Dünya Ekonomisi
The Guardian: ABD’nin Küresel Gücündeki Gerileme Derinleşiyor
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’nın doğal kaynaklarının gelirinin yarısını talep etmesi, ülkenin küresel hegemonyasındaki gerilemenin yeni bir göstergesi olarak…

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’nın doğal kaynaklarının gelirinin yarısını talep etmesi, ülkenin küresel hegemonyasındaki gerilemenin yeni bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Bu yaklaşım, Ukrayna’nın ekonomik bağımsızlığını sarsabilecek bir adım olarak görülürken, ABD’nin uluslararası sistemdeki geleneksel gücünün üç temel ayağından biri olan ahlaki üstünlüğün tamamen terk edildiği yorumları yapılıyor.
Askeri üstünlük, Irak, Afganistan ve Libya’daki başarısızlıklarla ciddi şekilde zedelenirken, ABD’nin ekonomik üstünlüğü 2008 küresel finans krizi ve durgun ücret artışı nedeniyle güç kaybetmiş durumda. Ahlaki üstünlük ise, Trump’ın politikalarıyla birlikte tamamen ortadan kalkmış görünüyor. ABD’nin tarih boyunca “özgürlükler ülkesi” olarak kendini tanımladığı, ancak fiiliyatta askeri müdahaleler ve ekonomik sömürgecilik uygulamalarıyla bu iddiasının zayıfladığı belirtiliyor.
ABD’nin Tarihsel İmajı ve Günümüzdeki Çöküşü
ABD, 20. yüzyılda küresel liderliğini meşrulaştırmak için sıklıkla demokratik değerleri öne çıkardı. I. Dünya Savaşı’na katılma gerekçesi olarak Almanya’nın “medeniyet dışı” savaş yöntemleri gösterildi. II. Dünya Savaşı sırasında Franklin Roosevelt, ABD’nin faşizme karşı demokrasiyi savunduğunu ilan etti. Soğuk Savaş sürecinde ise ABD ve Sovyetler Birliği, küresel mücadelelerini iki karşıt ideoloji üzerinden meşrulaştırdı. ABD, “özgürlük ve demokrasi” adına hareket ettiğini iddia ederken, Sovyetler Birliği kapitalizme ve sömürgeciliğe son vermeyi vaat ediyordu.
Ronald Reagan döneminde dahi ABD’nin “savaşları sadece özgürlük ve barışı savunmak için yaptığı” iddiası yinelendi. Ancak bu söylemin, Vietnam Savaşı, Latin Amerika’daki darbeler ve Orta Doğu’daki müdahalelerle örtüşmediği biliniyor. Vietnam’daki askeri diktatörlüğe verilen destek, Kamboçya’daki bombalama kampanyaları ve Latin Amerika’da diktatörlükleri destekleyen ABD politikaları, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını ortaya koydu.
ABD’nin Küresel Çöküşü ve Geleceğe Dair Belirsizlikler
Günümüzde ABD, artık çıkarlarını ahlaki gerekçelerle süsleme ihtiyacı dahi hissetmiyor. Trump’ın Gazze’deki etnik temizliğe verdiği açık destek, Ukrayna’yı ekonomik bir koloniye dönüştürme girişimi ve Kanada’yı ilhak etme yönündeki söylemleri, ABD’nin artık küresel gücünü yalnızca kaba güç üzerinden şekillendirdiğini gösteriyor.
Batı dünyasında ise bu durum, ciddi bir kimlik krizine yol açıyor. İngiltere’de düzenlenen Alliance for Responsible Citizenship adlı etkinlikte muhafazakâr siyasetçiler, Batı değerlerini savunma çağrısı yaptı. Ancak, ABD’nin artık geleneksel Batı değerlerini temsil etmediği, sadece ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği gerçeği bu söylemin altını boşaltıyor.
ABD’nin bu stratejik hatası, uzun vadede küresel liderliğine zarar verebilir. Hollywood aracılığıyla “iyi adam” imajı inşa edilen ABD, şimdi açıkça baskıcı politikalar uygulayan bir süper güç olarak algılanıyor. Daha önce halk desteğini kazanmak için kullanılan demokratik söylemler ortadan kalktıkça, ABD’nin küresel gücü üzerinde rıza oluşturan mekanizmalar da zayıflıyor. Sonuç olarak, dünya sahnesinde ekonomik sorunlarla boğuşan, askeri itibarı zedelenmiş ve demokratik krizlerle sarsılan bir süper güç olarak ABD’nin düşüşü, giderek hız kazanıyor.