Çetin Ünsalan: Tüketici nesine güvensin?
27 Ocak 2025Tüketici günü Ocak ayında ılımlı geriledi. Haberler işte bu ve benzeri cümlelerle verildi. Soran olursa da detay şuydu: “Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 0,4’lük bir gerileme oldu ve 81 olarak gerçekleşti.”
Bunu okuyan, duyan da dedi ki ‘gördün mü bak tüketici tepkisini verdi’ ya da ‘gerileme az oldu, demek ki halen tüketici ekonomiyi desteklemeye devam edecek.’ Kafa karışıklığı içinde herkes durduğu noktadan meseleyi okudu da gerçeği kimse söylemedi.
Mesela şu an bu satırları okuyanların ve uzmanlığı ekonomi olmayanların kendisine sormasını rica ediyorum. Ortaya atılan yüzde 0,4 ya da 81 rakamı sizin için ne anlam ifade ediyor. Koca bir hiç. Yaşadığınız şeyin elbette farkındasınızdır ama bu rakamlar da neyin nesi?
Öncelikle 81 ne anlatıyor? Tüketici Güven Endeksi 0 ile 200 arasında değerlenir ve nötr noktası 100’dür. Bunun altındaki oranlar güvensizliğe, üstündeki rakamlar da güvene işaret eder.
Yani zaten sembolik gerilememiş (!) hali bile tüketicinin güvensizliğini ortaya koyarken, zaten kötü bir oranı bu özelliğini dile getirmeden haberleştirmek ve bunun üzerinden algı yönetmek etik olmuyor.
Aslında güveni insanlar kendi hayatlarından sağlamasıyla yapıyorlar. Geçim derdi, gerçek olmayan bir enflasyon ve tüm bunlardan daha kötüsü öngörülemez yaşam maliyetleri insanları yeterince güvensiz kılıyor.
TÜİK Hane Halkı Araştırması’nda bile oranlara baktığınızda, nüfusun büyük bir bölümü ani çıkan çatı aktarma, sağlık gibi harcamaları karşılama kabiliyetinden uzakken, beyaz eşya alma eğilimlerini çözmek gerçekten komik oluyor.
Şayet bir ülkede ekonomi yönetimi, rasyonellik diye başa gelip, rasyonel olmanın yolunun verilerden geçtiğini umursamadan, tartışmalı verileri düzeltecek hamle yapmıyorsa sorun var demektir.
Hatta sadece kâğıt üzerinde rakamları düzeltme peşine düşmüşse ve insanları, reel sektörü, hem yaşam kalitesi, hem maliyetler bakımından umursamıyorsa sıkıntı var demektir. Gerçeklerden ve verilerden kopmanın yanlış olduğunun farkında değilse, bu ilk konudan da ürkütücü bir durum anlamına gelir.
Dönelim vatandaşın durumuna… Şimdi herkes kendi kendine sorsun. Gelecekteki tüketim harcamaları açısından ekonomiye güvenini ölçtüğünüz insanlar, eğer maaşlarının ev kirası ödemekte bile zorlanacağının farkındaysa, ulaştırmadan gıdaya kadar sabitlenemeyen ve durdurulamayan fiyatlar gerçeğini yaşıyorsa, ekonominin neyine güvensin?
Diyelim ki birikimine güveniyor. Şu anda ülkedeki nüfusun yüzde kaçının birikimi olduğunu düşünüyorsunuz? Ülkenin nüfusunun yüzde 80’ini yoksulluk sınırının yakınından bile geçmezken, birikimine güvenerek tüketim yapabileceği ihtimalini nasıl düşünelim?
Elbette kısıtlı bir nüfus kesiminin elinde parası var. Birikimdir, mirastır, iş insanıdır ya da rantiyedir. Farklı nedenlerle birikimi vardır ve bunların parasını nerede değerlendireceğini tartışılırken, insanların büyük bir kısmının geçim derdinde olduğunu göz ardı edemezsiniz.
Özetli ortaya konulan oranlar ve rakamlar, zaten tüketicinin ekonomiye olan güvensizliğini teyit ediyor. Gelirler tüketim yapmaya olanak vermiyor. Üstüne kredili yaşamının da sonuna gelinmiş vaziyette.
Bu şartlar altında satın alma gücünüz düşüyorsa, taksit ya da kredi ile yatırım yapma şansı kalmamışsa ve önündeki fiyat artışları öngörülemez düzeyde rakamların aksine yükseliyorsa, sizce buradan güven çıkar mı? Hatta tekrar sorayım. 81’den bahsediyorsunuz da, uzun zamandır 100 nötr noktanın altında gezilmesinden niye söz etmiyorsunuz?