Doç Dr. Ata Özkaya
Doç. Dr. Ata Özkaya Yazdı: ‘Enflasyon, Rasyonellik, Para Politikası ve Rusya-Ukrayna Çatışması…’
TUİK Şubat 2022 enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre tüketici enflasyonu TÜFE Şubat ayında bir önceki aya göre %4,81, bir önceki yılın aynı ayına göre %54,44 artış göstermiştir...
TUİK Şubat 2022 enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre tüketici enflasyonu TÜFE Şubat ayında bir önceki aya göre %4,81, bir önceki yılın aynı ayına göre %54,44 artış göstermiştir.
Bir diğer yandan, benzin fiyatları 4 Mart 2021- 4 Mart 2022 tarihleri arasında % 150 artış göstermiştir; motorindeki artış ise %185 olarak kayıtlara geçmiştir. Aynı zaman diliminde Brent petrolün fiyatı ise 61 ABD dolarından 111 ABD dolarına çıkarak % 81 artış göstermiştir. Görüldüğü gibi petrol fiyatlarındaki küresel artışın ülkemiz hanehalkı bütçesine ve üretim birimlerine yansıması, iki mislidir.
Özel kapsamlı TÜFE göstergelerine baktığımız zaman enerji, gıda hariç tutulan B ve C kategorilerinde sırası ile %47 ile %44 artış gözlenmektedir.
Eylül 2021 tarihinde TCMB’nin, çekirdek enflasyonu (B ve C kategorisi) temel alıyoruz diyerek faiz indirim sürecine girdiğini hatırlatarak analizime başlamak istiyorum. TCMB politika faizi bu argüman ile indirilmiştir. Daha sonra da ikinci bir argüman sunularak, ABD Merkez bankası ve Avrupa Merkez bankasının genişlemeci para politikasına devam ettiği belirtilerek, TCMB tarafından faiz indirimine devam edilmiştir. Bu iki argümanın da finansal piyasalar tarafından rasyonel bulunmayacağını ve yetersiz olduğunu; kur süreçlerinde de TL aleyhine değer kaybına yol açarak, volatiliteye neden olacağını 22 Ekim 2021 tarihli Paraanaliz yazımda belirtmiştim. Okuyucularımızın da fikri takip yaparak, biz akdemisyenleri yaptığımız öngörülerin isabetli olup olmadığı konusunda takip etmelerini, hatta uyarmaları gerektiğini önemsiyorum. Bu yüzden 22 Ekim tarihli yazımdan alıntı yapmayı uygun görüyorum:
Rasyonellik
“PPK metninde beklentileri yönetmek maksatlı ifade edilmiş olunan: “indirimin devam edeceği ama yıl sonuna kadar kısıtlı bir alan kaldığı” vurgulaması ile de para politikası sürecinin geleceğine dair yönlendirme yapılmaktadır. Bu yönlendirme, basın-yayın platformlarımızda güncel yorumların odaklandığı 50 bps, ya da 25 bps gibi finansal piyasaların beklentisi dahilinde olan indirim paketlerini değil; TCMB’nin son açıklanan yıl sonu enflasyon beklentisini yani %14.1 seviyesini çıpalayan bir faiz indirim patikası olduğunu değerlendiriyorum.” Bu öngörüme parallel olarak TCMB politika faizini %14’te sabitlemiştir. Buna ek olarak, hem Hazine Bakanlığımız hem de TCMB tarafından son günlerde yapılan anonslarda kamuoyuna ve yatırımcılara para politikasının işlevsizleştiğini, faiz enstrümanının kullanım dışı olduğunu açıklamışlardır. Enflasyonun ve Dolar/TL kur sürecinin gelecekteki seyrini öngörebilmek için, TCMB’nin ve Hazine Bakanlığı’nın bu yaklaşımını açıklamamız gerekmektedir. Ekonomi teorisi açısından bu yaklaşım için şu tanımlamayı yapabiliriz : Yeni gelen enformasyon ne olursa olsun, ekonomi kurumlarının kararında hiçbir değişiklik olmayacaktır, uygulanan strateji sabittir, ve oluşan verilerden bağımsızdır. Bu tanımlamayı, ekonomi teorisinin ekonomik ve finansal karar vericileri “rasyonel” olarak kabul ettiğini, bu varsayım üzerine ekonomi politikaları üretildiğini belirtmek için yaptım. Okuyucularımız, kime, neye göre “rasyonel” diye merak edebilirler. Birçok sosyal bilimcinin tanımlama yerine betimleme yaparak, birden çok tasvirine ulaştığı “rasyonel” kavramının, mühendislik, fizik bilimlerinde ve ekonomi teorisindeki tanımı matematiktir, ve bu tanım esnek değildir, tektir ve üzerinde mügalata yapılamayacak kadar da matematik ispatı vardır. Şöyle ki, “rasyonel” karar verici, hem Bilgisayar mühendisliğinde, hem de Yapay zeka literatüründe, hem de Ekonomi bilimi karar verme teorisi literatüründe “Bayes davranış sahibi” karar vericidir. Matematik tanım olması, Bayes teoremi ve algoritmasının kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bu da kısaca şu demektir: Her yeni gelen birim enformasyona göre, karar vericiler Olasılık teorisinin tüm matematik imkanlarını kullanarak, gelecekte meydana gelecek olaylar hakkındaki görüş ve inançlarını revizyona tabi tutarlar. Özel olarak, ekonomik karar vericiler fiyatlama davranışlarını, üretim miktarlarını, talep unsurlarını bu yeni gelen veri ve enformasyona göre sürekli olarak gözden geçirirler, değiştirebilirler.
