Firuze Nazlı Ergin Yazdı: ‘Kur korumalı, enflasyon korumasız TL mevduat…’
23 Aralık 2021Ekonomi yönetimi, faize karşı bakış açısını değiştirmediği için son bir ayda olan biteni “yeni ekonomik model”e geçişte yaşanan sancılar olarak anlamlandırmaya çalıştıktan kısa bir süre sonra, değer biriktirme işlevini hızla kaybeden TL nedeniyle yeni bir “finansal alternatif” arayışına gitti. Türk Lirası, 2021 yılında dünyanın en kötü performans gösteren yatırımlarından biri haline gelince, daha fazla sayıda vatandaş alım gücünü koruyabilmek adına tasarruf tercihini haliyle dövize kaydırdı. Bu duruma çözüm olması amacıyla ekonomi yönetimi, gerçek kişileri TL vadeli hesaplara yönlendirebilme amacıyla dövize endeksli mevduat sistemini duyurdu. İlk bakışta, birikimlerini TL mevduatta tutanların bundan sonra cezalandırılmayacağı bir sistem olarak algılanan yeni enstrüman, eğer kur artışı mevduat faizinin üzerindeyse aradaki farkın vatandaşa Hazine veya TCMB tarafından ödenmesini vadediyor. (TL’den Kur Korumalı TL Mevduat hesabına geçiliyorsa kur riskini Hazine üstleniyor. Dövizden Kur korumalı TL Mevduat hesabına geçiliyorsa kur riskini TCMB üstleniyor)
Şöyle ki; eğer TL’nin vadeli mevduat faizi %15 seviyesindeyse ve vade sonunda kur artışı %50 seviyesindeyse, vatandaşın getirisi %50’ye tamamlanacak. Fakat kur artışının %14 olduğu ya da TL’nin ilgili kura karşı değer kazandığı senaryoda ise vatandaş mevcut %15’lik mevduat faizinden yararlanabilecek.
Vade ise minimum 3 ay olarak belirlendi. İlk yapılan basın açıklamasındaki bilgilere baktığımızda; vadeden önce mevduatın bozulması durumunda sunulan mevduat faizinin kaybedilmesine ek olarak, mevduatı bozduğunuz günkü kur, hesabı açtığınız günkü kurdan düşükse ana paradan zarar ediyorsunuz. İlerleyen günlerde bu kısmı düzenleyecek bir tebliğ yayınlanabilir.
Halihazırda enflasyon kontrol altına alınmamışken döviz kurundaki şokların ekonomide enflasyon üzerinden sebep olduğu kırılganlıklara ek olarak, bütçeyi de dış şoklara daha açık hale getirebilme riskinin de artabileceğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ödemelerin parasal genişleme üzerinden yapılabilir durumda olması da ilave enflasyonist baskı yaratacaktır.
TL Vadeli mevduatların dahi dolarize olduğunu varsayabileceğimiz bu yeni sistemde, artık döviz kurunun stabil kalması çok daha kritik bir hale gelmiştir. Bunun için öncelikle 72 saat öncesine kadar faydalarından bahsedilen “rekabetçi kur” söylemlerinden vazgeçmek gerekiyor. Ancak ekonomi, 2022’de 3 defa faiz artırması gündemde olan FED’in ve buna ek olarak COVID varyantlarının oluşturabileceği kapanma-yavaşlama ihtimallerinin kur üzerinde yaratabileceği risklere karşı ise tamamen açık olacaktır.
Ancak tüm bu riskleri masaya yatırabilmek için öncelikle döviz mevduatında olan bireylerin dolarizasyondan vazgeçebilmesi için fiyatların aşağı yönlü de esnek olduğunu, yani kurdaki düşüşün ardından fiyatlarda da geriye çekilme olduğunu deneyimlemesi gerekmektedir. Fakat fiyatların yapışkan olduğunu ve hatta enflasyonda zirvenin henüz yaşanmadığını dikkate aldığımızda oluşacak ilave fiyat artışı nedeniyle en kısası 3 ay olan program vadesi de bir risk olarak algılanabilir. Çünkü alım gücünün düşmeye devam edeceği senaryoda bireyler ihtiyaç duydukları anda döviz mevduatlarının bir kısmını ödemelerde kullanma avantajını kaybediyor. Ayrıca bundan 3 ay geriye gittiğimizde, yani 1 ABD Dolar’ı 8.64 Türk Lira’sına eşitken, 3 ay içinde TCMB’nin sayısız müdahalesine rağmen kur 18’in üzerini gördü ve şu an 12 seviyesinde. Hafızalardan kolayca silinmeyecek bu volatilite nedeniyle, kurun vade öncesinde veya vade sonrasında kur yine zirve sayılacak seviyelere gelmesi ancak vade gününde bir miktar geriye çekilmesi, bireylere kur riskinin kontrol altına alındığı izlenimini vermeyebilir. Dolayısıyla kısa vadede programa gözünü kapatıp girecek kitlenin çoğunlukla mevduatını zaten TL’de tutan kişilerden oluşması beklenir ancak dolarizasyonu tersine çevirecek hedef kitle bu grup değil. Programın kullanımını artırabilmek için minimum vadenin düşürülmesi faydalı olabilir.
Fakat odada bir fil olduğunu ve onun da yüksek enflasyon olduğunun herkes gayet farkında. Bugün ekonomi yönetimi yüksek enflasyonun ekonomide yarattığı tahribatlara çözüm getirmeye çalışıyor ancak sunulan çözüm ilave enflasyonist baskıya neden olabileceği gibi sorunların kök nedeni olan enflasyona dair kapsamlı bir mücadeleye olan ihtiyacı daha da artırıyor. Rasyonel zemine oturtmak gerekirse; eğer bu yeni hikayenin risklerine rağmen satın alınması isteniyorsa öncelikle kur artışından neden rahatsız olunduğu, ekonomide hala “rekabetçi kur” hedefinin olup olmadığı ve eğer varsa kurun hangi seviyesinin “rekabetçi” olarak nitelendirildiği kamuoyuna açıkça anlatılmalıdır. Eğer bir rota değişikliği var ise bunu açıkça dile getirmek, iktisadi temellere dönüş sinyali olarak nitelendirilir, kredibilite kazanılabilir. Sonuç olarak, karışık sinyaller yerine açık mesajlarla vatandaşın kafasındaki soru işaretlerini giderip, bir an önce iktisadi gerçeklere uygun hamleler alınarak enflasyonun ateşi dindirilmelidir.
Firuze Nazlı Ergin