Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Enflasyon yeniden hesaplansın talebi…’
4 Ekim 2024Eylül ayı enflasyonunda açıklamalar yapıldıktan sonra, arka arkaya değerlendirmeler de geldi. Öncelikle bu ikna çabasının sahaya yansımadığı sürece anlamsız ve sonuç vermeyecek bir uğraş olduğunu dile getirmek gerekiyor.
Israrla altını çiziyorum ve yeniden bıkmadan söylemek isterim ki, Türkiye’de veri güvenliği konusunda herkesin ikna edilmesi gerekiyor. Fakat bunu yapmak yerine bir veri açıklayıp, herkesin buna inanması bekleme yolu tercih ediliyor. Bu yol çıkmaz sokaktır.
Bu nedenle enflasyon kaç oldu değerlendirmesini yapmayacağım. Çünkü üç beş puanlık sapmalarla, insanların ikna olmamasından ya da tüketim maddeleri değişkenliğinden bahsetme aşamasını geçtik.
Çok kısıtlı sayıda madde üzerine yapılan tüketimin, tüketimi neredeyse sıfıra yakın olan, gerekçesi de gelir eksikliği ve satın alma gücü yetersizliği olarak açıklanan bir eğilimde, iktisat dersi gibi insanlara teori anlatamazsınız.
Kısıtlı gelirinin üç beş kalemde bitiren, buna karşılık satın almak istediği bu sayılı ürün grubunun fiyatına yetişemeyen insanları, üretim ya da ticaret yaparken söylendiğinin aksine yüksek seyreden zam oranlarını yaşayan firmaları rakamla tatmin edemezsiniz.
Tüm bu rakam tartışması bir yana, ortaya konulan tavır ve yaklaşım da, enflasyon başta olmak üzere verilere güvensizliği tetikliyor. En son örnek Yargıtay Onursal Üyesi, emekli Seyfettin Çilesiz’in açtığı davanın üzerine sessizlik çökmesi.
Çilesiz, enflasyon konusunda tatmin olmadığı ve hayatın gerçeklerine uymadığı gerekçesiyle TÜİK’e başvuruyor. Elbette yanıt gelmeyince de soluğu mahkemede alıyor. Fakat yaptığı açıklamaya bakarsanız henüz düşük enflasyonun fakirlik yarattığı iddiasının gündeme bile alınmadığını görüyoruz.
Aynı zamanda bir hukukçu olan Seyfettin Çilesiz, daha savunma dahi istenmediğine ve davanın sürüncemede bırakılmasına itiraz ediyor. Elbette daha önce davaları gündemine alan ve sonuca bağlayan mahkeme gereğini yapacaktır.
Ama bu işi yokuşa süren tavır, zaten enflasyonla mücadelenin en büyük bariyerlerinden birini oluşturuyor. Bir tarafta insanların ne yaşadığını umursamadan, rakam tutkusuna düşmüş bir ekonomi yönetimi, diğer tarafta tüm tartışmalı verilerine karşılık tatminkâr bir açıklama yapmayan kurum, insanlar üzerindeki inandırıcılığını daha da kaybediyor.
Bu kayıp, inanın kaynak bulmak ya da üretimsizlikten dönmek kadar etkili bir unsur. Yani gereğini yapmadan psikolojik olarak insanların ikna olmasını bekleyip, enflasyonun düşeceğini ummak ne kadar sonuç verici bir yaklaşım değilse, eleştirileri yok sayarak tavır sergilemek ondan daha da tehlikeli bir yaklaşımdır.
Özetle psikolojik olarak algı yaratarak enflasyonun düşmesini sağlayamazsınız ama duyarsızlıktan kaynaklanan psikolojik havayla enflasyonla mücadelede yaptıklarını rahatlıkla etkisiz kılabilirsiniz. Fakat ekonomi yönetimi de, veri kurumu da bunu anlamamakta ısrar ediyor.