Politika
ABD’de ‘Muhafazakar’ seçmeni anlama analizleri yayımlanmaya başladı (FT)
ABD'de Liberal Dil Kullanımı ve Toplumsal Etkileri Üzerine Gözlemler
Financial Times yazarı Janan Ganesh “Liberals speak a different language” isimli bir yazı kaleme aldı. Yazıda Liberal kesimin dilinin, bazı çevrelerde yabancı ve anlaşılmaz olarak algılandığı görüşü hakim. Söz konusu yazı çevirisi aşağıda yer almaktadır.
Washington’da yaşanan yönetim değişikliği sonrası, sokaklarda gözlemlenen farklılıklar sadece politik değil, kültürel ve dilsel boyutlarda da kendini gösteriyor. Donald Trump’ın ardından Joe Biden’ın göreve gelmesiyle birlikte, şehirdeki insanların giyim tarzından ulaşım tercihlerine kadar çeşitli alanlarda değişimler yaşanıyor. Özellikle dil kullanımındaki farklılıklar dikkat çekiyor.
Yeni dönemde, günlük konuşmalarda “intentional” (niyetli), “redemption arc” (kurtuluş hikayesi), “main character syndrome” (ana karakter sendromu), “performative” (gösterişçi) gibi ifadeler daha sık duyuluyor. Ayrıca “toxic” (toksik), “narcissism” (narsisizm), “cosplay” ve “gaslighting” gibi terimler de yaygınlaşmış durumda. “I’m an empath” (ben bir empatım) gibi ifadeler, sosyal ilişkilerde ve buluşmalarda daha sık kullanılıyor.
Bu dilsel eğilimler, sadece Washington’a özgü olmaktan çıkıp ofislerden reklamlara, futbol podcast’lerinden WhatsApp gruplarına kadar geniş bir yelpazede görülüyor. Büyük İngilizce konuşulan şehirlerdeki belirli eğitim düzeyine sahip mezunlar arasında bu tür konuşma biçimi neredeyse çevresel bir hale gelmiş durumda.
Liberal kesim, kendine özgü bir dil veya lehçe geliştirmiş görünüyor. Bu dili kullananlar, başkalarına nasıl göründüklerinin farkında olmayabiliyor ve bu durum, daha sade bir dil kullanan sağ kesime karşı rekabet dezavantajı yaratıyor. Muhafazakarların da kendi argoları olsa da, bu terimler genellikle daha uç kesimlerde bulunuyor. Joe Rogan ve Donald Trump gibi muhafazakar figürler ise daha doğrudan ve anlaşılır bir dil kullanıyor.
“Liberalce” olarak adlandırılabilecek bu dilin birkaç karakteristik özelliği bulunuyor. Öncelikle, psikoterapötik jargonun yoğun kullanımı dikkat çekiyor. “Intentionality” gibi kavramlar, genellikle edebiyat eğitimi almış kişiler tarafından ifadelere bilimsel veya tıbbi bir görünüm kazandırmak amacıyla kullanılıyor. İkinci olarak, geçici pop kültürüne olan aşırı ilgi göze çarpıyor. “Beyhive” veya “Brat summer” gibi referanslar, toplumun büyük bir kesimi tarafından anlaşılmıyor.
Dil kullanımındaki bir diğer önemli nokta ise tonlama. Soru olmayan cümlelerin sonunda ses tonunun yükselmesi alışkanlığı, “Upspeak” olarak biliniyor ve daha çok ilerici ve merkezci kesimlerde görülüyor. Bu konuşma tarzı, podcast’lerde ve diğer medya platformlarında da yaygın. Ülkede dengeye yakın bir siyasi bölünme olmasına rağmen, muhafazakar yayınlar daha fazla dinleyiciye ulaşıyor. Bunun bir nedeni olarak, daha sade ve kulağa hoş gelen bir dil kullanmaları gösteriliyor.
Demokratik politikacılar genellikle bu dili kullanmıyor olsa da, partinin medya temsilcileri, ünlüleri, akademisyenleri ve çevrimiçi aktivistleri bu dili benimsiyor. Bu da partinin genel algısını etkiliyor. Dil ve içerik birbiriyle bağlantılı; bir kelimenin büyük şehirler dışında yankı uyandırmadığını fark edemeyenler, bir adayın da aynı şekilde etkisiz kalacağını öngöremeyebilir.
Toplumun geniş kesimleri, “gaslighting” gibi terimlerin anlamını bilmiyor. Bu durum, liberal kesimin kullandığı dilin ne kadar sınırlı bir kitleye hitap ettiğini gösteriyor. Öte yandan, muhafazakar kesim daha anlaşılır ve geniş kitlelere ulaşabilen bir dil kullanıyor.
Liberal kesimin dili, bazı çevrelerde yabancı ve anlaşılmaz olarak algılanıyor. Bu da siyasi iletişim ve etkileşim üzerinde olumsuz etkiler yaratabiliyor. Daha kapsayıcı ve anlaşılır bir dil kullanımı, toplumsal diyaloğun geliştirilmesine katkı sağlayabilir.
Financial Times