Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Hukuk, ücret, teknoloji çıkışı…’
12 Kasım 2024Pembe rakamların gölgesinde, boş övünmeler sürüp giderken, ekonomi yönetiminin de Nobel aldığı için alkışladığı Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Türkiye’nin sorunlarının çözümleri için üç ayaklı bir öneri sundu.
Öyle bir öneri silsilesinden bahsediyoruz ki, ekonomi yönetiminin çok da önemsemediği ya da baskılamakla gurur duyduğu konuların veya göstermelik çıkışlar yaptığı başlıkların ne kadar hayati olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Biz gazeteci olarak söylediğimizde, yazıp çizdiğimizde kıymeti olmuyor, belki alkışladıkları ve bu alkışı sonuna kadar da hak eden Acemoğlu’nun sözlerine kulak verirler. Öncelikle hukuksal altyapının güvenilir hale getirilmesinin ne kadar önemli olduğunu söylüyor.
Çünkü sizin kanunlar yapıp, uyguluyor olmanız, ülkenizde sağlıklı bir hukuk sisteminin olduğu anlamına gelmiyor. Söylemlerinizden çok eylemlerinizin belirleyici hale geldiği bu başlık, hem iç yatırımcının hem de dünyadan beklenen doğrudan ya da finansal yatırımların tavrını etkiliyor.
Proje üretmeksizin, çıkıp fonların karşısına ne kadar kritik lokasyonda olduğunu anlatmanın önemi yok. Zaten tur üstüne tur bindirilmesine rağmen carry trade parası dışında sermaye akışının sağlanamamış olması da bunu doğruluyor.
İnisiyatifin keyfiyete döndüğü hiçbir ülkede, yani hukukun güvencesinin olmadığı sahada, yatırımlar yeşermez. Siz sadece Çinliler’in Avrupa yaptırımlarını devre dışı bırakmak için, sizin kullanmak adına getirdiği yatırımı, doğrudan yabancı sermaye zannedersiniz.
İkinci başlık, hedef enflasyon diye bir tabir uydurup, kendini ABD ekonomisini yönetiyor zannedip, halen talep yönlü enflasyondan bahsederek, ücretleri kısarak enflasyonu düşüreceğini zannedenlere gelsin.
Ücret artışlarının tartışılmaya başlandığı bugünlerde Daron Acemoğlu ne diyor? “İşçi ücretleri yükseltilmeli.” Bunu işvereni de sübvanse ederek yapma zorunluluğunun bir dip not olarak altını çizerim. Çünkü bu haliyle yapılacak ücret artışlarının da sürdürülebilirliği yok.
İşverenden çalışana kadar insanların yaşadıkları enflasyonu yok sayarak işin içinden çıkamazsınız. Çıkamayacağınız gibi, hem iç piyasanın tamamen tıkanmasına neden olur, hem de ödemeler zincirinin kırılması sonucunu yaratırken, vergi gelirlerinin de çöküşüne şahit olursunuz.
Nitekim boğaz tokluğuna bile çalıştırılmayan, açlık sınırının altında ücretlere çalışması istenen insanların, bugüne kadar kredi yoluyla geldiği, bırakın tasarruf yapmayı, eksi bakiyede olduğu, yılın 10 aylık döneminde takibe düşenlerin oranından anlaşılıyor.
Geçmiş 10 ayda, bireysel kredilerde ve kredi kartlarında takibe düşenlerin oranı yüzde 111 artarken, kredi kartı borçlarında yaşanan yüzde 200’lük yükseliş her şeyin özeti gibi. Türkiye ekonomisinin bu haliyle sürdürülebilirliği kalmamıştır.
Acemoğlu’nun dikkat çektiği üçüncü başlık ise, teknolojik dönüşümün yaşandığı, üretimden iş yapış modellerine kadar her ezberin bozulduğu çağda, yatırım yapamayan bir reel sektörün süreci ıskalama riskidir ki Acemoğlu tehlikeyi şu sözlerle özetliyor: “Hızlı bir teknoloji ve beşeri sermaye yatırımı yapmamız lazım. Maksimum 15-20 yıllık bir dilim var. Bunu kaçırırsak çağın gerisinde kalacağız.”
Bu alandaki en büyük uyarı da eğitim sektörüne yönelik geliyor. Ülkede 20 yıl boyunca neredeyse iki yıl üst üste aynı uygulanmayan bir eğitim gerçeği ile karşı karşıyayız ve her şehre üniversite açıp, işsizliği gizleyeyim derken, mesleksiz bir toplum yaratıldı. Bu saatten sonra bu alana yatırım yapmazsak, başımız büyük belada demektir.
Her ne kadar yıllardır bu üçlemenin de içinde bulunduğu durumu anlatıyorsak da, en azından ekonomi çalışmaları nedeniyle alkışlanan Acemoğlu’nu dinleyin. Çünkü bu işin şakası kalmadı.