Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Yollardaki enflasyon…’
24 Nisan 2025Türkiye yola çıkanı turist zanneden bakış açısından vazgeçmek zorundadır. Yola çıkanların bir turizm başlığını kullanmaları, yani yolculuk etmeleri turist oldukları anlamına gelmiyor. Nitekim TÜİK’in açıkladığı verilerde de bu net bir biçimde gözüküyor.
Seyahat edenlerin yıllık rakamlarla yüzde 57,2’si yakınları ziyaret etmek amacıyla seyahat etmişler. En çok da arkadaş ya da akraba evinde kalmışlar. Yani seyahat harcamaları denilse problem olmayacak, ama bunun üzerinden yurtiçi turizm istatistikleri açıkladığınızı söylerseniz, bu bakış açısı sadece makyajlama anlamına gelir.
İşin bir boyutu bu. Asıl ikinci boyutunda gelirleri açıklanan enflasyon altında arttırılan insanlara, enflasyonun artış hızının düştüğü gerekçe gösterilerek, hedef enflasyon üzerinde zam vermeye niyetlenirken ortaya çıkan manzara.
Yıllık bazda turist diye anlatılan toplam seyahat sayısı oranı ne olmuş? Çeyrekte yüzde 0,4 oranında azalmış; yıllık yüzde 8,7 artmış. Peki harcanan miktar nasıl gerçekleşiyor? Eğer enflasyon gerçekse, 2024 dördüncü çeyrek verileri olduğunu dikkate alırsanız yüzde 44 enflasyon üzerinden hesaplamamız gerekir.
Ama yapılan harcamaların artış miktarı ne? TÜİK verilerine göre yüzde 82,5. Yaklaşık 420 milyar TL’ye ulaşmış bir rakamdan söz ediyoruz. Peki ama şunun sorgulanması gerekmiyor mu? Seyahat sayısı gerilerken, ülkede açıklanan enflasyon yüzde 44 iken, yapılan harcama neden yüzde 82,5 artıyor?
Aslında sadece bu örnek bile ülkede vatandaşın enflasyonunun, açıklanan ile ilgisi olmadığını, her fırsatta enflasyonla mücadele diyerek insanların gelirlerini kısanların, giderlerinin açıklananın iki katı artmasından da rahatsız olmadığını gösteriyor.
Mesele sadece seyahat harcamalarından ibaret olsa iyi. Şehir içi ulaştırma, kiralar, gıda fiyatları, okul servis ücretleri ve daha nicelerinden de oranlar bu ve üzeri değil mi? Fakat ekonomi yönetimine bakarsanız enflasyon hızla azaldı ve azalmaya da devam edecek.
Bu fotoğraf sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. İnsanların gelirlerini kısan, harcama olanaklarını kısıtlayan, bu yolla iç piyasayı tarumar eden bir bakış açısı, sıkıştığı zaman da Türkiye’nin iç piyasada odaklı bir ekonomi olduğunu ve gücünü buradan aldığını söyleyecek kadar sıkılmadan konuşan bir hal aldı.
Böylesi bir fotoğraf ise, ekonomiyi daha çok kayıt dışına iterken, acil ihtiyaçlarını kontrolsüz ve denetimsiz üretilen mamullerle karşılayan bir vatandaş gerçeğini, bu iş hacminin de mükellef olan firmaları haksız rekabetle karşı karşıya bıraktığını görmezden geliyor.
Sonra da bilmem kaçıncı kez kapısından boş döndükleri yatırımcılarla buluşmaları 4 trilyon doları yönetenlerle oturdu, 50 trilyon dolarlık potansiyele Türkiye’yi anlattı gibilerin ‘zenginin malı, züğürdün çenesini yorar’ cinsinden haberlere imza atıyorlar.
Sıkışınca ne yapıyorlar? Hepimiz aynı gemideyiz deyip, satın alma gücünü yitirmiş insanlardan daha çok vergi tahsil etmeye çalışıyorlar. Sonra da karşımıza geçip, buna ekonomi yönetmek diyorlar. Sizce daha başka bir soruna ihtiyaç var mı?