Sadece bir karar verici için anlaşılsa da, “rasyonellik” ekonomide fiyat oluşumu için gerekli “uzlaşmanın” da temelini oluşturur. İşte bu yüzden politika faizi düşse de, finansal piyasalar TCMB ile söz konusu kararında rasyonellik temelinde uzlaşmadıkları için piyasa faizleri ülkemizde yükselmektedir. Yani şunu diyemeyiz: Biz kendi dünyamızda rasyonel oluruz ya da olmayız, diğerleri bize uysun. Bu durumda, ekonomik etkileşimler çoğunlukla stratejik “oyun”lar oldukları için, rasyonellik dışı ekonomi-politik tercihler o ülke vatandaşlarını süregen şekilde refah kaybına,zarara uğratabilir. Meraklı okuyucularımız John Von Neumann ve 2005 yılı Nobel ödüllü Robert J. Aumann’ın bu konudaki çalışmalarına bakabilir.
Dünyadaki herhangi bir politika yapıcı ekonomi kurumu da, karar vermede bu yolu izleyerek, sorumlu olduğu o toplumun ekonomik refahını “adil” yani matematik olarak pareto-optimal olarak sağlamak durumundadır. Aksi takdirde, o toplumda ekonomik büyümeden alınan paylarda dengesizlik meydana gelir, bu dengesizlik zaman içinde büyüyerek, işgücünün aldığı payın düşmesine neden olur. İşgücünün üretimde kullandığı üretim-bilgisi yani kendi mesleki bilgisinin uluslararası ölçekte değeri ne kadar düşükse, bu dengesizlik o kadar artmaya başlar, çünkü düşük bilgi seviyesindeki çalışanlar kayıtdışı çalışanlar ile ikame edilebilirler.
O zaman artık şu tespiti yakinen yapabiliriz: Ekim 2021 tarihinden başlayarak bugüne değin gittikçe artan enflasyon konusunda uygulanan yöntemler ekonomi-politik yöntemler değildir; sadece politik yöntemlerdir. Sn. Cumhurbaşkanı’nın faiz konusundaki açıklamasını bir delil olarak dile getirmeyi uygun görüyorum: “Bir Müslüman olarak ‘nas’lar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu”. Ekonomi bilimi akdemik çevrelerinin ve piyasa uzmanların bu konuyu ekonomi-politikası çerçevesinde değerlendirmesinin isabetli olmadığını tekrar edeceğim; politik bir karar olarak değerlendirmesinin daha isabetli olduğunu vurgulamak isterim. Nedeni de şudur: Nas kavramı İslam hukukunun dayandığı değişmez “temelleri” karşılamaktadır. O halde, TCMB politika faiz seviyesinin her yeni gelen veri ve enformasyon (savaş dahil) ne olursa olsun sabit tutulması karar verici davranışı ‘nas’a uygunsa; bu karar İslam hukukunun ekonomiye uygulanması anlamına gelecektir. Tersinden ele alırsak da, “rasyonel” bir karar vericinin geleceğe dair kestirimlerinde bu minvaldeki uygulamaların artabileceğine yüksek ihtimal vermesi gerekecektir.
