Çetin Ünsalan: Kur riski, yerel para ve D8
8 Nisan 2021D8 Zirvesi’nde işbirliği çağrısı yapıldı. Açıkçası bu ülkelerin kendi içinde bir dayanışma halinde olmaları önemli. Bunun orta ve uzun vadede geliştirilmesi gereği de açık. Elbette bu kapsamda yerel para ile ticaret de tekrar gündeme taşındı.
Zaman zaman bu yerel para cinsinden ticaretin geliştirilmesi meselesi konuşuluyor. Belli bir dengelenme açısından bunun yapılması gerekir. Buraya kadar problem yok. Hatta stratejiler de orta ve uzun vadede bu çeşitlendirmeyi gözeterek yapılmalıdır.
Fakat meseleyi dönüp dolaştırıp kur riskine getirirseniz, mevcut sıkıntılara çözüm olarak sunarsanız, kısa vadede bunun hiçbir işe yaramayacağını da söylemeniz gerekir. Ne yazık ki bilinse de bilinmese de hamasi olarak konu bu yönüyle gündeme taşınmakta ısrar ediliyor.
Her söylendiğinde, ben de ısrarla altını çiziyorum ki, yerel parayla ticaret uzun vadeli bir hedeftir ama tek başına sonuç vermez. Esas olan dış ticaret dengesidir. Örnek mi? 20 milyar dolar ticaret hacminiz olan bir ülkeyle yerel parayla ticarete geçtiniz diyelim.
Şayet ihracatınız 5 milyar dolar, ithalatınız 15 milyar dolar ise buradan kârlı çıkmanız mümkün değil. Sadece kur riskinizi oluşturan para biriminin türü değişir. Değişir mi o da tartışılır.
Çünkü hali hazırdaki borcunuzu ödemek için dolar, ticaret yapabilmek için de eksi bakiye verdiğiniz ülkenin parasından edinmeniz ihtiyacı ortaya çıkar. Örneğin Çin ya da Rusya ile ticaretimize bakalım.
Yerel parayla ticaret yaparsak, dolar ile kur riskimize, mevcut dış ticaret yapısı içinde ruble ve yuan da eklenir. O nedenle meseleyi dış ticaret dengesi üzerinden okumak gerekiyor. Aksi takdirde sadece sorunu çeşitlendirmekten öteye bir anlam taşımıyor.
Mesele D8 Zirvesi’nde de gündeme gelmişken, bu ülkelere mercek tutmak gerekiyor. Öncelikle hepsinin kişi başına düşen borç miktarı çok yüksek. Birçoğunun pozisyon açıkları da söz konusu. Kim bunlar?
“Türkiye, Bangladeş, Mısır, Endonezya, İran, Malezya, Nijerya ve Pakistan.” Şöyle dünya ekonomisinden aldıkları paya bakarsak ilk 10’da olan ülke yok. Türkiye ise yüzde 0,98 büyüklüğünde… Yani çok büyük bir etkiye sahip değiller.
Bu ülkelerle dış ticaretimize baktığımızda ise ağırlıkları ne diye incelemek gerekir. Her iki üründen birinin Avrupa eksenli olduğuna bakarsak, dış ticaretimizde ciddiye alınır bir payları dahi yok. Yani ortaya konulan kriter temenniden öteye gidemiyor.
Yapalım mı, elbette yapalım. Bundan hiçbir beis yok. Ama bu, her yıl borcumuzu döndürmek ve cari açık finansmanını sağlamak için ihtiyacımız olan 200 milyar dolar ortalama nakit para ihtiyacını ortadan kaldırmıyor.
Temennilerle uzun vadeli meseleler konuşmak iyidir. Yani bir sakıncası bulunmuyor. Ama kur riski yaşanan bir ortamda, bu sanki kur riskinin çaresiymiş gibi davranmak hem gerçekçi olmuyor, hem de koca ülkeyi komik duruma düşürüyor. Kimse kusura bakmasın.