Sosyal Medya

Doç. Dr. Caner Özdurak

Caner Özdurak Yazdı: Kumdan Kaleler

“Namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz”, Atasözü ///// Geçtiğimiz haftalarda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türk Yatırım Fonu'nun hedeflerini ve yapısını açıkladı ve hem kamu hem de özel sektör yatırımlarını hızlandırmadaki önemli rolünü vurguladı. Türk Yatırım Fonu'nun İstanbul’da kurulma kararı,

Caner Özdurak Yazdı: Kumdan Kaleler

Geçtiğimiz haftalarda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türk Yatırım Fonu (TYF)’nun hedeflerini ve yapısını açıkladı ve hem kamu hem de özel sektör yatırımlarını hızlandırmadaki önemli rolünü vurguladı. Türk Yatırım Fonu’nun İstanbul’da kurulma kararı, şehrin stratejik konumu, güçlü girişimcilik ekosistemi ve yetenekli iş gücü tarafından desteklenen faktörlerden kaynaklandı muhtemelen, -ki Finans Merkezi projesi için de hep benzer ezberler dikte edilmişti. Bu sayede Fon’un operasyonlarını ve etkinliğini güçlendirmesi bekleniyor.

İstanbul Finans Merkezi için kapsamlı bir strateji belirlemek yerine, ilgili tarafların önceliği her zaman gayrimenkul bileşenlerinin inşasıydı, bu nedenle bir gayrimenkul projesi olmaktan da öteye geçemedi. Her ne kadar yanlış yönetilen, sürekli el değiştiren bir yönetimle emlak dışına çıkılamayan bir milli külfet olsa da harcanan bunca kaynaktan olabilecek maksimum faydayı sağlamak ve tekrar ekonomiye kazandırmak, kazandırılmasına katkıda bulunmaya çabalamak hepimizin vebalidir.

Sağlık hizmetlerinden lojistiğe, imalattan tarıma kadar Türkiye, stratejik yatırım için uygun sektörlerin gereken bütün zenginliğine sahiptir.

Bu sebeple bu pahalı altyapının bölgesel bir devasa özel sermaye olarak konumlandırması önem arz ediyor. Katar Finans Merkezi ve Abu Dabi Finans Merkezi gibi kurulmuş finans merkezleri belirli bir olgunluk düzeyi sunarken, ekosistemlerinin yapısı gereği daha dar bir odak nedeniyle bu coğrafyalarda yatırım fırsatları sınırlı. Öte yandan İstanbul Finans Merkezi, Türkiye’nin çeşitli geleneksel iş çeşitliliği ve girişim ruhundan faydalanır, ya da faydalanmalıdır. Bu ekonomi çeşitliliği ve KOBİ düzeyindeki muktedirlik en büyük avantajlarımızdan biri.

Sağlık hizmetlerinden lojistiğe, imalata ve tarıma kadar Türkiye, stratejik yatırım için uygun sektörlerin gereken bütün zenginliğine sahip. Bu kombinasyon, İstanbul’un bölgesel ülkeler için bir atılım tahtası olarak hareket ettiği benzersiz bir durum yaratma potansiyeline sahip.

Akıllı Para formatlı yatırımcılar İstanbul Finans Merkezi’nin cılız teşviklerinin dışında, Türkiye’nin dinamik reel sektörünün gelişme ve hızlı büyüme potansiyeli sayesinde hedeflerini kolayca yakalamanın yanında büyük ölçüde finansman ve kurumsal yönetişim sorunları nedeniyle geride kalan bu yapıları görece düşük maliyetlerle katma değeri yüksek kurumlara çevirebilir. Bu sayede temelde, İstanbul Finans Merkezi bölge genelinde sadece finansal büyümeyi değil, aynı zamanda gerçek ekonomik kalkınmayı teşvik eden bir platform olarak öne çıkabilir, çıkmalıdır da. Eksik vizyon ve günlük ajandalarla yönetilen (yönetilmeye çalışılan) bu projenin para ve maliyet politikalarının gerisinde kalan performansı gözden kaçırılmayacak büyük bir ekonomiyi barındırıyor.

