Genel
Recep Erçin yazdı: Avrupa’nın jeoekonomik zor sınavı
Avrupa ekonomileri 21. yüzyılda nasıl bir hikaye yazacak? Bütün hasta ve hantal yapısına rağmen Avrupa'nın şanslı olduğu bir yer var. Rusya gibi tehditkar ama güçlü bir komşu; Türkiye gibi agresif ama dinamik bir ortak.
Avrupa ekonomileri kovid pandemisindeki yüksek parasal genişlemeye rağmen toparlanmayı başaramadı. Jeopolitik kırılmalar tedarik zincirindeki krizler ve parasal genişlemenin getirdiği enflasyonist etkiler sonrası hızlıca faiz artışları geldi. Faiz artışları ile beraber Avrupa ekonomileri durgunlaşma eğilimine girdi. Fakat Avrupa’yı belki ikiye hatta üçe ayırmak gerekiyor.
Sanayileşmede başı çeken ülkeler ile güney Avrupa ülkeleri ki daha çok turizm ve hizmet sektörüne odaklı. Bir de Avrupa’nın geri kalmış diyebileceğimiz henüz kapitalistleşme sürecini tamamlayamamış ülkeleri. Avrupa çekirdeğini oluşturan ülkelerde yavaşlama daha sert olurken İtalya gibi güney ülkeleri bu yavaşlamanın risklerini gördüklerinden özellikle merkeze karşı sesler yükseldi. Fransa’da Macron durumu zor idare etti. Balkan ülkeleri ve eski Demir Perde ülkelerinde ise farklı bir görünüm söz konusu.
NATO HATLARI KOPARDI
2008 küresel finansal krizi, sonrasında kovid pandemisi derken Avrupa eski Avrupa değil. Atlantik politikalarından ayrı bir yol çizmek isteyen Avrupa ülkeleri, Brüksel’de çıpalanan Transatlantik değerler aleyhine dönmesin diye NATO tarafından Ukrayna kartı masaya sürüldü. Rusya’nın kırmızı çizgisi çiğnendiği için Putin yönetimi hareket etmek durumunda kaldı. Böylece Avrupa’nın en güçlü sanayi ülkesi olan Almanya’nın sanayi altyapısıyla Rusya’nın enerji kaynakları arasında gittikçe derinleşen hatlar koparıldı. Ukrayna krizi başladığında ve gerek enerji şokları gerekse hızlı fiyat artışları ile beraber gelen göreceli refah düşüşü sonrası Avrupa’da iktidarların değişeceğini Ulusal Kanal’da dile getirmiştim.
Nitekim bu tarihten sonra İtalya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde yönetimler değişirken Macaristan örneğinde olduğu gibi merkez Avrupa’nın ve Transatlantik ittifakın pek de hoş karşılamadığı liderler koltuklarını korurken, İngiltere bir yönetim krizine girdi. Fransa’da ise ilginç bir şekilde Macron devam etse de Le Pen’in ezici gücü ensesinde onu takip ediyor.
Zamanında Atilla İlhan Avrupa diye yekpare bir yapı yoktur; Almanya, Fransa ve İtalya vardır, demişti. Şu günlerde bunu çok daha net bir şekilde görüyoruz. Esasen 2008 öncesi dönemde yaratılan ve belki bir 20 yıl devam eden Avrupa rüyası esasen bitmiş oldu. Fransa Akdeniz’de ve Afrika’da farklı bir rol üstlenirken İtalya’da yine Doğu Akdeniz özelinde biraz da Türkiye ile birlikte kendine ayrı bir hegomonik yapı çizmek istiyor. Almanya ise Rusya ile kopartılan bağları sonrası Amerikan güdümünde yeniden yalpalamaya başladı.
AVRUPA’NIN YENİ HİKAYESİ YOK
Yaşlanan Avrupa kendine nitelikli ve genç iş gücü deposu olarak bugüne kadar Balkanları kullandı ancak bu da yeterli olmadı. Bundan sonra Ukrayna krizi ile beraber oradaki nüfusun bir kısmını Avrupa içlerine çektiler. Fakat bütün bu yapısal sorunların dışında Avrupa’nın bir başka önemli krizi şimdi ABD arasındaki teknolojik savaşta çok geri planda kalmış olmaları.
Avrupa ekonomileri her ne kadar pandemi ile beraber Çin’in özellikle yeni teknolojiler konusundaki yükselişine duvar çekmek için yeşil mutabakat gibi tarife dışı engelleri öne sürse de bunda da başarılı olamayacağı görülüyor. Avrupa ekonomileri 21. yüzyılda nasıl bir hikaye yazacak? Bütün hasta ve hantal yapısına rağmen Avrupa’nın şanslı olduğu bir yer var. Rusya gibi tehditkar ama güçlü bir komşu; Türkiye gibi agresif ama dinamik bir ortak. Avrupa Birliği, ABD’nin önüne çektiği duvarları aşıp bu gerçeği görebilirse yeni bir hikaye yazabilir. Bunun yolu elbette bu iki güçlü komşusunu kendine benzetmek yerine olduğu gibi kabullenmekten geçiyor. Maalesef NATO çatısı altında bu pek mümkün değil. Avrupa’nın NATO çatısı altından çıkıp kendi savunma birliğini oluşturması elzem. Aksi halde ne kadar ayrı durmaya çalışırsa çalışsın ABD’nin hezeyanlarına ortak olacak.
