler gelir mi?

Geçmişte yaşanan krizlerde bütçe açıklarının finansmanı için ek vergiler uygulamaya konuldu. Örneğin, 1994 krizinde, net aktif vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, ilave emlak vergisi, ekonomik denge vergisi bunlardan. Bu vergiler bir defalık vergilerdir. Aynı zamanda 1999 depreminin yaralarını sarmak için geçici olarak çıkarılıp kalıcı olan vergiler de var: Özel İletişim Vergisi gibi.

Peki, yaşanan küresel salgının bütçeye gelir ve gider boyutuyla verdiği tahribatı telafi için ek vergi ihdas edilir mi?

Bir defalık, geçici vergilerin hayata geçirilip geçirilmeyeceği hususu aslında teknik ve uzmanlık gerektiren vergi politika analizini gerektirir. Burada öncelikle yaşanan krizin niteliğini ortaya koymak gerekir. Yaşanan finansal bir kriz mi söz konusu yoksak reel ekonomiyi doğrudan sarsan bir kriz mi?  Tıp jargonu ile ifade etmek gerekirse önce hastalığın teşhisi konulmalı, sonra uygun tedavi aşamasına geçilmeli.

Krizin niteliğine göre yeni vergiler bir yana vergi indirim ve teşviklerinin uygulamaya konulması, üretimin, tüketimin, istihdamın, ihracatın sürdürülmesine yönelik önlemler geliştirilmesi gerekir. Bana sorarsanız, yaşanan kriz ek vergi değil, vergi teşviki öngören vergi politikaları uygulamayı gerektiriyor.  Bu anlamda, 1994 yılında uygulandığında bile arkaik, gayri adil bir nitelik arz eden net aktif vergisi, ekonomik denge vergisi gibi vergilerin, yaşadığımız krizin niteliği dikkate alındığında, mevzu bahis dahi edilmemesi gerekir.

Örneğin Fransa Maliye Bakanı Le Maire’nin geçen hafta verdiği demecini sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Fransa, pandemi sonrası dünyada ekonomi ve maliye politikalarına yeniden şekil verilirken tarihin tekerrür etmeyeceğini taahhüt etti. Maliye Bakanı Bruno Le Maire bu kez vergi artırımı olmayacağını söyledi. Le Maire, Fransız radyosu TRL’de gerçekleştirdiği mülakatta “Bugün çok ağır bir vergilendirmemiz var. Tüm gelişmiş ekonomiler arasında en yüksek oranda ve sağduyu Fransız halkı üzerindeki baskıyı artırmamayı gerektiriyor. Evet, borç geri ödenmek zorundadır, ancak vergileri artırarak değil, büyümeyi artırarak yapılmalı.” dedi.”

Sonuç olarak bizim de alacağımız kararlar mutlaka ve mutlaka krizin niteliği doğru teşhis edilerek ve bu niteliğe uygun politikalar üretilerek uygulanmalıdır.

Böylesi bir ortamda vergi affı beklemeli miyiz?

Gelir ve kurumlar vergisi geçen yılın elde ettiği gelirleri içerdiğinden bu yıl o paraları mevcut durumdan kaynaklı olarak tüketildiğinden ödeme güçlüğü doğacaktır. Her ne kadar vergi aflarına ilkesel olarak taraftar olamasak da böylesi dönemlerde kopyala yapıştır af kanunları değil de kapsamlı ve duruma özel etkili düzenlemelerin yapılması ihtiyacı bizim değil tüm mükelleflerinde beklentisi gibidir. Özellikle bu dönemde muafiyet, istisna, indirimler ile vergi dışı bırakılan gelirlerin tekrar bir gözden geçirilmesi ve tabana dahil edilmesi açısından da çok önemlidir.

Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmelidir

Son 2 ay içerisinde yaklaşık 5.000 ürüne ilave gümrük vergisi getirildi. Bunun içerisinde oyun konsolu da var, tıraş makinesi de var. Var da var. Açıkçası neye talep artmış ise peşinden vergisi artmış gibi. Yani bir sabah sabah uyanıyorsunuz Maliye yorum değiştirdi diyorlar ve kaydi olamayan altın için de vergi koyuyorlar. Yani bu atılan taş ürkütülen kurbağaya değmiyor. Aksine vatandaşın devlete olan inancını, aidiyetini yitirmesine sebep oluyor. Halkta vergi alerjisini ortaya çıkartıyor.

Ayrıca unutmamak gerekir ki, vatandaşın “bütçe hakkı” vazgeçilmezdir. Bütçe hakkı, halkın seçtiği ya da seçeceği bir meclis temsilcilerinin yani vekillerin oluşturduğu parlamento aracılığı ile devletin gelir ve giderlerini belirleme ve bilme hakkıdır. Parlamentonun hükümet tarafından yapılacak harcamalar ile bunların karşılığında toplanacak vergi ve benzeri diğer gelirler konusunda söz sahibi olmasını ifade etmektedir.