Öyle ki 2036 yılı itibarıyla, İstanbul Finans Merkezi’nin ülkemizin toplam finansal hizmet ihracatını yaklaşık 3 kat arttıracağını ve 15 yıl içerisinde Gayri Safı Yurt İçi Hasılaya yapacağı toplam katkının da yaklaşık 129 milyar Dolar olacağını öngörülüyordu. (Yani yılda ortalama 9 milyar dolar). Bununla birlikte Projenin maliyetinin 65 milyar TL olduğu öne sürülmüştü Yani proje kendisini ilk yıl amorti ediyor bu hesaba göre. Ayrıca doğrudan 50 bin kişiyi dolaylı olarak 100 bin kişinin istihdam edileceği belirtiliyor ki bu rakamlar kanun gerekçesi ile tutarlı değil. Kanun gerekçesine göre 15 yılda toplamda 102 bin ek istihdam yaratılacağı belirtilirken bunun sadece 27 bininin yeni faaliyete başlayacak kurumlar tarafından sağlanacağını belirtilmişti.

Hedef Belirsiz, Yol Karmaşık: İstanbul’un Finans Merkezi Hayalleri Gerçek Olabilir mi?

İstanbul’un finans merkezi olma hedefi, uzun yıllardır gündemde olan bir konu. İlk on finans merkezi arasına girme arzusu ile İslami finans merkezi olma isteği arasında bir çelişki olduğu da açıkça görülüyor. Peki, bu iki hedef birbiriyle ne kadar uyumlu ve İstanbul bu hedeflere ulaşmak için ne kadar hazır?

Bu karmaşık sorunun cevabını aramak için iki önemli endekse bakmak gerekiyor: Küresel Finans Merkezleri Endeksi (GFCI) ve Reuters İslami Finans Endeksi. GFCI, 100’den fazla faktörü göz önünde bulundurarak finans piyasaları, finansal kurumlar, altyapı ve erişilebilirlik gibi alanlarda bir değerlendirme yapıyor. Reuters İslami Finans Endeksi ise şeriat hükümlerine uygun faaliyet gösteren finansal araçları baz alıyor.

Her ne kadar bu iki endeks de farklı kriterleri ölçse de, ilk on finans merkezi arasına giren ülkelerin Reuters İslami Finans Endeksi’nde de ilk sıralarda yer almadığı görülüyor. Bu durum, iki hedef arasındaki uyumsuzluğu açıkça ortaya koyuyor.

Son olarak, İstanbul’un GFCI’deki sıralamasına bakmak da durumun vahametini gösteriyor. Eylül 2023’te açıklanan endekse göre İstanbul, 20 sıra birden gerileyerek 110. sıraya düştü. Bu gerilemenin arkasında ise diğer şehirlerin hızlı ilerlemesi yatıyor.

Peki, ne yapmalı? İstanbul’un finans merkezi olma yolunda ilerlemesi için net ve uyumlu bir stratejiye ihtiyacı var. Bu strateji, hem GFCI’deki sıralamanın yükselmesine hem de İslami finans merkezi olma hedefine odaklanmalı. Ayrıca, bu stratejinin uzun vadeli olması ve siyasi konjonktürlerden etkilenmemesi gerekiyor.

Sonuç olarak, İstanbul’un finans merkezi olma hayalleri oldukça belirsiz görünüyor. Hedefler netleşmeden, uyumlu bir yol haritası çizilmeden ve siyasi istikrar sağlanmadan bu hedeflere ulaşmak zor görünüyor

Farmasötik Endüstride Millileştirme İhtiyacı: Savunma Sanayiinden Öğrendiklerimiz

Türkiye’nin savunma endüstrisindeki millileştirme çabalarının başarısı, farmasötik sektör için çarpıcı bir model oluşturuyor. Fintekteki büyüme ve popülarite farklı bir meydan okuma sunarken, sağlık endüstrisi daha kapsamlı bir yaklaşım gerektiriyor. Bu bağlamda Hükümetin asıl rolü, mikro yönetim yapmak değil, işbirliğini ve vizyonu teşvik etmek için birleşik bir platform oluşturmak olmalı. Sağlık sektörü, birçok endüstri ve paydaş içeren karmaşık bir ekosistem.

