Barış Soydan
Trump deli, seçmenleri de bidon kafalı değil, böyle gitmeyeceği açıktı
Trump’ın çıkışı kişisel değil, yapısal bir dönüşümün sonucu. Küresel ticaret dengeleri değiştikçe siyaset de şekil değiştiriyor.

Bir zamanlar yapısalcılık modası vardı. Gençken orjinal kaynaklarından değil de Tahsin Yücel’in “Yapısalcılık” ve Afşar Timuçin’in “Niçin Yapısalcılık Değil?” adlı kitaplarından tanıdığım bu teoriye göre esas olan bireyler, özneler değil yapılardı, bir olayı anlamak için başroldeki insanlara değil arkadaki yapılara bakmak gerekirdi.
Trump’ın dünya ve Amerikan ekonomisinin dengelerini bozmak ve hatta durgunluğa sürüklemek pahasına koyduğu gümrük vergileri bana yapısalcıların tezini hatırlattı. Asıl mesele Trump’ın “deliliği, aptallığı” değil de yapısal olmasın?
Batı ülkeleri son 25 yılda sanayisizleşme sürecinden geçti. 2000 ile 2018 arasında Çin’in ihracatı nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük kısmı vasıflı tam 3.7 milyon iş ortadan kalktı. 2004 ile 2017 arasında Amerika’nın dünya sanayi üretimindeki payı yüzde 15’ten yüzde 10’a indi.
Sadece Amerika değil, Avrupa’da 2019 ile 2024 arasında yaklaşık 850 bin sanayi istihdamı da Çin’den gelen mallar nedeniyle kayboldu. Yine aynı sebeple Almanya’da 2030’a kadar 800 bin otomotiv istihdamının Çin’in yarattığı rekabet nedeniyle ortadan kalkacağı tahmin ediliyor. Ekonomideki bu dönüşüm siyaseti de değiştirdi (Gençliğimizin jargonuyla, altyapı üstyapıyı değiştirdi), Amerika’da Çin’den ithal edilen mallarla rekabet etmeye çalışan yerli ürünlerin üretildiği bölgeler 2002 ile 2010 arasında birer birer serbest ticaret karşıtı temsilciler (milletvekilleri) seçti. Trump’ın kendisi Cumhuriyetçi Parti içinde Çin’le serbest ticarete karşıtlığıyla sivrildi. 2016 yılındaki başkanlık seçimi öncesinde parti içinde yapılan ön seçimlerde Çin’le rekabetten olumsuz etkilenen bölgelerin yüzde 89’unu kazandı. O yıl ilk başkanlık seçimi zaferini de Michigan, Pennsylvania ve Wisconsin’deki seçmenlerin Çin ile serbest ticaretin etkileri nedeniyle taraf değiştirmesi sayesinde elde etti.
Mavi yakalıların semtlerinde, kentlerinde yaşanan bu dönüşüm Wall Street’in (bankacıların, borsacıların), kentli beyaz yaka çalışanların ve Demokrat Parti yöneticilerinin umrunda olmadı. Onlar için hava hoştu, nasıl olsa işsizlikte de bir artış yoktu. Eskinin sanayi çalışanları şimdinin Amazon depocuları, Uber şoförleri olmuş, daha az paraya, güvencesiz çalışmaya başlamışlar ne gam, “Dünya böyle, n’apalım” diye baktılar. Oysa bir sanayi işi ortalama 54 bin dolar kazandırırken hizmet sektörü işlerinin ortalama geliri bunun 7 bin dolar altındaydı.
Sanayisizleşme dramı sadece Amerika’da değil birçok Avrupa ülkesinde de yaşandı, yaşanıyor. Sanayi devriminin beşiği İngiltere bugün Meksika ve Tayvan’dan daha az sanayi geliri üretiyor. Eskiden sola oy veren emekçi semtleri, kentleri işte bu nedenle Trump gibi serbest ticaret karşıtı popülistleri destekliyor. Birleşik Otomotiv Sendikası’nın solcu başkanı bile geçenlerde Trump’ın vergilerinin kendi sektöründe sanayi istihdamını artıracağını söyledi…
Çin’in yarattığı tahribatın Batı ülkelerinin siyasi yapısını değiştireceğini görmek için kahin veya büyük sosyolog olmaya gerek yoktu. Ama Demokrat Parti yaklaşan tehdidi görüp emekçi sınıflara yönelik yeni bir politika, yeni bir söylem geliştirmek yerine “sürdürülebilirlikle”, “kapsayıcılıkla”, kimlik politikası, azınlık haklarıyla Trump’ı yenebileceğini sandı. Ve büyük bir hezimete uğradı.
Oysa böyle gitmeyeceği açıktı. Dünyada üretilen çeliğin ve gemilerin yarısı bugün Çin’de imal ediliyor, Çinli elektrikli araçlar dünya pazarlarını işgal ediyor, Pekin bununla da yetinmiyor uçak teknolojisinde ve yapay zekada da zirveyi hedefliyor. Amerika Birleşik Devletleri bugün barutta dahi Çin’e bağımlı hale gelmiş durumda!
Yapısalcılar haklıydı, Trump deli filan değil, oylarını nasıl maksimize edeceğini bilen popülist bir lider. Asıl sorun çok derinde. Küreselleşme, bildiğimiz anlamıyla büyük olasılıkla bitti.