Enflasyonun seyri
Bu bilgilendirmeyi yapmamız, önümüzdeki dönemde ülkemizin ekonomik aktivitesi ve finansal piyasalardaki fiyatlama davranışı hususunda yapacağımız öngörüler için gereklidir. O halde devam edebiliriz. Para politikasının ekonomi-politik düzlemde yer almadığını yeni veri kabul edecek olan bir gözlemci için enflasyonun kendi kendine azalmasını beklemek “rasyonel” değildir. Dolayısı ile, bu beklenti içierisinde olmayan gözlemci hanehalkının döviz talebinin devam etmesini ve DTH’larda pariteden arındırılmış olarak artış yaşanmasını da açıklama imkanına kavuşmuş oluyoruz. Bu artışın devam edeceğini öngörebiliriz. Paralel olarak, KKM finansal ürünün ise TL tasarruf artış hızında seyrettiğini, DTH akümülasyonunu önleyemediği gözlenmektedir.
Tarımsal girdi fiyat endeksi’nde son veriler Aralık 2021’de aylık %9,82 , yıllık ise %45,61 artış olduğunu göstermektedir. Şubat ayı gıda enflasyonumuz ise % 65 seviyesine ulaşmıştır.
Bununla birlikte üretici fiyatlarındaki seyre baktığımızda üretici fiyatlarında Şubat’ta aylık % 7.22, yıllık % 105 artış kaydetmiştir. İmalat sanayi yıllık ÜFE %97,8; aramalı yıllık ÜFE %115; enerjideki yıllık üretici fiyat artışı ise %189 olarak kayıtlara geçmiştir. Euro bölgesinde TÜFE Şubat ayında da yükselişini sürdürmüştür. Enerji fiyatlarındaki artışın etkisi ülkeler bazında farklıdır. Euro bölgesi ÜFE %30,6 oluşmuştur. Avrupa’nın da enerji bağımlılığı gözönüne alındığında % 105 ile %30’luk ÜFE seviyeleri arasındaki farkın nedeni TL ‘nin Euro karşısında %83 değer kaybı yaşaması; ek olarak TL’nin ABD doları karşısında % 90 değer kaybı yaşamasıdır. Aramalı ve hammade ithalatımızın ABD doları cinsinden, ihracatımızın ise büyük ölçüde Euro cinsinden olması da, kur süreçlerindeki seviye farkını fiyatlamaya dahil etmektedir. Bu zaman serilerini kullanarak, ülkemizdeki ÜFE’nin kısa-dönemde yıllık % 130 seviyesine yükseleceğini öngörebiliriz. Görüldüğü gibi, küresel arzın fiyat hassasiyetinin küresel talebin fiyat hassasiyetinden yüksek seyretmesi dolayısı ile üretici fiyatları yükselse de, ülkemizdeki ÜFE’nin oldukça yüksek seyretmesinin ana sebebi kur süreçlerinde yaşanan sert değer kaybıdır. Bunun nedeni, yukarıda açıklamaya çalıştığımız şekilde ülkemizin para politikası ve faiz uygulamasıdır.
Rusya-Ukrayna çatışmasının etkisi
Şimdi, Mart ayından itibaren yukarıdaki fiyatlamalara artık Ukrayna-Rusya çatışmasının etkileri de yansıyacaktır. Bu etkileri ekonomik, finansal ve ticari olarak çok boyutlu değerlendirdiğimizde, ülkemize doğrudan ve dolayı yansıması olacağını söyleyebiliriz:
1. İki ülke ile yaptığımız tahıl,hammade ticareti arz yönlü etkilenecektir, bu yüzden arz sıkıntısı yaşamakla birlikte gıda enflasyonumuzun % 75’lerin üzerine çıkacağını değerlendirebiliriz. Bu tehlikeli durum, tarım ürünleri fiyat elastik olmadığı için, kıtlık riski barındırmaktadır. Buğday ithalatımızın %75-80 kadarını Rusya’dan; % 10 kadarını da Ukrayna’dan yapmaktayız.
2. Karadeniz’deki lojistik faaliyetler kesintiye uğradığı için ve transport ücretleri navlun ve petrol temelinde arttığı için ürünler ülkemize ulaşsa bile, yurt içi tedarik zincirindeki fiyatlama davranışında bozulma ve yüksek sapma görülecektir. TÜFE’yi çok daha yukarı seviyeye taşıyacaktır.