Sürekli olarak evrim geçiren, teknolojinin sınırlarını giderek atan bir hızla zorlayan ve bu nedenle farmasötik üretimden tıbbi cihazlara, ileri teknolojilerin teşvik edilmesine ve yerli üretimin desteklenmesine kadar her şeyi denetleyen, planlayan merkezi bir stratejik akla ve Akıllı Para ihtiyaç duyulmakta. Bu bütüncül yaklaşım, Sağlık Bakanlığı’nın 2019-2023 Stratejik Planı ile mükemmel bir şekilde uyum sağlarken AR-GE ve yeniliği teşvik etmeyi önceliklendirir. Klinik araştırmalar için çekici bir ortam yaratılarak, plan yerel üretimi ve sağlık sektöründeki ihracatı ileriye taşımak amacını taşır. Sağlık endüstrisinin önemi, sadece acil sağlık ihtiyaçlarından ötesine de uzanır. Hasta verilerinin gelişmiş teknolojilerle entegrasyonunu düşündüğümüzde, ulusal ekonomi stratejilerindeki kritik rolünü daha net anlaşılabilir.

Gelecek beş yıl içinde, 3B baskıyla yapılan cerrahi araçlar ve planlama modellerinin prosedürleri devrimleştirme bekleniyor. İzleyen on yıl, otonom cerrahi robotların ve sanal gerçeklik destekli cerrahilerin doğuşunu vaat ediyor. 2035’e gelindiğinde, akıllı balon kateterlerinin yaygın hale gelmesi bekleniyor. Yapay zekâ tabanlı teşhis ve görüntüleme için de eşit derecede heyecan verici gelişmelerin kapıda olduğu görülüyor. Önümüzdeki beş yıl içinde YZ destekli teşhisler ve minyatür retina tarayıcıların ortaya çıkması muhtemel Bir sonraki on yıl, özel teşhis cihazlarının ve hatta DNA nanobotlarının uygulamaları görücüye çıkabilir. 2035’te, göz görüntüleme vizyon sistemlerinin gerçeklik olması muhtemeldir. İlaç ve hasta izleme alanındaki gelişmeler de önemli bir dönüşüm için hazır durumda. Önümüzdeki beş yıl içinde akıllı inhalatörler sadece başlangıç. İzleyen on yıl içinde, temas lensleri ve gözlüklerin benzersiz bir kombinasyonu ile birlikte hasta takibi için biyolojik damgaların olasılığı getirilebilir. 2035’te, nano-elmas temelli ilaç taşıma cihazlarının sağlık hizmetlerinde temel bir unsur haline gelmesi bekleniyor.

Yardımcı bakım ve terapi hizmetlerinin geleceği de aynı derecede umut vaat edici. Gelecek beş yıl içinde derin beyin stimülasyonu ve sanal gerçeklik görsel cihazlarının ortaya çıkması bekleniyor. 2030’a kadar akıllı temas lensleri, nöroprotezler ve implant edilebilir biyonik lensler yaygın hale gelebilir. 2035 vizyonu, biyohibrit böbrekler, ileri biyonik gözler ve ultrason tedavisinin yaygın kullanımı gibi ilerlemeleri içeriyor.

Savunma alanındaki millileştirme çabalarının başarısının ayak izleri takip edilerek, Türkiye’nin sağlık endüstrisinin büyük potansiyelinden faydalanılabilir. Sağlık Endüstrileri Başkanlığı altında birleşik bir platform, stratejik hükümet girişimleri ile, yenilik dolu ve kendi kendine yeterli bir geleceğin yolunu açacaktır.

Bu ve benzeri stratejik sektörler için kaynak tahsisi ve finansman ve bu finansmanı sağlayacak platformların önemi bu bağlamda daha da net anlaşılabilir. Mega projeler ve kalkınma vizyonundan uzak “Kumdan Kaleler” yerine amaca odaklı, stratejik, hedef bazlı, zor toplanan kaynakların verimli tahsis edildiği bir harcama disiplini sağlanmadığı sürece ise cılız kamu tasarrufu paketleri, düşük ve orta gelirliye bindirilen vergi yükleri ve çokça bahsi geçen acı reçetelerin ise kalıcı sonuçları olması pek mümkün değil.

Sonuç olarak İstanbul Finans Merkezi, Türkiye ekonomisi için hala büyük bir potansiyele sahip bir projedir. Geçmişteki aksaklıklara rağmen, TYF’nin kurulmasıyla birlikte proje yeni bir ivme kazanabilir ve gerçek bir finans merkezi haline gelebilir.

Ancak bunun için İFM’nin sadece bir gayrimenkul projesi olmaktan öteye geçmesi ve bölgesel kalkınmanın bir aracı haline gelmesi gerekmektedir. TYF ve diğer ilgili kuruluşlar, projenin finansmanını sağlayarak, yatırımcıları cezbederek ve girişimciliği teşvik ederek bu hedefe ulaşmak için birlikte çalışmalıdır.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler