Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Herkes sabrederken…’
20 Mart 2024Önce Mehmet Şimşek çıktı ve maaş artışlarının açıklanan değil, hedeflenen enflasyon üzerinden yapılacağını söyledi. Ardından Cumhurbaşkanı sorunları sadece kendilerinin çözebileceğini vurguladı, akabinde Şimşek çıkıp sanayiciye ‘bana gelmeyin’ dedi, Cumhurbaşkanı tekrar kürsüye geçip, sorunların farkında olduklarını söyledi, son olarak da Cevdet Yılmaz sanayiciden sabır istedi.
Şimşek bir adım öncesinde yeni vergiler olmayacağını vurguladı. Gerek yoktu, zira zaten 5 trilyon TL civarında bir bütçeyi 12 trilyon TL’ye çıkarıp, yüzde 65 enflasyon açıklanan bir ülkede yüzde 49 zam vererek peşin vergi kesmişti. Bütçe gerçekleşmelerinden anlıyoruz ki, ek bütçe adı altında 2024 yılında da geleneğe uyarak yeni bir bütçe yapma ihtimalimiz güçleniyor.
Hatta Cevdet Yılmaz, sadece bir yerel seçime gittiğimizi bu nedenle ekonomik olasılıklar yaratılmaması gerektiği mesajını verdi ama seçim meydanlarında yerel bir seçime giderken neden her yapılacak işin seçimden sonraya kaldığına ve bu vaatlerin havada uçuştuğuna değinmedi. Zaten ben de tam bunu söylüyorum.
Eğer muhtarlar ülkeyi yönetmeyecekse, bir iktidar değişikliği de olmayacağına göre, neden ekonomik sorunlarımızı ya da müjdelerimizi seçim sonrasına sarkıtıp, bunun üzerinden prim yapmaya uğraşılıyor?
Sürekli bir sabır talebi ile ortalıkta geziniliyor ama neye sabretmek gerektiği de somut olarak açıklanmıyor. Hedeflenen bir enflasyon var, kriteri ne belli değil. Dolar kuru ile ilgili açmazlar var, gerçek kur ne boyutta kimse hesaplayamıyor.
Enflasyondan söz ediyoruz, işsizlik konuşuyoruz, TÜİK evlere şenlik. Bakan herkese ‘benden bir şey istemeyin’ mesajı veriyor ama kapımızı da boş bırakmayıp, sürekli bir taleple karşımıza çıkıyor.
Bu ülkenin insanlarının yoksulluğa mı, borçlara mı, işsizliğe mi neye sabretmesi gerekiyor? Neye, ne kadar gücünün kaldığı, masadan anlaşılıyor mu? Sokakta gezmediğiniz, rast gele çayını içmediğiniz çiftçinin, esnafın halini bilebilir misiniz?
Göstermelik ziyaretlerin gölgesinde, ‘Çırak mağduru’ diye seslenenin terslendiği, hatta ‘ne diyor bu ya’ diyerek gayet devlet adabı içinde karşılandığı bir ortamda, ihracata destek verip, ihracatçıya bir şey istememesi söyleyip, neden getirdikleri dövizleri TL’ye çevirip, kur riski üstlenmesini istiyorsunuz?
Bu örnekleri o kadar uzatmak mümkün ki? Ama bugüne gelene kadar ne ‘TL dipte bundan fazla değer kaybetmez’ denildikten sonra yüzde 100 değer kaybetmesinden, ne vergide adaletten bahsederken açlık seviyesinin altına maaş alan insanlardan dolaylı yolla vergi toplanıp kasanın doldurulmasından bahsetmediniz.
Her fırsatta sabır ile karşımıza çıkan, sonra araç devrilince ‘kader’ deyip avutan, konusu değişen, yöntemi aynı kalan bir yetkili fotoğrafı ile karşı karşıya kalıyor bu Millet. Ne diyordu şarkı? “Bana sabret diyorsun, ben sabır taşı mıyım?”