Dünya Ekonomisi
Güldem Atabay: Rusya küreselleşmede terse dönüşü başlattıysa bloklaşmanın köşe taşları neler?
Rusya Devlet Başkanı Putin, işgal kararı almadan önceki değerlendirmesinde Ukrayna ordusunun ve halkının direnişini, Batı yaptırımlarının kapsamını ve kendi ordusunun…
Rusya Devlet Başkanı Putin, işgal kararı almadan önceki değerlendirmesinde Ukrayna ordusunun ve halkının direnişini, Batı yaptırımlarının kapsamını ve kendi ordusunun etkinliğini belli ki eksik değerlendirerek adım atmış. Savaşın nasıl devam edebileceğine dair birçok senaryo kurmak mümkün. Bu senaryoların gerçekleşme olasılıkları temelde Ukrayna ordusunun ne kadar süre etkili bir şekilde direnişe devam edebileceğine ve tabii Rusya’nın yaptırımlardan ne ölçüde hasar alacağına bağlı. Çin’in Moskova’ya desteği de bir diğer önemli faktör.
Görünen, Ukrayna Rusya’nın özellikle Donetsk, Luhansk ve Kırım’ın statüsü açısından taleplerinin daha fazlasını karşılayana dek Rusya’nın savaşa devam edeceği. Ya da çatışmaların uzun vadeye yayılarak kangren hale dönüşeceği.
Dolayısıyla, Rusya ve Batı arasındaki gerginliğin ve yaptırımların devam etmesi muhtemel. Enerji ihracatına konabilecek yaptırımlar ise şimdilik her iki taraf için de kırmızı çizgi olduğunda daha fazla yaptırım kısa vadede, ya da nükleer tehdit gerçekleşmezse mümkün değil gibi. Yine de Putin’in olayları aniden tırmandırma potansiyeli belirsizlikleri artırmakta. Bu da daha fazla insani felaket, ekonomik büyüme üzerinde baskı ve emtia fiyatlarında daha sert artış potansiyeline kapının açık olduğunu anlatmalı.
Tüm bunlar dünya ekonomisi açısından, bir stagflasyon dönemine işaret etmekte. Yüksek enerji fiyatları ve kalıcı arz tarafı sorunları enflasyonu uzunca bir süre yukarı yönlü baskı altında tutacak boyutta. Aynı zamanda, ücretler fiyat artışlarının gerisinde kaldıkça, ekonomiler pandemi dönemi teşvikleri geri çektikçe hem hane halkları hem de şirketler üzerindeki zorluklar artıyor.
Birleşmiş Milletler geçen hafta açıkladığı küresel ticaret ve kalkınma raporunda (UN-UNCTAD) küresel büyüme beklentisini sert şekilde aşağı güncelledi. 2021’de %5,6 olan küresel büyüme Ukrayna işgali öncesinde 2022’de %3,6’ya zayıflaması beklenirken, şimdi beklenti %2,6 olması. IMF’nin nisan ayında yapacağı bahar toplantılarında benzer bir aşağı yönlü değişim yapılacak. Ukrayna işgali uzadıkça büyüme daha aşağı yönlü, enflasyon ise daha yukarı yönlü baskı altında da kalacaktır.
Kısa vadede her ekonominin eşit ölçekte stagflasyon riski bunmuyor ve ABD ekonomisi de bu duruma en iyi örnek aslında. ABD ekonomisi hızla yükselen enerji fiyatlarından oldukça az etkilenirken, Avrupa’daki birçok hükümetin enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle hane halkını ve şirketleri kısmen desteklemek zorunda kalmaları beklenebilir. Ukrayna’yı çevreleyen gerginlikler kısa vadede azalırsa enerji fiyatlarında düşüş enflasyonu yavaşlatırken büyük olasılıkla ekonomik büyümenin yeniden kuvvetlenmesine neden olacak. Bu senaryoda, enflasyon (beklentiler) büyümedeki geçici bir düşüşün fonksiyonu olarak baz etkisiyle de birleştiğinde gerileyebilir. Korona önlemlerinin kalmasıyla arz kısıtlamaları hafifledikçe enflasyon daha da sakinleştiği bir sürece girebilir.
Uzun vadedeyse ekonomik dinamikler Rusya’nın apansız işgal girişiminden derinden etkilenecek.
Şirketler üretimlerini başka ülkelerde yapmaya daha az hevesli olacak, bazıları üretimi kendi ülkelerine döndürecek.
Hızla içine sürüklendiğimiz Soğuk Savaş-2 dönemi kaç 10 yıl sürecek bilinmez ancak tarafların oluşturacağı ekonomik bloklar, ticaretin küresel ölçekten çok bloklar arasına hapsolabileceği hali tedarik zincirlerinin değişmesini gerektirecek. Daha az verimli tedarik zincirleri fiyatları artırıcı bir etki yapacak. Şirketler üretimlerini başka ülkelerde yapmaya daha az hevesli olacak, bazıları üretimi kendi ülkelerine döndürecek. İşgücü kısa vadede yetersiz kalacağından ücretlerdeki artış hızlanacak. Genç işsizliğin yüksek olduğu ülkelerde bu durum daha kolay atlattırılırken, yaşlı nüfusa sahip ülkelerde ücret artışları enflasyonu besleyecek.
İklim krizi nedeniyle alternatif enerjiye yönelik yatırımlar hızlanacak, sermaye harcamaları artacak. Fakat eş zamanlı olarak petrol ve doğalgazda yeni üretimler durağanlaşacağından fiyatlar yüksek kalacak. Bir yandan temiz enerji yatırımları, bir yandan artan ekonomik zorluklar hükümetlerin harcamaları artırması ve zorlulukları teşviklerle desteklemesi yönünde baskı oluşturacak.
Pandemi şokunun hemen ardından gelen savaş şoku şirketlerin tedarik ve stoklama stratejilerini de etkileyecek. Daha önce finansal sistemde rant elde eden sermaye, yeniden reel ekonomiye dönerek riskleri azaltmaya çalışacak. Varlık balonları yerini yavaş yavaş daha yüksek tüketici enflasyonuna bırakacak.
Artan ekonomik blok oluşumu, çok uluslu şirketlerin ürünlerini dünya çapında eskisi kadar akışkan şekilde satamayacağı anlamına da geliyor. Diğer yandan, üretim maliyeti artık üretim için ülkelerin seçilmesinde ve tedarik zincirlerinin kurulmasında en belirleyici faktör olmaktan da çıkacak. Batılı ülkelerde çalışanların ücret pazarlık gücü artarken, şirket kar marjları baskı altında kalacak. Enflasyon üzerindeki yukarı yönlü baskı devam ederken yüksek seyreden kamu açıkları faiz seviyelerinin de geçtiğimiz 10 yıla kıyasla yüksek kalmasına neden olacak. Tüm bunların birleşimi de tabi küresel büyümenin yavaşlaması olarak geri dönecek.
Ukrayna işgali ile de yüksek enflasyonun kalıcı hale gelmesi daha büyük olasılık artık.
İşin merkez bankaları tarafına gelince…
Son 20 yılda, ABD, Japonya ve Avrupa’daki merkez bankaları, potansiyel büyümedeki düşüşün neden olduğu ekonomik sorunları sistematik olarak daha gevşek para politikalarıyla kredi arzını artırarak dengelemeye çalıştılar. Düşük faizlere niceliksel gevşeme yöntemlerinin eklenmesiyle varlık fiyatları yükseldikçe gelir artışı etkisi yarattılar. Oluşan krizler derin ekonomik depresyonlara girmeden atlatıldı. Artan borç seviyesi de bu tercihin yan etkisi oldu haliyle. BU politikaların 20 yıldır devam ettirilmesinin nedeni de tabii enflasyon sorunu yaşanmıyor olmasıydı.
Pandemiden bu yana durum farklı. Ukrayna işgali ile de yüksek enflasyonun kalıcı hale gelmesi daha büyük olasılık artık. Ekonomiler bir durgunluğa girerse, buna ilk kez arz tarafındaki sorunlar nedeniyle yüksek enflasyon eşlik ediyor olacak. Başka bir deyişle, arz kaynaklı sorunlar devam ettiği sürece, enflasyon daha düşük büyümeyle bile yüksek kalacak. Merkez bankalarının ölü taklidi yapamayacağı bir dönemin başlangıcı olarak tarihe geçecek tabi.
Bu nedenle merkez bankaları enflasyon hedeflerinin bu kadar üzerindeyken büyüme yavaşlasa da zamanında harekete geçmezse, varlık fiyatlarında düşüş başlayacak ve zaten yüksek borç seviyesi nedeniyle yeni bir kredi krizi olası hale dönüşebilecek.
1990’ların başından bu yana hızla küreselleşen dünya ekonomisinin tersine dönmeye başladığı bir dönemi tanımlıyoruz aslında. Çin’in tutumu bu geleceğin şekillenmesinde oldukça belirleyici olacak.
1990’ların başından bu yana hızla küreselleşen dünya ekonomisinin tersine dönmeye başladığı bir dönemi tanımlıyoruz aslında. Elbette, ekonomik blokların keskin hatlarla oluşacağı ve sermaye ile mal akışlarının bloklar arasında sıkışacağı tam net bir gelecek değil. Henüz değil. Çin’in tutumu bu geleceğin şekillenmesinde oldukça belirleyici olacak. Belli bir vade ile verimlilik artışının yeniden yakalanacağı, Batı basınında yer aldığı üzere dünyanın üretim merkezi olarak Çin yerine Güney Asya veya Afrika’nın yükseleceği gibi senaryolar da çizmek mümkün.
Ufuk şimdilik belirsiz fakat Rusya’nın Ukrayna işgali ve emperyal hırslarının devam edeceği beklentisi ekonomi açısından ana tartışma eksenini şimdiden küreselleşmenin geleceği, bloklar arası daha adil katma değer paylaşımı ve yerelleşme olarak öne çıkardı bile.
Türkiye bu geleceğin neresinde yer alacak, yaklaşan seçimlerde bu değişim ne kadar konu olabilecek gibi soruların umut verici cevaplarını görmek henüz mümkün değil.
PolitikYol