Politika
Foreign Policy dergisi/Steven Cook: “Erdoğan Türkiye’yi yönetemezse, ne olacak?”
Washington’ın önde gelen Türkiye uzmanlarından Steven A. Cook, Erdoğan’ın sağlık durumunun giderek kötülediğini ve 2023’te sahnede olamayabileceğini yazdı. Amerika’da…
Washington’ın önde gelen Türkiye uzmanlarından Steven A. Cook, Erdoğan’ın sağlık durumunun giderek kötülediğini ve 2023’te sahnede olamayabileceğini yazdı.
Amerika’da kimi gözlemcilerin Hulusi Akar’a sempatik baktığını söyleyen Cook, bunun çok yanlış olduğunu ve Savunma Bakanı’nın Erdoğan’la aynı görüşten geldiğini vurguladı.
Akar’ın Türkiye siyasetindeki rölünün detaylıca anlatıldığı makalede Cook, “Türkiye cumhurbaşkanının sağlık durumunun kötüye gittiğine dair işaretleri görmezden gelmek ve işlerin yoluna gireceğine umut etmenin büyük bir hata” olacağını işaret ediyor.
Artı Gerçek’in çevirisine göre, Foreign Policy dergisindeki makale şöyle:
`Türkiye uzmanları, gazeteciler ve araştırma şirketleri 2019’dan beri 2023’te yapılması planlanan Türkiye genel seçimlerini izliyorlar. Bunun nedeni muhtemelen iktidardaki AKP’nin 2019 yılında Türkiye’nin önemli şehirlerinden İstanbul‘da yerel seçimlerde ağır bir yenilgi almış olması.
Sözü geçen seçimlerden bu yana düzenli olarak yapılan anketler, AKP’nin Türkiye’nin siyasi kurumları ve medyası üzerindeki kontrolü elinde tutmasına rağmen popülaritesinin düştüğünü ortaya koyuyor. Anlaşılan o ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özellikle genç seçmen grupları arasındaki kabulünü yıpratmış görünüyor.
Erdoğan gerçekten de 2023’ten önce savunmasız olabilir – fakat çoğu insanın düşündüğü gibi değil, daha farklı nedenlerle. Yeniden seçilmek için aday olamayacak kadar hasta olabileceğine dair işaretler var.
Son aylarda Türk liderin pek de iyi görünmediği bir dizi video ortaya çıktı. Bazıları diğerleri kadar net değil, ancak birlikte ele alındığında Erdoğan’ın sağlığı hakkında bazı bariz sorular gündeme geldi. Örneğin bir videoda başkanın bir dizi merdiveni inmeye çalışırken eşinin yardımına ihtiyacı olduğu göründü.
Bir diğerinde, Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabrinde ayaklarını sürüdüğü ve yürümekte güçlük çektiği ortaya çıktı. Geçtiğimiz Temmuz’da büyük ilgi gören bir videoda ise bayram tebriği yapan Erdoğan bazı sözleri ağzından kaçırıyor gibi görünüyordu.
Bu görüntülere paralel olarak, cumhurbaşkanının sağlığı hakkında söylentiler de var: artan unutkanlık, nefes alma sorunları, kafa karışıklığı, kusma ve intrakardiyak defibrilatör ile uğraştığını iddia ediliyor. Benzer söylentiler göre, cumhurbaşkanı çevresindeki doktor sayısını artırdı, basınla buluşmaları azalttı ve halkla buluşmadan önce avuç dolusu ağrı kesici almak zorunda kalıyor.
Ancak doktor değilseniz, uzaktan tıbbi kararlar vermek pek de iyi bir fikir değil. Ama bir an için bir düşünce deneyi yapalım: Ya Erdoğan çok hastaysa? Hastalık ya da ölüm nedeniyle 2023’te yeniden seçilemezse ne olacak?
Türkiye Anayasası’nın 106. maddesine göre, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, seçim yapılıp (45 gün içinde) yeni bir cumhurbaşkanı yemin edene kadar Erdoğan’ın sahip olduğu sorumluluk ve yetkileri üstlenecek. Bu oldukça basit ve standart.
Türkiye analistleri uzun zamandır AKP’nin Türkiye’nin önde gelen muhalefet politikacılarından herhangi birinin kazanabileceği bir seçime giden yolu açacak şekilde ayrılacağını varsayıyorlar. Bu isim eski AKP başbakanını iki kez mağlup ederek İstanbul belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu olabilir. Ankara’daki mevkidaşı Mansur Yavaş da zorlu bir politikacı. Bir de sağlamlığıyla tanınan İyi Parti lideri Meral Akşener var.
Erdoğan’ın 20 yıllık görev süresi boyunca AKP’nin yakın çevresinden insanların çoğu zaman şüpheli şekilde zengin ve güçlü hale geldi. Yetkililerin, iş adamlarının, medya şahsiyetlerinin ve daha birçokları, kendilerini daha demokratik bir siyasetin belirsizliğine teslim ederek kazançlarını bu kadar kolay riske atmaları pek olası görünmüyor.
