Döviz
Güldem Atabay: Şu “cari fazlayla fiyat istikrarı” iddiasını biraz deşelim mi?
Aslında bu bir evrim süreci. Her şey yurtiçi tüketimle yüksek büyüme yaratma fantezisi içinde dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın…
Aslında bu bir evrim süreci.
Her şey yurtiçi tüketimle yüksek büyüme yaratma fantezisi içinde dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın Mayıs 2020’den öteye ilginçleşen içtihatlarıyla başladı. O zamanki söylem faizi düşürerek de TL’nin değer kazanacağı, düşen faizin kredileri patlamasıyla başta konut olmak üzere talebin Türkiye ekonomisinin bilmem kaçıncı kez şahlandıracağı yönündeydi.
Albayrak’ın dedikleri gerçekleşir gibi oldu. Saadet dolu birkaç ayın ardından merkez bankasının döviz rezervlerinden 128 milyar doların piyasadan gizlenmeye çalışılarak TL’yi yapay olarak baskılamak için kamu bankaları marifetiyle satıldığı ortaya çıkıverdi. Swaplar hariç net fx rezervler banka tarihinde görülmemiş şekilde -57 milyar dolara inmişti. TL’nin değer kaybının hızlandığı bu süreçte Bakan Albayrak affını isteyerek sahneden çekilmek zorunda kaldı. Biatla para politikası yönetmeye çalışan dönemin merkez bankası başkanı Uysal da eş zamanlı olarak koltuğundan oldu.
Ancak hemen öncesinde Albayrak Ahmet Hakan’la CNNTürk’te hafızalardan silinemeyecek bir söyleşiye imza attı. Albayrak röportajında daha fazla satacak döviz rezerv kalmaması üzerine, rekabetçi kur kavramını ileriye sürdü.
“Önemli olan kurun seviyesi değil rekabetçi olup olmamasıdır. Türkiye tarihinde ilk defa rekabetçi bir kur düzeyiyle, ekonomisini dönüştürecek bir yapıya da kavuştu.
Biz tam tersine diyoruz ki, turizmin gelmesi için, ihracatçı için benim para birimim daha cazip, daha rekabetçi olsun. O dönemler bitti. Bir ara ‘bir lira, bir dolarcılar’ vardı. Matematiğe aykırıdır. Bugün bu eleştirileri yapanların birçoğu reel iktisat noktasında bu eleştirilerin hiçbirini de yapmayan insanlar.”
Ahmet Hakan’ın soru sorma yetkisi olmadığı için, o söyleşide Sayın Bakan’a “o zaman neden döviz rezervlerini dibine kadar satıp hatta eksiye geçirerek TL’yi 6,80 civarı tutmaya çalıştınız?” diyemedi. Bu soruyu soran ekonomistler ise ne Albayrak’tan ne de sonrasında görev alanlardan gerçek bir cevap alamadı.
Ardından TCMB’deki Ağbal dönemi, doğru işlerle TL’nin değer kazandığı , bu sayede vaat ettiği reformları yapması için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a zaman kazandırdığı ve muhtemelen yükselme eğilimindeki enflasyonu 2021 ikinci yarısında sakinleştirecek bir dönem olacaktı ki… Yine Erdoğan’ın müdahalesi ile sona erdirildi. Ne hukuk reformu geldi ne ekonomi reformu. Zaten gelmemeleri de sürpriz değildi.
Devrimcilik iddialarının çokomelle karıştığı işte bu Albayrak-Hakan söyleşi, bugün faiz indirmek için göreve getirilen merkez bankası başkanı Kavcıoğlu’nun “cari fazla ile fiyat istikrarı yakalamak” temalı altı boş söylemine evrildi.
Evrilmek zorunda kaldı çünkü artık yanlış ekonomi politikaları ile tüketilen rezervlerden sonra elde geriye kalan tek gerçek aşırı zayıf TL idi. Bundan bir başarı öyküsü çıkartırken faizlerin seçimlere doğru yüksek seyretmesinin de önü kesilmeliydi.
Bu zihni-sinir projeye destek verenlerin aklına tabi Ağbal dönemini doğru adımlarla desteklemek, böylece hem enflasyonu hem faizleri beraber düşürmek, bol para dönemi devam ederken tam da pandemi çıkışı heyecanında doğru iş yaparak sermaye için cazibe merkezi olmak gibi bir yol gelmedi. Geldiyse de tercih edilmedi. Albayrak’ın o unutulmaz söyleşisinde söylediği gibi “aykırı çocuk” olmanın ergenlere özgü hazzı sonuçları ne olursa olsun devam ettirildi.
2021’in ikinci ve üçüncü çeyrekleri para politikasında Kavcıoğlu’nun Ağbal’ın icraatları sayesinde zaman kazanarak spotlar altından uzak kalmayı başardığı bir dönem olsa da enflasyon halen yükselme eğilimindeyken “emir demiri keser” yaklaşımıyla faiz indirme telaşı bugün TL/doları 10,00 seviyesine taşıdı. Çünkü dünyada hızla artan enflasyona merkez bankaları para politikasını sıkılaştırma adımları ile cevap verirken, %20 resmi enflasyona rapmen politika faizini %16’ya indiren TCMB üç maymunu oynamayı kullanışlı bulmakta.
Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Elvan’ın daha bugün “Piyasa faizlerinde, varlık fiyatlarında, döviz kurunda ve beklentilerde yaşanan hareketliliğin farkındayız. Dövizin “kasıtlı” olarak yükseltildiği, ihracatı desteklemek amacıyla, yüksek döviz kuru hedeflediğimiz doğru değil” sözleri ise sadece bir tebessüm yaratmaktan öteye geçmedi.
