Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Patinaj…’
28 Şubat 2025Dış ticaret verileri açıklandı. Açığımızın yılın ilk ayı itibariyle yüzde 21,8 arttığını gördük. Artık neredeyse alışageldiğimiz rakamları konuşarak vakit kaybediyoruz. Sürekli aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz ki, bunun Einsten’ın ifadesiyle çok da akıllı işi olmadığı açık.
Elbette bu ülkenin ihracatçısına saygı duymak gerekiyor. Bir tarafta maliyetler – kur kıskacı, öte tarafta daralan bir pazarda sıkıntılı marka eksikliğiyle mücadele ediyorlar. Fakat birilerinin bu azmi gösteriyor olması, bizim sadece meseleye rakam olarak bakmayı sürdürmemizi gerektirmiyor.
Üretim yapımız içindeki ithalatı tartışmıyoruz. İç tedarik oranlarını arttırmanın telaşına düşmüyoruz. Plan yapmadan ‘kervan yolda düzelir’ diyerek yol alıp, sadece gelirlere mercek tutup, giderlerimizi görmezden geliyoruz.
Hatta şimdi ABD’ye yumurta ihracatı gündeme geldi. Enflasyonla uğraşan ve yumurta fiyatları rekorlar kıran bir ülkede, müşteri bulduk diye ellerimizi ovuşturup, satıp satmamaktan hangisini doğru olduğunu bile tartışmıyoruz. Esasen bu problem ihracat yaptığımız her ürün için geçerli.
Normalde bir ülkenin önce iç tedarik güvenliğini sağlaması, üretiminde de ihracatında da bu kriterlerle yol alması ve akabinde ihtiyaç fazlasını üreterek satması gerekir. Fakat biz salt gelir odaklı olduğumuz için meseleyi tartışmıyoruz bile.
Peki bu rakamlar ve oranlar şaşırtıcı mı? Ticarette satışlarınız bazen artar, bazen azalır. Planlı bir ekonomik sisteminiz varsa da hepsi yönetilebilir. Bu nedenle rakamları bırakıp, yapısal sorunlara odaklanmamız gerekiyor.
Hadi diyelim ki, gelire çok konsantresiniz ve gözünüz başka bir şeyi görmüyor. O zaman da ihracatınızın içinde neredeyse 40 yıldır payı artmayan, yüksek teknoloji ihracatından rahatsızlık duymanız gerekmez mi?
Yüksek teknoloji ürünlerin imalat sanayi ihracatı içindeki payının yüzde 3,4’te çakılıp kalması rahatsız edici değil mi? Hatta sık sık dile getiriyorum. Türkiye’nin kendisine sorması gereken doğru soru şu: Dünyanın Türkiye’den almaktan vazgeçemeyeceği üretimi ne? Ne yazık ki bu sorunun yanıtı koca bir sıfır.
Sürekli alternatifli ürünleri imal eden, bu nedenle de rekabet açmazı yaşayan, katma değere uzak ve fiyat bazlı rekabetin pençesinden kurtulamayan ülkenin rahatsızlık duymaması kendi başına bir problem.
Oysa elimizde startup ekosistemini besleyecek son derece nitelikli insan kaynağı ve fintech dünyasının merkezi olabilme kapasitesine sahip bir yapı var. Ama biz ısrarla domates satmaya çalışıyoruz. Üstelik bunu yaparken de domatesin iç piyasada pahalı satılmasından rahatsızlık duymuyoruz.
Tekrar hatırlatmak ve altını kalınca çizmek istiyorum. Draghi’nin AB için yazdığı raporu okuyun. Teknolojik rekabette arkada kalmaktan rahatsız olan AB’ye projelerle gidelim ve insan kaynağı bizden, finans kaynağı sizden ortaklıklar kuralım.
Yoksa ne bu yapıyı değiştirmek mümkün olacak ne de dış ticareti keçi boynuzu gibi kemirerek konuşmaktan kurtulmak.