ÖNCE ABD DERKEN AB NE OLACAK?
Devamında bugün birçok Avrupa ülkesi merkezi Amerika’da olan teknoloji devlerinin hücumuna karşı kıtayı korumaya çalışıyor. Teknoloji titanlarına kesilen cezalara karşılık ABD de Avrupalı şirketleri yeşil anlaşma kapsamında kendi topraklarına yatırım yapmaya zorluyor. Obama ile başlayıp Trump ile ayyuka çıkan ve Biden yönetiminin de derinleşen önce Amerika politikası kapsamında ABD, Çin ile rekabette geri kalmamak için üretim merkezi konumunu güçlendirmek istiyor. Ancak bu müttefikleri için bir bedeli de beraberinde getiriyor.
Ukrayna krizini ele alalım. Yukarıda da bahsettiğim gibi Almanya’nın Rus enerji kaynakları ile bağını koparmayı başaran ABD yoğun bir LNG ihracatı yapmaya başladı. İş o noktaya geldi ki bugün Türkiye’ye dahi bu dayatılıyor. Amerika kaya gazı ve kaya petrolü sayesinde dünyanın bir numaralı enerji ihracatçısı ülkesi haline geldi. Bir 20 yıl önce buna kim inanabilirdi! Yine ABD enflasyonla mücadele ederken bir yandan sıkı para politikası uyguluyor görünse de esasen uygun maliyetli enerjiyi iç piyasaya vererek üretimde girdi maliyetini aşağı çekerek mücadele etti.
Geçenlerde Türkiye’de bir panelde konuşan Yunanistan eski Maliye Bakanı Yanis Varufakis, Çin ve Amerika’nın bulut ekonomisinde dünyanın çok ilerisinde bir noktada olduğunu bu iki ülkenin alıp başını gittiğini ve Avrupa’nın bunu çok gerisinde kaldığını ifade etti. Bu gerçekten de önemli bir çıkış. Avrupa bir teknoloji merkezi olmaktan artık geri kaldı. Avrupa otomotiv şirketleri ne Tesla ile ne de Çin’in dev otomobil üreticileri ile rekabet edemez durumda. Şu halde Avrupa’nın 21. yüzyılda yeni bir sanayi ile ortaya çıkması gerekiyor. Peki Brüksel’de oturup tartışmaktan başka bir şey yapmayan ve Avrupa’nın geleceğinden çok LGBT hakları konusunu ön planda tutan bürokratlaşmış siyasiler bunu nasıl başarabilir?
KORUMACILIK İLE KORUNABİLİR Mİ?
Bugün gelişmiş Avrupa’nın sorunu nüfusunun yaşlanmasından, ekonomisinin dinamizmini kaybetmesinden çok aslında yöneticilerinin suni gündemleri ön planda tutuyor olması. Avrupa değerleri artık büyük insanlığın idareleri ile uyuşmuyor. Bugün yükselen Hindistan yükselen Çin ile Güney Asya, Orta Asya yıllardır uyuyan ve artık değişim isteyen Körfez ve Güney Amerika coğrafyası. Avrupa devletlerinin sınandığı en büyük konu ise Gazze. Bugün Avrupa yönetimleri Gazze’de çok önemli bir barajı yıkmak üzere. İsrail hükümetinin sistematik soykırımına karşı taraf olan Avrupalı yöneticiler aslında yeni dünyada Avrupa’nın bağımsız konumunun da belirleyicisi olacak. Aksi halde jeopolitik kırılmalar ve ticaretteki kırılmalar beraberinde gelecek.
Finansal Balkanizasyon, Avrupa’nın baş edebileceği meydan okumalar değil. Amerika’nın agresifleşen ekonomik ve jeopolitik adımlarına yaşlı Avrupa’nın ayak uydurması çok mümkün görünmüyor. Bu anlamda Avrupa’nın korunmak için ekonomik açıdan yeşil dönüşüm/ikiz dönüşüm planları ve yeşil mutabakat bunun bir tezahürü olarak öne çıkıyor. Avrupa Birliği korumacılığa yönelmek zorunda kalıyor. Fakat Avrupa’nın korumacılık duvarları orta vadede Avrupa halklarının çok da alışık olmadığı nispeten yüksek enflasyonun kalıcılığına işaret eder.
Bu da Avrupa’da gittikçe daha da radikalleşen bir siyasi atmosferi ortaya çıkaracaktır.
Yazarın izniyle Aydınlık.com.tr’den yeniden yayınlandı