Bu koşullar altında, Erdoğan sonrası bir Türkiye’yi, belki de olağanüstü hal altında başka bir güçlü adamın yönetebileceği ihtimalini düşünmeye değer. Türkiye’de Erdoğan’ın yanı sıra daha güçlü isimler arasında istihbarat şefi Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da var.
Üçü arasında Akar liderliği üstlenmek için en uygun konumda görünüyor. Fidan Türkler tarafından çok iyi biliniyor ama o daha çok Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kapalı kapıları ardında faaliyet gösteriyor. Soylu, son aylarda yayınlanan bir dizi YouTube videosunda, içişleri bakanının yolsuzluk ve organize suç örgütleriyle aynı yatakta olduğunu öne süren Sedat Peker adlı bir Türk mafyasının iddialarından zarar gördü.
Akar’ın ayrıca Fidan ve Soylu’ya karşı hiçbirinin kıyaslayamayacağı bir avantajı var: Silahlı Kuvvetler. Analistler, 2003 ve 2004’teki reformlarının ardından Silahlı Kuvvetlerin sivil kontrol altına alınmasından bu yana ordunun Türk siyasetindeki rolünü göz ardı etme eğiliminde.
Çok sayıda askerin tasfiyesiyle sonuçlanan 2016’nın başarısız darbesi, çok sayıda Türk’ün, siyasi görüşü ne olursa olsun, askeri vesayet sistemine dönüşü reddettiği ve askerlerin siyasette rol oynama iradesini kırmış gibi görünüyordu.
Ancak darbe girişimi sırasında Genelkurmay başkanı ve daha sonra Savunma Bakanı olan Akar, Temmuz 2016’dan sonra silahlı kuvvetlerin yeniden şekillendirilmesinde merkezi bir rol oynadı ve bu da orduyu yeniden siyasi bir rol oynayacak konuma getirebilir.
Hulusi Akar, o zamandan bu yana geçen beş yıl içinde, yüzlerce general ve daha da yüksek birçok astsubay da dâhil olmak üzere, subayların yüzde 65’inin atanmasından sorumlu oldu. Türkiye ordusunun kendisini siyasetin üzerinde şekillendirdiği, ancak yine de Kemalist sistemi korumak için müdahale etme görevini sürdürdüğü günlerde, bunun pek önemi olmayabilirdi.
AKP iktidarının erken döneminde uygulamaya başladığı gibi, ordu kurallar, yönetmelikler ve kararnamelerle sivillere tabi kılınmış olsaydı, Akar’ın saflar içindeki etkisi sorun olmayabilirdi.
Ancak görünen o ki, subaylar sivillere tabiyken, bu bağlılık bu siyasi kurumlar aracılığıyla değil, sadakat yoluyla oluyor. Rütbelerini ve nüfuzlarını iki sivile borçlular: Akar ve Erdoğan. Başkan aciz kalırsa veya ölürse, bu Akar’ı çok güçlü bir konuma getirebilir.
Washington’daki bazı görevliler Ulusal savunma bakanına “Tamam, bu o kadar da kötü görünmüyor. Bize pragmatik geliyor. Onunla iş yapabiliriz.” diyebilir.
Bu mantıksız bir tavır değil ama kimse Akar’ın ABD’ye dost olmasını beklememeli. İdeolojik olarak Erdoğan ile benzer bir yerden geliyor. Bakan ayrıca son derece milliyetçi, Batı karşıtı bir grup subaylarla ortaklıkları var.
NATO komutanlıklarında yetişmiş, Avrupa ve/veya Amerika Birleşik Devletleri’nde önemli bir zaman geçirmiş olan subayları ya hapse atarak (tartışmalı din adamı Fethullah Gülen’le bağlantılı oldukları iddiasıyla) ya da cezalandırmak için gizlice işbirliği yapanlardan biri de Akar.
Akar ayrıca, 2020 yazında Ankara’yı kendi NATO müttefikleri Yunanistan ve Fransa ile karşı karşıya getiren Türkiye’nin Akdeniz’deki saldırgan duruşundan doğrudan sorumluydu. Savunma bakanı için Erdoğan’ın siyasi becerisini ve karizmasını tahmin etmek zor olurdu, ancak subayların çoğunluğunun sadakatiyle, en azından başlangıçta buna ihtiyacı olmayacaktır.
ABD’den bir uyarı daha: S-400leri tutmayın, Rusya’dan daha fazla silah almayın
FÖŞ yazdı: Başkan Erdoğan’ı HANGİ kriz emekliye sevkedecek?
Kerim Has: Biden’ın yüz çevirdiği Erdoğan, Soçi’den de eli boş mu döndü?
Makalenin İngilizce orjinali için tıklayın