Esfender Korkmaz hocamızın bir yazısında belirttiği gibi;

“Dünyada halkın haraç ödemekten vergi ödemeye geçişi, vergilerin nerelere harcandığının denetlemesi, bütçeye ‘evet’ veya ‘hayır’ demesi, binlerce yıllık demokrasi mücadelesinin bir sonucudur. Bütçe hakkının gelişmesine İngiltere öncülük etmiştir. 1215 tarihinde Büyük Özgürlük Şartı’nın (Magna Carta Libertatum) imzalanması ve l688’de Haklar Bildirgesi’nin (Bill of Rights) ilân edilmesi ile İngilizler bütçe hakkını elde eden ilk millet olmuştur. Fransa’da, 1789 İhtilali sonrası derebeylerin, kilisenin sahip olduğu vergileme yetki ve ayrıcalıkları kaldırılmıştır.

Biz de ise ilk bütçe hakkı belge anlamında senedi ittifak, anayasa olarak ise 1876 anayasasıdır.

Nasıl bir vergi politikası arzu ediyorsunuz?

Vergi, devletin egemenlik gücüne dayanarak, mükelleflerden zorla ve karşılıksız olarak, kamu harcamalarında kullanılmak üzere aldığı paralardır.

Evet vergiyi devlete doğrudan bir karşılık beklemeden veriyoruz. Ama bu, verdiğimiz vergilerin nerelere harcandığının hesabını sormayacağımız anlamına gelmez.

Her ne kadar vergi temelde karşılıksız olarak toplansa da her vatandaşın her kuruşunun hesabı bu millete verilmek zorundadır. Hesap veren, şeffaf, belirli, uygulanabilir ve daha adil bir mali sistem arzu ediyoruz halk olarak. Her bir vatandaşın bütçe hakkının, ödeme gücünün, eşitlik ve adalet ilkelerinin dikkate alındığı bir vergi sistemi inşa etmek gerektiğini düşünüyorum.

Vergilemenin diğer bir yönü de “Robin Hood’çuluktur” aslında. Vergi argümanı kullanılarak gelirin daha adil dağılabilmesi için zenginden alıp fakire vermektir. Bizdeki gibi işçinin işsizlik fonunu işveren adına kullanmak değildir.

Arzu ettiğimiz, verginin daha adil toplandığı, çevreci, sosyal boyutu da olan, ekonomik etki ve sonuçlarının hesaba katıldığı vergi politikaları yapmaktır. Aksi halde kümesteki kazlarda tüy kalmamıştır, artık devir göçen, kaçan, dışarıda kalan kazları yakalama, israftan tasarrufa evrilme devridir.

Özetle;

Vergi adaleti için dolaylı vergi ağırlıklı vergi yapısının değiştirilmesi gerekir.

Anayasa’nın 73 üncü maddesinde de yer alan “mali güce göre vergileme” veya ödeme gücünü esas alan vergilemeye önem verilmelidir. Bunun anlamı verginin sürekli olarak düşük gelirli küçük bir kesimin üzerine yüklenmemesidir. Çok kazanan daha çok vergi vermelidir.

Sermaye gelirleri ile ücret gelirlerinin vergilenmesinde ücret gelirleri lehine avantaj sağlanmalıdır.

İndirim, istisna, muafiyetler ile karmaşıklaşan vergi sistemi sadeleştirilmelidir. Sosyal, ekonomik, kültürel, çevresel amacı bulunmayan vergi harcamalarına son verilmelidir.

Kişilerin ödemesi gerekenden daha fazla vergi ödememe hakkının gerçekleşmesi anlamında “Beyannameli Mükellefiyet”  hayata geçirilmelidir.

ÖTV, KDV gibi dolaylı vergilere, dolaysız vergilerde de kaynakta kesintiye dayanan “kolay vergicilik”e son verilmeli; “mükellef haklarını” esas alan, ödeme gücünü dikkate alan adil bir vergi sistemi oluşturulmalıdır.

İnsanların vergi sisteminin adil olduğuna olan inancı Devlete olan aidiyet duygusunu pekiştirir. Bir de harcamalarda israfı önler, toplanan vergilerin nerelere harcandığı konusunda şeffaf ve hesap verilebilir bir yapı oluşturursanız yurttaşlarda vergiye gönüllü uyum düzeyinin kendiliğinden yükseldiğini görürsünüz. En nihayetinde bir ülkenin vergi sistemi o ülkenin hukuki gelişmişliğinin de bir göstergesidir.

Dr. Ozan Bingöl

Vergi Uzmanı

Başkent Üniversitesi Öğr. Gör.

 

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları