Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

İsrail Ortadoğuyu Yeniden Dizayn edebilir mi?

Orta Doğu, tarih boyunca birçok liderin yeniden şekillirmek istediği stratejik bir bölge olarak öne çıkmaktadır. Toros Dağları’ndan Arap Çölü’ne, Şattü’l-Arap’tan…

İsrail Ortadoğuyu Yeniden Dizayn edebilir mi?

Orta Doğu, tarih boyunca birçok liderin yeniden şekillirmek istediği stratejik bir bölge olarak öne çıkmaktadır.

Toros Dağları’ndan Arap Çölü’ne, Şattü’l-Arap’tan Akdeniz’e uzanan bu coğrafya, sembolik yoğunluğu ve sosyal çeşitliliği nedeniyle siyasi istikrarsızlıklarla karakterize edilmektedir. Pers Kralı Kiros ve Makedonyalı Büyük İskender’den George W. Bush’a kadar birçok liderin bölge üzerinde hakimiyet kurma çabaları görülmüştür.

20. yüzyılda sömürge imparatorluklarının geri çekilmesiyle birlikte, yeni ve çoğunlukla keyfi sınırlarla belirlenmiş devletler ortaya çıkmıştır. Bu modern devletlerin, etnik çatışmalar ve siyasi yanlış yönetimler nedeniyle kırılgan yapılar sergilediği gözlemlenmektedir. Plüralist toplumlarda devlet inşasının zorluğu, bölgesel hegemonya arayışındaki güçlerin bu kırılgan devletleri uydu haline getirme çabalarıyla daha da artmaktadır.

Son dönemde, Cemal Abdünnasır’ın Mısır’ı Arap milliyetçiliği dalgasıyla bölgesel üstünlük aramış, ancak İsrail’in askeri gücü ve Batılı ülkelerin muhalefetiyle karşılaşmıştır. İran, devrim sonrası Şii özgürleşmesi ve siyasi İslamı teşvik ederek bölgesel nüfuzunu genişletmeye çalışmış, ancak Irak ile sekiz yıl süren bir savaşa ve Hizbullah, Haşdi Şabi ve Hamas gibi silahlı grupların desteklenmesine yol açmıştır. Türkiye ise Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, Osmanlı mirası topraklarda nüfuzunu yeniden tesis etme girişimlerinde bulunmuştur.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, bölgesel hegemonya arayışında son aktör olarak dikkat çekmektedir. 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısının ardından Gazze’ye yoğun bir bombardıman düzenlenmiş, şehir harabeye çevrilmiş ve sivil halk büyük acılar yaşamıştır. Kuzeyde, Hizbullah’ın düşük yoğunluklu savaşına son verme amacıyla Lübnan’a yönelik operasyonlar gerçekleştirilmiştir. Yemen’deki Hudeyde limanı bombalanarak Husilere misilleme yapılmış, Suriye’deki silah depoları ve İran yanlısı militanlar hedef alınmıştır. Ayrıca, İran’a yönelik bir bombardıman hazırlığı içerisinde olunduğu belirtilmektedir.

İsrail’in Filistin Planı

Netanyahu’nun en büyük hedeflerinden birinin, işgal altındaki Batı Şeria’nın ilhakı olduğu ve olası bir Filistin devletinin ortadan kaldırılması amacı taşıdığı düşünülmektedir. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in, “Yahudiye ve Samiriye” olarak adlandırılan bölgede hukuki sistemde değişiklikler yaparak, yaklaşık 3 milyon Filistinlinin Ürdün Nehri’nin doğusuna transfer edilmesinin planlandığı iddia edilmektedir.

İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarının, savaş yerine bir misilleme niteliği taşıdığı ve sivil hedeflerin vurulduğu belirtilmektedir. Lübnan’da ise savaşın titizlikle planlandığı, teknolojik üstünlük ve gelişmiş istihbarat kullanılarak Hizbullah’a karşı operasyonlar düzenlendiği aktarılmaktadır. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın suikastının ardından, İsrail’in bölgedeki güç dengesini değiştirdiği iddia edilmektedir.

Bu taktiksel başarılarına rağmen, İsrail’in bölgesel hegemonyasının sürdürülebilirliği konusunda şüpheler bulunmaktadır. Tarihte Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme girişimlerinin genellikle başarısızlıkla sonuçlandığı ve ağır insani ve maddi kayıplara yol açtığı bilinmektedir. İsrail’in mevcut eylemlerinin de benzer bir kaderi paylaşabileceği öngörülmektedir.

Arap rejimlerinin şu anki pasifliğinin, İsrail’in hedef aldığı İran yanlısı siyasi İslam gruplarından kaynaklandığı, ancak bu durumun kalıcı olmayabileceği ifade edilmektedir. İsrail’in eylemlerinin bu çerçevenin dışına çıkması halinde, Arap dünyasının tepkisinin değişebileceği ve bölgesel istikrarsızlıkların artabileceği belirtilmektedir.

İstikrarsızlığın Devamı

Aşırı güç kullanımının, İsrail’in düşmanlarını daha da öfkelendireceği ve temel sorunlar çözülmedikçe Hamas ve Hizbullah gibi grupların yeniden güç kazanabileceği vurgulanmaktadır. Bölgedeki kırılgan devletlerin, derin kültürel köklere sahip bu grupların yeniden oluşumunu engelleyemeyeceği düşünülmektedir. Filistin meselesinin, çözülmedikçe sürekli bir çatışma kaynağı olacağı ifade edilmektedir.

İsrail’in bölgesel hegemonyasının, çıplak güç ve kibir üzerine inşa edildiği ve komşu ülkelerin savunma pozisyonunda olduğu belirtilmektedir. Suriye’nin fiilen işgal altında olduğu, Irak’ın ulusal birliğini sağlayamadığı ve Ürdün’ün Batı Şeria’nın ilhakından endişe duyduğu aktarılmaktadır. Lübnan’ın ise finansal çöküş, siyasi tıkanıklık ve iç savaş tehdidi altında olduğu, bu nedenle İsrail’in hegemonyasının istikrarsız bir ortam yaratacağı öngörülmektedir.

İsrail’in iç politikalarında da dönüşümler yaşandığı, ülkenin daha dini ve dışlayıcı bir yapıya evrildiği, bu durumun liberal Yahudiler ve Arap vatandaşlar arasında rahatsızlık yarattığı ifade edilmektedir. Netanyahu hükümetinin yargı sistemini kısıtlama girişimlerine karşı geniş çaplı protestolar düzenlendiği bilinmektedir. Bu iç dönüşümün, bölgesel hegemonyayı hedefleyen politikalarla paralel ilerlediği ve hem İsrail toplumu hem de bölge ülkeleri için endişe kaynağı olduğu belirtilmektedir.

 

Financial Times

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler