Dr. Emre Akanak
İnovasyon Ekonomisinin Geleceği ve Türkiye’nin Makus Tarihi
Yüzyıl’ın son çeyreği biterken, hem teknolojik dönüşüm hem de ekonomik dönüşüm daha önce tarihte hiç görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Bu…

- Yüzyıl’ın son çeyreği biterken, hem teknolojik dönüşüm hem de ekonomik dönüşüm daha önce tarihte hiç görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Bu dönüşümü kısaca bir analoji ile açıklamak gerekirse, 2025 Yılı içerisinde üretilecek verilerin tamamı, İnsanlık tarihinin 1998’e kadar ürettiği tüm verilerin tamamından daha büyük olacak.
Verilerin büyümesi, bilginin de büyümesi ve fazla miktarda veri üretilmesi, aynı oranda bilgi elde edilmesi anlamına gelmiyor. Bir başka yayında, veri (data), enformasyon (information), bilgi (knowledge), ne bilinçli seçim (wisdom) anı şeyler değil ve simetrik ilerlemiyor. Hatta yüksek veri, bilgi elde edilmesini zorlaştırabiliyor. Tüm bu süreçte her ne kadar Yapay zeka ön plana çıksa da eğitimli işgücü en temel gereklilik. İşte tam da bu noktada Türkiye son derece ciddi bir problemler yumağı içerisinde görünüyor.
PISA (Programme for International Students Assessment) verileri Türkiye’de durumun vahametini ortaya koyar nitelikte olsa da asıl can alıcı veri NEET verileri. Yani ne çalışan ne de belirli br mesleki eğitim alan hatta ne de çalışan gençler.
Maniple edilmiş verilerle dahi Türkiye’de ne eğitimde ne de herhangi bir mesleki eğitimde olan gençlerin, genç nüfusa oranı %29 civarı ki aslında işlevsiz ve niteliksiz üniversitelerde yalnız işsizliği gizlemek için okuyan öğrenciler eklenip, gerçek veriler dikkate alındığında bu oranın %70’in üzerinde olduğu net. Peki %30’luk kesimin ülke ekonomisine katma değer sağlaması mümkün mü? Çok kötümser olmak istemem ancak mümkün görünmüyor. Bunun en temel nedenlerinden bir tanesi de ülke ekonomisi ve kurumsal yapı. Bu gençlerin Türkiye’de hakim olan nepotism nedeni ile umutları kırılmış görünüyor ve özellikle Gezi sürecinden başlayarak bir çoğu ülkeyi terketme amacında.
Dahası Türkiye’nin İnşaat saplantısı, rant ekonomisine bağımlılık, verimsizliğin bir politika olarak benimsenmesi de dikkate alındığında, Türkiye ekonomisinin 21. Yüzyıl’daki hızlı teknolojik değişimi yakalama ihtimali gittikçe düşüyor.
Aslında bu konuda ayrı bir inceleme konusu zira, teknolojinin kısa vadede eşitsizlikleri kümülatif biçimde arttırdığını biliyoruz, ve yalnız Türkiye’de değil, aynı zamanda gelişmiş ülkelerde de üst gelir grubu teknolojiden daha olumlu etkilenirken, alt gelir grupları teknolojik ilerlemenin maduru olabiliyorlar. İşte eğitimde fırsat eşitliği tam da bu noktada ön plana çıkıyor. Türkiye’nin aksine benzer dönemlerde kalkınmaya başlayan İsrail ve Kore’nin başarabildiği ancak Türkiye’nin başaramadığı önemli konulardan biri de burada yer alıyor. Daha önce Türkiye’de toplumun asgari ücrete mahkum edilmesi ile ilgili yazmış olduğum bir yazıda buna net olarak değinmiştim. Maalesef hiç bir şey değişmediği gibi devlet rant ekonomisinin ve işlevsizliğin toplumu esir alması devam ediyor.
Türkiye’de problemler yumağı haline gelmiş olan ve birbirleri ile ilişkili olan sorunsalların temelinde seçilmiş cehalet ile vasatın tahakkümü yer almakta olup, toplumun konforlu vasatlıkla, zorlu gelişim süreci arasında tercihi her geçen gün kaçınılmaz hale gelmektedir.
Saytılarımla