Çetin Ünsalan: Mesele istifa mı?
26 Ağustos 2024Son birkaç günün gündemine Mehmet Şimşek istifası ile ilgili spekülasyon damga vurdu. Öncelikle bazı konuların bu kadar fütursuzca dile getirilmesinin de, bunlara gösterilen tepkinin de abartılı ve çok da akılla bağdaşmayan tavırlar olduğunu düşündüğümü söylemek isterim.
Pratikte istifa sisteminin çalışmadığı bir yönetim tarzında, bunun gündeme getiriliş şekli de, sonrasındaki SPK soruşturması da bize çok şey anlatıyor. Şimşek dönemi dahil, beş yılda 5 Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alındığı bir yaklaşımda, sizce bunu konuşuyor olmamız saçma değil mi?
İşlerin nasıl yürüdüğünü kağıt üzerinde olmasa da, pratik hayatta hepimiz biliyoruz. Neden gündeme getirildi bilmiyorum. Gerçek mi değil mi, onu da bilmek mümkün değil. Ama beyanı esas almak durumundayız.
Başkası değil ama Mehmet Şimşek, böyle bir durumun söz konusu olmadığını söylüyorsa, konu kapanmıştır. Asıl düşünülmesi gereken piyasalar üzerinde spekülasyona neden olduğu vurgusudur.
Bunu biraz açalım. Öncelikle iktidarın ekonomi yaklaşımında halen piyasalardan finans odaklı bir bakış açısı olduğunun en net kanıtıdır. Ortada bir ekonomi programı olmadığının, kişiye ve eğilimlerine bağlı gittiğimizin de göstergesidir.
Bundan anlıyoruz ki, iktidarın bir ekonomi politikası yok ve göreve getirilen kişinin meseleye baktığı ölçüde günlük yaşıyoruz. Peki mesele neden bu kadar alevlendirildi? Acaba vesile edip, tekrar Mehmet Şimşek’in yıpranmışlığının giderilmesi amaçlanmış olabilir mi?
Bunu da tarihe not olarak düştükten sonra, dönelim gerçek konuya… Ülke ekonomisindeki tek sorun, Hazine ve Maliye Bakanı’nın göreve devam edip etmemesi mi? İnsanların açlık sınırının altında yaşadığı, fiyatlara yetişemediği bir ortamda düşürülen enflasyonla perişan edildiğinin gerçek tartışma konusu olması gerekmez mi?
Yüksek maliyetler ödenerek kurun baskılandığı, TL bazında maliyetler, düşen (!) enflasyona inat yükselirken, kurun karşısında aşırı değerli hale elmiş Türk Lirası ile ihracatın olanaksız hale gelmesini, müthiş bir sermaye erimesi ve borçluluk gerçeğiyle yaşayan reel sektörün gündemi ele almamız daha önemli değil mi?
Carry trade ya da serseri fonların, ülkemiz ekonomisi içinde dominant bir görüntü sergilemesi ya da bunların çıkışlarında nasıl bir hasar bırakacağı sorusunun yanıtı daha çok gündemimizde olması gereken başlıklar olmayı hak etmiyor mu?
KKM ile gelen fatura, bundan yakınılırken, müsebbibinin ortada gözükmemesi, kendisine soru dahi sorulmaması, 128 milyar dolardan başlayarak ortaya çıkan kayıplar, reel sektör kan ağlarken, onun bilançolarından oluşan kağıtların değer kazanması daha ciddi meseleler gibi geliyor.
Ülkede işsizin, çiftçinin, emeklinin, öğrencinin, esnafın, sanayicinin, çalışanın durumu, Mehmet Şimşek’in uygulamalarıyla ortaya çıkan manzara, istifa edip etmemesinden daha mı az önemli?
Velhasıl kelam ülkede ekonominin içinde bulunduğu durum, gidenin yaptığıyla kaldığı, hasarını sürekli bizim karşıladığımız, Diyanet’in 6 aylık harcamasının ODTÜ gibi üniversiteler de dahil 76 üniversiteden daha fazla olması dururken, para bulsun diye getirilen, para bulamayan, bulamadıkça da fakru zaruret içine düşmüş bir ülkenin insanlarına daha çok yüklenen isimden daha mı önemsiz?
Zihniyet değişmedikçe Şimşek kalsa ne olur, Roubini gelse ne olur? Kendi iç kavgasını, ülkeye yansıtanlar bu ülkenin gündemi değil. Bu ülkenin meselesi fakirlik. Bırakın kendinizi de, sokağın sesine kulak verin.