Keza son enflasyon raporu sunumunda Kavcıoğlu baklayı ağzından çıkarıp “Kalıcı fiyat istikrarı cari fazla verilince sağlanacaktır; cari denge ile kur da dengeye gelecektir” deyivermişti.
Dün açıklanan eylül ödemeler dengesi içinden birkaç kalemi ön plana çıkaralım o zaman.
Bir tanesi elbette ağustos ve eylül aylarında toplam 2,5 milyar dolar cari fazla verilmesine rağmen söz konusu iki ayda TL’nin dolara karşı %6 değer kaybetmiş olması. TL’deki değer kaybı Ağustos’tan bu yanaysa %18,3.
Bir diğer vurgulanması gereken de son 12 ayda cari açık seviyesinin 28,8 milyar dolardan 18,4 milyar dolara küçülmesine rağmen, TL’nin dolara karşı sene başından bu yana değer kaybının %33,6 oluşu.
Cari açığın 12 aylık seviyede yavaşladığı, son iki ay artıya döndüğü bu süreçte TL’nin değer kaybı artmış kısacası. İki ayda verilen cari fazla TL’nin durulmasına yol açmadığı gibi, değer kaybının devam etmesini yavaşlatamamış bile.
Cari denge içinde eksiden fazlaya dönüşün hikayesi de önemli.
Düzelmenin içinde turizm sektör gelirlerinin 2020 Eylül’deki 11,9 milyar dolardan normalleşmeye doğru gidildikçe 16,8 milyar dolara çıkması ve 4,6 milyar dolar artması bunun önemli kısmı. Geçen seneye kıyasla cari açığı daraltan önemli bir etken elbette. Fakat turist sayısı 2019’un toplamının ancak yarısını biraz geçmiş durumda ilk 9 aylık veri içinde. Düşük TL turist akımı yaratmamış; ancak bunu halen pandemi ile ilişkilendirmek daha doğru.
İhracat artışının payı da yadsınamaz. Fakat, ihracatta ilk 9 ayda elde edilen %36 büyümeye karşılık ithalat artışının %23’te kalmasının, parasal olmayan altın ithalatının aynı dönemde %74 daralmasının katkısı dikkat çekici. Bu kalemde son yıllarda izlenen artış kadar azalmanın da arkası, Türkiye’nin dış politikası ile ilgili oldukça karmaşık bir konu. Özellikle ABD’deki Halkbank davası düşünüldüğünde.
Diğer yandan, Türkiye pandemi döneminde ihracat açısından Avrupa pazarına yakınlığı ile Çin kaynaklı tedarik sorunlarının kazananlarından oldu. TL’deki değer kaybı ve eriyen işgücü maliyetleri de bu ivmenin arkasındaki nedenler. Fakat, bir yandan asgari ücrette düzeltme gereği ve çalışmaları, bir yandan muhtemelen Çin kaynaklı tedarik sorunlarının 2022 ötesinde büyük ölçüde aşılacağı beklentisi; Türkiye’nin parlayan ihracat performansının sürdürülebilirliği hakkında herkesi düşündürmeli. Çünkü ihracat “ivmesinin” ardında ne verimlilik artışı yatmakta ne de inovatif bir değişim.
Öte yandan TÜİK’in bu hafta açıkladığı dış ticaret hadlerinin hikayesi de çok önemli. Eylül ayında ihracat birim değer endeksi %11,8, ihracat miktar endeksi ise %16,3 ararken, ithalat birim değer endeksi %23,4 artmasına karşın ithalat miktar endeksi % 9,2 azalmış durumda. Bu verilere göre de Türkiye’nin “dış ticaret hadleri” 88,4’e gerilemiş oluyor. Kısaca, yurtdışına daha fazla mal satıyoruz ama mallarımızı daha ucuza satıyoruz; yurtdışından daha az mal alıyoruz ve bunda daha çok döviz ödüyoruz. Güzel bir birleşim değil.
Son olarak da yılın ilk 9 ayında kaydedilen cari işlemler açığı olan 11,7 milyar dolara karşılık finansman tarafı içinde “net hata ve noksan” kaleminden (kaynağı belirsiz döviz) girişlerin 13,5 milyar dolar gibi inanılmaz bir seviyede oluşu dikkat çekmeyecek gibi değil. Son 12 ayda oluşan 18,4 milyar dolar cari açığın 16,7 milyar doları net hata ve noksan kaleminden finanse edilmiş. Bu anormal bir duruma işaret ediyor.
Tüm bunlara bakınca kalitesiz finansmanla kapanan cari açığın cari fazlaya dönmesi döviz biriktirerek TL’yi istikrara kavuşturmadığı gibi, fiyat istikrarı ile konunun uzaktan yakından bir bağı olmadığı gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Eski Bakan Albayrak’ın rekabetçi kurun ihracat ve turizmi coşturacağı söylemi, TCMB Başkanı Kavcıoğlu’nun cari fazla ile fiyat istikrarına ulaşacağı hayalleri, yeni Bakan Elvan’ın zayıf kur hedefi olmadığını söylediği gün TL/dolar’ın 9,99’a ulaşması…
Bu sözler havada bile iz bırakmadan uçuşurken, gerçek, güvenilir ve omurgası olan bir ekonomi politikası aramaya devam ediyoruz.
GA.