Çetin Ünsalan: Mevduatın ömrü 6 ay
30 Ocak 2025Türkiye mevduat fakiri bir ülke… Ne yazık ki birikim elde etmede problem yaşanan ülkemizde, tasarrufların değerlendirildiği alanlara da baktığımızda Türk Lirası’nın ya çok az ya da kısa vadeli olduğunu görüyoruz.
Genellikle döviz, altın ya da gayrimenkul alanında değerlendirilen tasarruflar, iller bazında da büyük bir çarpıklığa imza atıyor. Vatandaşın büyük bir bölümünün zaten mevduata koyacak parası yok. Hesapların da büyük bir çoğunluğunun maaş hesabı olduğunu biliyoruz. Gerçekten mevduat hesabı ise batı illerinde yoğunlaşıyor.
İşin bu boyutunu yeterince tartışmalı. Zira mevduatında yerlilik oranı olmayan ülkelerde genellikle bankalar kredileri verebilmek, yani para satabilmek için yurtdışından borçlanırlar. Bu da kredi risk priminden, ödenen faizlere, paranın adresinin reel sektöre yönlenmesinden kısa vadede getirisi olmayan alanlardan kaçarak rantiyeye dönmesinde etkili oluyor.
Böyle bir birikime sahip olanların da genellikle döviz ya da altın odaklı olduğunu KKM hamlesinden ve hemen ardından gelen yüksek faiz sabit kur uygulamasından anlıyoruz. Altın ise geleneksel olarak zaten yastık altında kalıyor.
Bir dizi rakamın açıklandığı ülkemizde enflasyonun bile kurgulandığı, kurların da baskılandığı genel bir kanaat. Esasen gelir / gider arasındaki dengesizlik, insanların satın alma gücünü yıpratırken, bir yandan da tasarruf sahiplerinin ülke ekonomisine olan güvenini ayrıca kırıyor.
Şimdi bu konuda her yolu denemekte mahir olan ve uygulamalarıyla daha az mevduat toplayalım diye istemeyerek de olsa elinden gelen her şeyi yapan ekonomi yönetimi, şimdi de TL mevduatlardan stopaj almaya hazırlanıyor.
31 Ocak 2025’ten sonra, bir erteleme gelmez ve bunu da devreye sokarsa, uçan kuştan bile para toplamaya çalışan yapısıyla ekonomide daha güvensiz bir ortam riskini önümüze koyan bir yönetim anlayışı sergilenecek.
Bu işin yönetimsel ve tartışmalı tarafı. Ama tüm bunlar tartışılırken ortaya konulan bir veri var ki, sorunun sadece mevduat fakirliğinden kaynaklanmadığını, güven söylemlerinin gölgesinde ne kadar güven olduğunu da anlatan bir başlık olarak önümüze geliyor.
Veriler bize ne gösteriyor? Türkiye’deki TL mevduatların yüzde 93’ü, 6 ay ve daha kısa vadeli yatırımlardan oluşuyor. Bunun da büyük bir bölümünün 32 gün vadeli olduğunu biliyoruz. Sokakta carry trade tayfasına sunulan bu olanaktan herkes haberdar ve parası olan da 32 ya da 45 günlük vadelerle parasını bankaya park ediyor. Parası olmayan yüzde 80’in ise böyle bir sorunu zaten yok.
Özetle, nüfusunun çok az bir bölümünün birikimi olan, bunu da maksimum altı ay vadeyle bankaya emanet eden bu yapı, birincisi vatandaşın rantiye kısmının bile ekonomiye yeterince güvenmediğini, ikincisi bu vadelerle bankacılık sektörünün de ticareti ya da üretimi finanse edemeyeceğini, bu kısıtlarla sunular kredilerin de kullanacak açısından çok maliyetli olduğunu gösteriyor.
Bu durumda da ne oluyor? Parası olmayanın zaten yok. Olan ya dövize ya da altına kayıyor. TL bazında yatırım yapanlar da kısa vadeli yatırımlarla rantiye unvanını hak ediyor.
Sonuç mu? İş yapmaya çalışıp, finansmana erişemeyen de kamu yönetimine dönüp destek istiyor. Bu yapı nasıl kırılır? Uzun bir planlama gerektirir ama ilk şartı şu: Rakam tutkusundan vazgeçin ve gerçekçi rakamlarla barışın. Yoksa sıkıntı büyüyor.