Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Boşalan tarlanın rakamları…’
15 Kasım 2024Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı tarımsal ihracat rakamımızın 31 milyar doları bulduğunu söyledi. Elbette gelinen noktayı alkışlamak gerekiyor. Bu haliyle Türkiye’nin en kritik dünyanın da en stratejik sektöründe yol almış olmamız önemli.
Fakat meseleyi sadece rakamla bile sınırlı tutsak, tarım ülkesinin 2024 yılına geldiğinde 31 milyar dolar seviyesiyle övünüyor olması başlı başına dramatik bir konudur. Ayrıca mesele burada da bitmiyor.
İşi rakamla ölçeceksek, re-export yapmayı beceren Hollanda’nın 150 milyar dolar seviyesinde rakamlarına bakıp, neden tarımın anavatanı marka olamadığı diye sorgulamak gerekiyor. Ama ben rakamlara da takılmıyorum, daha önemlisi tarım sektörünüzün durumu.
Bakan Yumaklı’nın ifadesiyle 22 yılda tarım ihracatımız 3,8 milyar dolardan 31 milyar dolara geldiyse, peki istihdamda neden devre dışı kaldı? Çünkü TÜİK verilerine göre son 20 yılda yeni istihdamdan 10 kişinin 8’i hizmetlerde, 2’si de sanayide iş buldu.
O zaman ihracatını 10 katıda çıkarmış bir sektörün istihdamda kayıp olmasını sorgulamamız ve bunun nedenleri üzerinde durmamız gerekmiyor mu? Elbette bunda göçün de etkisi var. Ama bundan daha kritik olanın tarımın para kazanılan bir alan olmaktan çıkması.
Gençler sadece büyükşehirlerde yaşama arzusuyla tarım topraklarını terk etmediler. Aynı zamanda uygulanan ekonomi politikasıyla buna yönlendirildiler ve ne yazık ki son 20 yılda tarımın adı var kendi yok bir fotoğraf ortaya çıktı.
Haber şu: “TÜİK’in 2005-2024 verilerine göre, söz konusu dönemde 13 milyon 339 bin kişilik yeni istihdam yaratıldı ve bunun yüzde 81,2’si, yani 10 milyon 830 bin kişi, hizmetler sektöründe iş sahibi oldu.”
Sizce bu fotoğraf rakamdan çok daha fazla konuşulması gereken bir özellik içermiyor mu? Eğer ihracatınızı bu kadar arttıysa, sektörün istihdamdaki payı yüzde 25’ten neden yüzde 15’e düştü?
Elbette bunu da sadece tarım sektörüne yönelik analizle bulmamız mümkün değil. Genel anlamda zaten hizmetler sektörüne yönelen bir iş gücü, hatta istihdamın burada odaklanmış olması da yeterince riskli.
Çünkü hizmetler sektöründe de yeterli katma değere halen ulaşabilmiş değiliz. Yani ortada İsviçre tadında bir yapı yok. O zaman son derece stratejik ve üretimi temsil eden bu yapılarda neden kaçış var?
Hizmet sektörümüzün de yazılım ve türevi işlerden ibaret olmadığını biliyoruz. Son derece kıymetli olmakla birlikte istihdamda bu kadar ağırlık taşıması, bir ülke ekonomisi için de risktir.
Bu nedenle Türkiye’nin artık şu rakam tutkusundan sıyrılıp, nicelikten kurtulup nitelik peşinde koşması, yöneticilerin de rakam değil projeksiyon ve vizyon paylaşması gerekiyor. Aksi takdirde bu kısır döngüden çıkmak mümkün değil.