Firuze Nazlı Ergin Yazdı: ‘Türkiye’nin Geleceğine Yatırım Çağrısı’
11 Aralık 2020Ağustos, Eylül ve Ekim aylarını kapsayan Eylül işgücü istatistiklerine göre, işsiz sayısı geçtiğimiz yılın aynı dönemine kıyasla 550 bin kişi azalarak, 4 milyon 16 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 1,1 puanlık azalış ile %12,7 seviyesinde gerçekleşti.
Manşet veriye göre, işgücü piyasası salgın öncesi dönemlerden bile daha iyi performans sergiliyor.
Ancak öte yandan istihdam edilenlerin sayısındaki 733 bin’lik azalış nedeniyle, istihdam oranı serbest düşüşe devam ediyor.
Kısacası ortaya hem işsizliğin, hem de istihdamın düştüğü garip bir tablo çıkıyor.
Bu tabloyu anlamlandırabilmek için istihdam edilenler ve işsiz sayısının toplamından oluşan işgücü verisini mercek altına almalıyız. Çünkü işsizlik oranı, işsiz insan sayısının, işgücüne dahil olan insan sayısına oranının yüzdelik ifadesidir. Haliyle resmi olarak işsiz sayılabilmek için öncelikle işgücüne dahil olmak gerekiyor.
Her ay alttan gelen nüfusla beraber çalışma çağındaki nüfus artar ve bu artışın işgücüne katılımı artırması beklenir. Fakat Ekim 2019’dan itibaren işgücüne katılım oranındaki artışın, çalışma çağındaki nüfus artışına kıyasla ortalamadan oldukça düşük seyretmesi dikkat çekmeye başladı. Sene başından bu yana da işgücüne katılım oranındaki artış, yerini görülmemiş ölçekte yaşanan bir düşüşe bıraktı.
Bu nedenle bir çok ülkede pandemi sürecinde işgücü piyasasına verilen cömert teşviklere rağmen işsizlikte keskin yükselişler gözlemlenirken, Türkiye’de zirve sayılacak seviyeler deneyimlenmedi.
Son işgücü istatistiklerinde, çalışma çağındaki nüfus 1.16 milyon kişi artarken, işgücüne katılım 1.2 milyon kişi azaldı.
İşgücüne katılımdaki düşüşün sebeplerine inildiğinde ise, geçtiğimiz yıla göre %122,5 oranında artan ve sayısı 1.4 milyonu bulan ümidini kaybedip iş aramaktan bile vazgeçen kesim oldukça dikkat çekiyor.
İşgücüne dahil olmayan bu kesim manşet işsizlik verisini maskelediği için, odak noktamız bu kesimi de işsizlik hesaplamalarına dahil eden geniş işsizlik hesaplamaları olmalı. Gerçek işsizlik oranı olarak bilinen geniş işsizlik hesaplamalarına bakıldığında, Eylül işgücü istatistiklerine göre, geniş tanımlı işsiz sayısı 9,5 milyona ulaşarak, geniş tanımlı işgücünün %26,4’üne yükseldi. Kısacası manşet veri işsizliğin azaldığını söylerken, geniş veri işsizliğin endişe verici bir biçimde yükseldiğini söylüyor.
Özellikle, geleceğin ekonomisini temsil eden genç nüfus neredeyse kayıp bir nesli temsil etmek üzere.
Genç nüfustaki pasif kesimi temsil eden ve genç işsizlikten daha fazla bilgi sunan “Ne eğitimde, ne de istihdamda” olan bu kesim, bize yaklaşık üç gençten birinin ne okulda ne de işte olduğunu söylüyor. Üstelik Türkiye’deki bu kesim, uzun süredir OECD ülkeleri arasında en kötü performansı sergiliyor.
Tablo-1:OECD ülkelerinde ‘Ne eğitimde ne de istihdamda olan’ 15-29 yaş arası genç nüfus (2019) Kaynak: OECD.org
Odak noktası tam da burası olmalı.
Bu nedenle yol haritamızı aktif nüfusun işgücüne katılım probleminin pandemi sürecine özgü değil, yapısal bir sorun olduğunu dikkate alarak şekillendirmemiz gerekiyor.
Örneğin, istihdamı koruyan pandemi sürecine özgü “kısa çalışma ödeneği” gibi destek programları kısa vade için oldukça önemli olsa da, kalıcı bir çözüm sunmuyor. Çünkü değişen paradigmalar bir çok endüstriyi, yapısal değişikliklerle karşı karşıya getirdi. Mevcut iş tanımlarının değişmesiyle birlikte, bugün finanse edilen bir çok sektörde küçülme öngörülmekte. Otomasyon sebebiyle dönüşüm gerçekleşecek olan işgücü piyasasında, yok olan eski iş tanımlarının yerlerine daha fazla sayıda yeni iş pozisyonları farklı gereksinimlerle açılacak. Bu yeni piyasaya uyum sağlamanın yolu bireylerin yeni gereksinimlere göre yeniden eğitilmesi ile mümkün.
Mesleki ileri eğitim politikalarının istihdam politikaları ile beraber tasarlanmasını zorunlu kılan bu süreç, Türkiye için önemli bir fırsat sunuyor. Çünkü halihazırda nitelikli üretim yapacak işgücünün yetiştirilememesi, ülkedeki işgücü piyasasının en önemli yapısal sorunudur.
Bütçe görüşmeleri sürecinde bu gibi ek destekler, her ne kadar bütçeyi zorlayacak olsa da kesinlikle önceliklendirilmelidir. Zira bugün Türkiye nüfusunun %67,8’ini oluşturan çalışma çağındaki nüfusun sunduğu demografik fırsat penceresinden yararlanabilmek için, aktif nüfusun nitelikli işlerde istihdam edilmesinden daha iyi bir yatırım olamaz.
Firuze Nazlı Ergin