Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Patron mesai istiyor…’
1 Kasım 2024Çalışma yaşamına yeni nesil çalışma kavramı oturdu. Mesele Bakan Vedat Işıkhan’a sorulduğunda çok da detay vermedi ya da veremedi. Tek söylediği daha çok çalışmak anlamına gelen sözler sarf etti.
Dünyanın çalışma günleri ve saatleri tartışarak, verimliliğin üzerinde durduğu bir süreçte Bakan’ın detay istenmesi üzerine verdiği yanıta bakalım. “…güçlü bir ekonomiye sahip olabilmek için bırakın çalışma saatlerini, daha fazla çalışmamız gerek, daha fazla üretimde bulunmamız gerek…”
Şimdi ilkesel olarak ne kadar doğru değil mi? Fakat meseleyi sadece çalışmak olarak nitelendiriyor, verimlilik, ücretlendirme, mesai ücreti gibi faktörleri devre dışı bırakarak konuşuyor, çalışma barışını dikkate almadan ele alıyorsanız sıkıntı var demektir.
Öncelikle bir kişinin herhangi bir üretim alanında kaç saat olduğu değil, o saat diliminde ne yaptığı önemlidir. Bunun için de başta firmaların iş planlamalarının farkında olması, özlük hakları konusunda hassasiyet taşıması, sürdürülebilirlik kavramını süreklilikten ayırmış, yeşille sınırlı tutmamış ve maddelerin tamamını benimsemiş olması gerekir.
Sadece insanları daha fazla çalıştırarak ne sonuç alabilirsiniz, ne de verimlilik elde edebilirsiniz ne de katma değere buradan ulaşabilirsiniz. Kendini Çin zanneden bir yapıyla, en büyük müşteriniz Avrupa’ya mal satma eğilimini sürdürürseniz, daha çok başımız ağrıyacak demektir.
Bakan partime, kısmi, saatlik ya da yarı zamanlı çalışmalardan bahsediyor. Fakat çalışmalarınızı saatlik ücret üzerine kurgulamazsanız, fazla mesaiye para ödeme alışkanlığı olmayan bir reel sektörü köleliğe çevirir, ardından da makinenin başında olacak kişiyi motorun üstüne çıkarır kuryeliğe mecbur bırakırsınız.
Bakan üretmenin ve katma değer yaratmanın hedef olduğunu söylüyor. Ama bu yöntemle ve bakış açısıyla katma değerin yanından bile geçemezsiniz. Açlık sınırının 20 bin TL’yi aştığı bir ülkede 17 bin TL asgari ücret uygulayan, bunu da ortalama ücret haline getiren, mesai ücretinden grev hakkına kadar tüm hakları yok sayan bir bakış açısıyla ne marka olunabilir; ne de katma değer yaratılabilir.
Çok çalışmaya gelince… Türkiye’nin üretmekle ilgili hiçbir sorunu yok. Siz bir ürün gösterin ve üretsin. Bu konuda gerçekten çok yetenekliyiz. Ama orijinal ürün yaratmak, tasarım oluşturmak, patente konu iş geliştirmek noktasında eksikliğimiz var. Yani sadece üretimden bahsederseniz işin içinden çıkamazsınız.
Neyi, niye ürettiğinizi bilmeniz ve bunun ardından zaten para kazanan işlere imza atmanız gerekir. Şu an ürettiğimiz ve dünyada vazgeçilmez olan herhangi bir ürün ya da hizmet yoksa, insanları daha çok iş başında tutarak bunu elde edemezsiniz.
Aslında bu tip zihni sinir çıkışlar ilk kez olmuyor. Daha önce Bakanlığı döneminde Ali Babacan da işsizliğe böyle çözüm bulmuştu. Demişti ki mealen. İnsanlar 8 saat çalışsın sonra mesaiye kalmasın.
Onlara mesai ücreti vermek yerine, işsiz insanlardan yana tercihlerinizi yapın ve böylece de işsizlik ile mücadelede yol alalım. O da bilmiyordu ki, Türkiye’de belli şirketlerin dışında fazla çalışmaya, mesaiye para ödenmiyor.
Eğer sen sokaktan bu kadar uzak kalmışsan, yabancılaşmışsan, dünyadaki trendleri doğru okumuyorsan, mazruf yerine zarf anlatıp, bunu da çözüm diye sunuyorsan, sadece konuşursun ve günün sonunda sadece çalışan köleler yaratılır ve orada da çalışmak isteyen kalmaz. Sonuç mu? Daha üretmeye ve katma değer yaratmaya çok zihniyet mesafesi var demektir.