Çetin Ünsalan: Bu enflasyon neden farklı?
29 Ağustos 2024İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, yaptığı değerlendirmede, yaşanan enflasyonun daha önce yüksek enflasyon yaşadığımız dönemlerden daha farklı ve tahribatı yüksek olduğunu söyledi.
Aslında, son dönemlerde duyduğum en kritik değerlendirmelerden biri olduğunu ifade etmem gerekir. Fakat tespitin açılım yapılması zorunlu bazı gerekçeleri var. Neden bu enflasyon farklı? Buna bakarsak sorunlarımızın da çözüm yollarımızın da daha çok netleştiğini göreceğiz.
Öncelikle geçmiş enflasyonist dönemlerle bunun arasındaki en temel fark, 2008 ile başlayan ve bize teğet geçtiği söylenen ama 2009 ve sonrası tüm haşmetiyle canımızı yakan krizin özelliğine bakarak işe başlamamız lazım.
Bu kriz de diğerlerinden farklıydı. Çünkü daha önceki yıllarda krizler olur, biter ve ertesi gün herkes bundan çıkışın yolculuğuna başlardı. Fakat uzun zamandır ilk kez dünya farklı bir krizle karşılaştı.
Bir kanser hastalığı gibi, sinsi, olup bitmeyen ve süregelen özellikleriyle, ekonomileri yıpratmaya, firmaları eritmeye neden oldu. Bu süreçte meseleyi iyi okuyan ülkeler, reel sektör yapılarını da, sektörel değişimlerini de başlattılar.
İkincisi, 2008’e gelene kadar yaşananlarda Çin faktörü devreye girdi. Daha önce parasal genişleme sürecinde tüketimi kredi ile sağlayan, enflasyonla ilgili süreci de ucuz maliyetli ve fiyatlı ürünleri Çin’de imal ettirerek yöneten dünya bundan geri dönmenin sürecini başlattı.
Sonrasında hayatımıza giren Endüstri 4.0 başta olmak üzere tüm dönüşümü buradan okumak gerekir. Daha önceki parasal genişlemeyi, dönüşmek değil, tüketmek için kullanan ve ekonomik tercihlerini bu yönde yapan ülkemizin de başı belaya girdi.
Üçüncü olarak enflasyonist süreçleri yaşayan, hatta tecrübeli olduğu belirtilen Türkiye, dünya ile eş zamanlı olarak ekonomik sıkıntıya yakalandı. Daha önceki yıllarda iç sıkıntısını dış pazarla aşmaya çalışan, dış finansmana ulaşan Türkiye, bu kez ekonomisini finanse edemedi; kurdan ve girdi maliyetlerinden tetiklenen ikinci bir darbe aldı.
Dördüncü olarak reel sektör ve vatandaş bu enflasyona aşırı borçlu yakalandı. Yani finansını döndürebilme kabiliyeti de olmadı. Kredi talebiyle ortaya çıktıklarında ise, bunun acı bilançosu, maliyetler üzerinden fiyatlara yansıyarak yıprattı. Ayrıca pandemi döneminin iktisadi etkileri kadar, yalnız kaldığı için daha çok borçlanan yapısı hareket kabiliyetini de sınırladı.
Beşincisi ve en önemlisi, daha önceki yıllarda enflasyon başta olmak üzere rakamlarımız gerçekti. Bu da az ya da çok doğru kurgulandığında ülkeye ve reel sektöre, hatta bireylere bile bu işten çıkış olanağı tanıyordu.
Çarpıtılan rakamlar nedeniyle düzgün maliyet yapamayan, açıklananın ötesinde fiyat artışları yaşadığı için resmi enflasyonu baz alarak hareket eden reel sektör, bu yanlış veriyle yanlış maliyet yapıp, müşterisi olan eksik maaş alan insanlar gerçeğiyle örtüşünce, iş döndürülemez aşamaya geldi.
Dördüncüsü ve en önemlisi, eş zamanlı olarak bir ekonomik dönüşümün, yani sanayi devriminin yaşandığıdır. Sanayi devrimleri her zaman sancılı olmuştur ve bu kez değişim çok hızlı olduğu için, zaten yönetimden üretime her alanda sıkıntıları olan Türkiye, açıkta kalmış, maliyetlerini yönetemez hale gelmiştir.
Gerekçeler arttırılabilir. Ama şu saydıklarımdan bile yola çıksanız, Şimşek göreve geldiğinde dile getirdiğimiz anahtar cümleye dönüyoruz. Verilerimizle yüzleşmeden rasyonelleşemeyiz. Yanlış verilerle yola çıktığınızda da, dünyanın en iyi niyetli işlerine bile imza atsanız, ki içinde insan olmayan bir yönetim tarzında niyet de sorgulanır, büyük sapmalara ve faturalara maruz kalırsınız.
Özetle ortada sürpriz yok. Ama çıkış yolu aynı. En başa dönüp verilerle ve sorunlarla yüzleşip, bir mücadele yolculuğu, planlama yapmazsak, bu gidişat sadece erimeye, fakirliğe ve kayıt dışılığa yol açacak. Yani yine sonuç, sürpriz olmayacak.
Not: Milletçe gurur günümüz olan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlar; Mehmet Akif Ersoy’un sözünü hatırlatırım: “Allah bir daha bu Millet’e İstiklal Marşı yazdırmasın.”