Gündem
Bundan büyük kriz yok: Başdanışman Uçum AYM’yi hedefe sert aldı
AYM’nin kurulduğu günden bugüne kadar pervasız anayasa tanımazlığı ve cüretkar hukuk ihlalleriyle malul hale gelmiş yapısını ortadan kaldırmak ve yeni anayasa içinde AYM’yi yeniden yapılandırmak önemli bir hedeftir. Milli (ulusal) yargıyı güçlendirmek için AYM’nin de her bakımından milli yargı mercilerimizden biri olarak faaliyet yürütmesi, batıcı ve neo-liberal sapmalardan tamamen kurtulması son derece önemlidir.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında iki kez hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi’ni hedef aldı.
X hesabından açıklama yapan Uçum şu ifadeleri kullandı:
“1-) ANAYASA MAHKEMESİ MALUL OLMUŞ BİR YAPIDIR!
Türkiye’de Anayasa Mahkemesi (AYM) kurulduğu günden bugüne kadar pervasız anayasa tanımazlığı ve cüretkar hukuk ihlalleriyle malul olmuş bir yapıdır. Yakın geçmişe bakarsak ilk elde şunları sıralayabiliriz:
AYM anayasa değişikliklerini esastan inceleme yetkisi olmadığı halde 411 el kaosa kalktı diyenlere uyup TBMM’nin anayasa değiştirme yetkisini gasp ederek, giyim kuşam özgürlüğü düzenlemesini iptal etti.
“FETÖ’cü çetenin HSYK’yı ele geçirmesine sebep oldu”
AYM 2010 Anayasa değişikliğinde yine esastan inceleme yetkisi olmadığı halde “her seçmen bir adaya oy verir” hükmünü iptal ederek fetöcü çetenin HSYK’yı ele geçirmesine sebep oldu.
AYM siyasi katılım hakkının bir gereği olarak kurulan çeşitli siyasi partileri ideolojik gerekçelerle kapatarak demokrasimize ağır zararlar verdi.
AYM bu ülkede tek başına hükümet olmuş iktidar partisine (Ak Partiye) uyduruk delillere, sahte internet sitelerindeki yalan haberlere dayanılarak açılan kapatma davasına bakıp yaptırım uyguladı.
AYM siyasi boyutu olan bazı bireysel başvurularda ise hukuka aykırı verdiği ihlal kararlarıyla Türkiye’ye zarar vermekten çekinmedi.
Geçmişte ideolojik olarak uygun görmediği partileri siyasi katılım hakkını kısıtlayarak kapatan AYM bugün terör vesayeti altında olan hatta terör örgütüyle organik bütünlük içinde hareket eden bir siyasi partiyi kapatmıyor. Üstelik seçime girmeyeceği belli olan bu partiye seçime ilişkin özel yardım dahil hazine yardımı verilmesini sağlayarak terörün dolaylı finansmanının önünü açtı.
Bunları yapan AYM anayasal görevi olduğu halde başvuru sayısı çok diye yargılamada makul sürenin aşıldığı iddiasıyla yapılan başvurulara, vatandaşları mağdur etmek pahasına bakmıyor.
Ama aynı AYM zaman zaman gerek bireysel başvurularda gerekse norm denetimlerinde hukuki kaosa hizmet eden başvuruları öne alarak anayasaya aykırı kararlar vermekten geri durmuyor. AYM bu bağlamda başkanlık sisteminin bir gereği olan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin münhasır alanını daraltmak ve bir sistem krizi üretmek için de elinden geleni ardına koymuyor.
AYM’nin zaman zaman verdiği isabetli kararlar da oluyor ama bu kararlar ne yazık ki kamuoyu ve mahkeme içi dinamiklerin etkisiyle bir denge kurma çabasının sonucu gibi gözüküyor. Yine AYM üyeleri arasında anayasaya aykırı uygulamalara, hukuk ihlali olan kararlara, yetki aşımlarına, yargısal aktivizme, anayasa yargıçları rejimi (jüristokrasi) hevesine karşı anayasadan ve hukuktan yana tavır alanlar vardır ve bunların varlığı çok değerlidir. Ama nihayetinde AYM tarihsel değeri olan muhalefet şerhleriyle değil çoğunluğun verdiği kararlarla bir sicil oluşturuyor. Eleştiri ve tepki konusu olan da AYM’nin bu sicilidir.
AYM’yi bu maluliyetten kurtarmak için öncelikle yasal nihai olarak da anayasal düzenlemeler yapılması ihtiyaçtır.
2-) YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ ANAYASANIN GEREĞİNİ YAPIYOR.
ANAYASAYI İHLAL EDEN AYM’DİR!
Anayasa Mahkemesi (AYM) geçmişte olduğu gibi mahkumiyeti olan milletvekilinin dokunulmazlığına ilişkin hem Anayasa’nın 14. maddesine hem de yargılamanın yenilenmesi kurumuna ve bu konudaki CMK hükümlerine açıkça aykırı olan kararlar vermeye devam ediyor.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından AYM’nin bu keyfi kararlarına uyulmaması anayasanın ve hukuk güvenliğinin savunulmasıdır. Yani AYM kararlarına uyulmaması anayasanın ihlali değil tam tersine anayasanın gereğini yapmaktır.
Ayrıca Yargıtay 3. Ceza Dairesinin uymama kararı anayasayı ve yargılamanın yenilenmesi kurumunu tanımayan AYM’nin hukuka aykırı ve keyfi kararlarının teşhiridir. AYM’nin bu keyfiliğinin önüne geçilmezse bu sorunlar devam eder. Yargıtay 3. Ceza Dairesi verdiği her iki uymama kararıyla AYM’nin keyfiliğine dur demiş ve pozitif hukuk düzenini savunmuştur. Bu son derece kıymetli bir hukuk tavrıdır.
Ortada bir “kriz yoktur”. AYM’nin yetki aşımı yaparak anayasaya ve CMK’nın yargılamanın yenilenmesi kurumuna aykırı verdiği kararlar sebebiyle bizzat AYM tarafından üretilmiş bir “çekişme vardır”.
Belirtmek gerekir ki AYM’nin teşkilat kanunda yer alan yargılamanın yenilenmesi ve iadesi kurumuna aykırı hükümlerin, CMK, İYUK ve HMK’daki düzenlemelerin yanında uygulanması imkansız olduğundan, hukuki bir değeri yoktur. Bu nedenle bu hükümler AYM’nin hukuka aykırı kararlarına dayanak olamazlar.
AYM’nin sebep olduğu çekişmenin çözüm yeri TBMM’dir. Çekişme TBMM’nin yapacağı bir düzenlemeyle çözülür.
Bu düzenleme AYM’nin bireysel başvurulardaki ihlal kararlarına ilişkin mahkemelerin yapacağı işlemleri tüm yargı mercileri açısından pozitif hukukumuzda yer alan yargılamanın yenilenmesi (CMK ve İYUK) ve yargılamanın iadesi (HMK) kurumlarıyla uyumlu hale getirmektir.
Genel olarak ise AYM’nin kurulduğu günden bugüne kadar pervasız anayasa tanımazlığı ve cüretkar hukuk ihlalleriyle malul hale gelmiş yapısını ortadan kaldırmak ve yeni anayasa içinde AYM’yi yeniden yapılandırmak önemli bir hedeftir. Milli (ulusal) yargıyı güçlendirmek için AYM’nin de her bakımından milli yargı mercilerimizden biri olarak faaliyet yürütmesi, batıcı ve neo-liberal sapmalardan tamamen kurtulması son derece önemlidir.”