3. Dolaylı etki ise AB ülkelerinin üretim faaliyetleri üzerinde dış ticaretimizin geneli etkileyecektir. Şöyle ki, artan enerji fiyatları AB’nin üretici fiyatlarını yukarıya çekmeye, ÜFE’yi %40 seviyesine yaklaştırmaya devam edecektir. Böylece, aramalı, sermaye malı ve hammade satin aldığımız AB ülkelerindeki fiyat artışları ülkemiz üretici fiyatlarını çok daha yükseltecektir. Tekrar AB’ye ihrac ettiğimizde ise ancak AB’nin TÜFE seviyesi civarında bir zam uygulayacağımız için bu ticaret bizim dış ticaret açığımızın zaman içinde büyütecek, döviz rezervimizi de aşağı çekecektir.
4. Rusya ve Ukrayna hanehalklarının harcanabilir geliri iyice aşağı seviye ineceği için, bölgedeki diğer ülkeler de savaş riski altında olduğu için turizm faaliyetlerimiz doğrudan etkilenecek, yıllık %30’luk bir doğrudan kayıp yaşacağız. Başka ülkeleri turizmde ikame etmek için, ülkemizin yurt dışındaki genel algısının olumlu olmadığı ve riskli ülke olarak değerlendirilmesinden dolayı Turizm gelirlerimizin bu sene beklenenden daha fazla aşağı doğru kayacağını öngörebiliriz.
5. Finansal etkiler ise, yukarıda saydığım sebepleri küresel finansal piyasalar değerlendirdiği zaman ülkemizin risk primini yükselteceklerdir. CDS’lerin 650 seviyesinde olduğunu biliyoruz. Gelişmekte olan ülkeler arasında, Ukrayna-Rusya çatışmasından ekonomik ve ticari olarak en çok etkilenecek ülkenin Türkiye olması, finansal karar vericilerin ülkemiz varlıklarının daha da ucuzlayacağını değerlendirmesine yol açacak, borçlanma maliyetimizi yukarı çekecek, Dolar/TL kurunda volatilite yaratacaktır.
6. Döviz arzı ülkemizde azalcağı için TL’de değer kaybı yaşanmaya devam edeceği için, yukarıda 1, 2,3 nolu maddeler otoregresif olarak kendi kendini olumsuz düzeyde besleyecektir. Buna kaotik süreç denir.
Dış ticaret açığı Şubat 2022’de ihracat seviyesi 20 milyar ABD doları, ithalat ise 28.1 milyar ABD doları olmuştur. Dış ticaret açığı ise Ocak 2022’deki seviyesine yakın olarak, 8.1 milyar ABD doları olmuştur. Üretim yapımız ve bilgi seviyemiz gereği sürdürmemiz nerede olanıksız olan Cari fazla vererek ekonomik büyümeye devam etme yaklaşımının, yukarıda sayılan gelişmeler neticesinde beklenen zamandan çok daha önce akamete uğrayacağını kestirebiliriz.
Tarım Bakanlığı, Hazine Bakanlığı , TCMB ve diğer ekonomi kurumları çeşitli çözümler üretebilirler. Bu çözümlerin kısmi olacağını düşünüyorum: Bunlar arasında, hanehalkının marketlerden satin aldığı birçok üründe kullanılan ve bazı gelişmiş ülkelerde insan sağlığı için zararlı olduğundan yasaklana bitkisel margarin kullanımı ülkemizde malesef yoğundur. 2. Rusya ve Ukrayna’dan deniz yolu yerine, komşu ülkeler vasıtası ile karayolu ile mal tedariki sağlanması. 3. Kamu bütçesinden çeşitli mali destekler yapılması, KDV indirimleri gibi. Ancak, bu kısmi çözümler, sönümlü ve kapsamı bilinen riskli durumlar içindir. Belirsizlik düzleminde ekonomik değildir, Kamu hazinesi borçlanma gereğini çok yükseltir, yabancı para borçlanma faizlerini çok artırır ve yine yukarıda 1,2,3 no ile saydığımız sürece geri beslemeli olarak katkı yapar. Genel çözüm üretmek gerekmektedir. Bu genel çözümler başka bir yazının konusunu teşkil etsin, sadece bir örnek vermekle yetinelim. Örneğin, zeytinlik arazileri genişletip zeytin üretimini artırmak genel çözümdür, çünkü hem uzun dönemli ekonomik hem de sağlıklıdır.
Doç.Dr.Ata Özkaya
Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi