Genel
Dr Murat Kubilay: Türkiye yıllar önce zaten IMF’lik oldu
Türkiye 1990'lardaki kurumsallaşmasını yitirdi; yani dış politik çıkarlardan feragat ederek geçici kaynak bulabiliyor, vatandaşlığını ucuza satabiliyor, özelleştirmelereyse toplumsal tepki neredeyse hiç yok.
Yine konuya uzman olmayan kişiler tarafından IMF propagandası/aşağılanması yapılmış. Türkiye’nin IMF nezdinde bir girişimi yok ama nedense bu konu sürekli dile getiriliyor. IMF ve Dünya Bankası kaynakları arasındaki farkı anlamak için Mahfi Hoca’nın aşağıdaki yazısını okuyunuz.
Mahfi Eğilmez X hesabında şu açıklamayı paylaştı:
“Dünya Bankasından (DB) alınacağı açıklanan ek 18 milyar dolarlık ek destek için pek çok soru geliyor. Soruların çoğu insanların son dönemde projelere karşı duyduğu kuşkuları yansıtırken bazıları da IMF destekleriyle olan farkları üzerine yoğunlaşıyor. Kısaca açıklamaya çalışayım.
DB, yatırım projelerine kredi verir. IMF ise genel borç verir. Yani DB mesela bir liman yapılacaksa bunu finanse eder. Bunu yaparken de kendi ihale yöntemlerinin uygulanmasını ve belirli bir yerli malı oranı dışında dünyadan alış veriş yapılmasını şart koşar. IMF ise ödemeler dengesi finansmanı için borç verdiğinden koyduğu koşulların (mesela bütçe açığının belirli bir orana düşürülmesi gibi) yerine getirilip getirilmediğine bakar.
DB kredilerinin kullanma yeri ilgili projedir, IMF borcunu istediğiniz yerde kullanabilirsiniz. Dolayısıyla DB’den para geliyor bunu istediğimiz yere harcayabiliriz gibi bir çıkarım doğru değildir.
DB, yapılan harcamaların projeyle ilgili olup olmadığını ve kendi şartnamelerine uygun olup olmadığını denetler ve kredi dilimini ondan sonra serbest bırakır. IMF ise sadece koyduğu koşulların (performans kriterleri) yerine getirilip getirilmediğine bakar ondan sonra borcun ilgili dilimini serbest bırakır.
Her iki kurumun da sağladığı desteğin maliyeti (faizi) piyasaya göre düşüktür. IMF borçlarında miktar arttıkça maliyet de artar. Buna karşılık, bir ülke zaten o artan miktarlarda borcu piyasadan ya alamaz ya da astronomik faizler ödemek zorunda kalır”.
Dr Kubilay soruyor: Peki, bu dedikodular neden çıkıyor?
Çünkü ekonomi iki taraflı algı yarışına dönüştü. Bir taraf; “iktidar IMF’nin eline düştü” diyerek aşağılama peşinde. Diğer tarafsa; “kurtarıcı IMF geldi, artık istikrar dönemi” diyerek borsa başta olmak üzere yatırım araçlarına yapay talep oluşturma niyetinde.
İşin doğrusu şu; Türkiye yıllar önce zaten IMF’lik oldu. Kısa vadeli dış borç, cari açığın örtülememesi, KKM yükü, rezervlerin buharlaşması gibi çok sayıda gerekçe var. Fakat hesaba katılmayan önemli mevzular da var. Türkiye 1990’lardaki kurumsallaşmasını yitirdi; yani dış politik çıkarlardan feragat ederek geçici kaynak bulabiliyor, vatandaşlığını ucuza satabiliyor, özelleştirmelereyse toplumsal tepki neredeyse hiç yok.
Tüm bunlar nedeniyle IMF’lik haldeyken IMF’siz yola devam ediyor ve bir süre daha devam edecek. Üstelik bu durum Türkiye’ye özgü değil; noksan demokrasiden ötürü benzer ülkelerde de bu durum var. Varmaya çalıştığım bir başka nokta ise şu; eğer Ecevit ve zamanın 3’lü koalisyonuna da bu derece hareket alanı verilseydi, o dönemde de IMF’ye gitmeyebilirdik. Aynı durum 1970’lerde gerçekleştiğinde ise hareket alanınız hiç olmuyor; doğrudan mal yokluğu, yani o meşhur kuyruklar ve karaborsayı yaşıyorduk.
Diğer mesele ise IMF’nin hakikaten iyiniyetli bir kurum olduğunu ve gerçekten burada kurumsallığı tesis edeceğini sanan saftirikler. Bir ara Pakistan ve Mısır’ın IMF ile anlaşmalarını ve süreçlerin gelişimini incelesinler. İsterlerse araştırmalarına Arjantin’i de katsınlar. Bunun üzerine şimdilik daha detaylı yazmayacağım, ne de olsa daha çok var.
Şunu net biçimde belirteyim; bu yolun sonu er ya da geç IMF ile tamamlanacak
O gün de IMF’nin size anlatıldığı gibi olmadığını anlayacaksınız. Ancak şu an için henüz o noktada değiliz. Bu tip iddiaları da borsa veya kuru muhaliflik için çıkarmayın. Borsanın da yükselmesi ve iktidarın ekonomik başarısızlığının ortaya konması için hatalı algı yapmaya gerek yok.
Dr Murat Kubilay’ın X paylaşımıdır