Cemre Yoldaş: YATIRIMCI PSİKOLOJİSİ: EN BÜYÜK DÜŞMANINIZ SİZSİNİZ!
15 Aralık 2024
- Yatırımcı Psikolojisi Nedir?
Yatırım kararlarınızı etkileyen en büyük düşman sizsiniz! Peki, neden? Yatırım dünyasında başarı, yalnızca bilgi ve analiz yeteneğiyle değil, aynı zamanda kendi duygularınızı nasıl yönettiğinizle de şekillenir.
Yatırımcı Psikolojisi bireylerin finansal piyasalarda yatırım kararlarını şekillendiren zihinsel, duygusal ve sosyal faktörlerin tümünü kapsayan geniş bir disiplindir. Bu kavram, yatırımcıların neden belirli kararlar aldığını ve bu kararların ardında yatan süreçleri anlamak için finans ve psikoloji bilimlerinin birleşiminden doğmuştur. Geleneksel ekonomik teoriler, bireylerin rasyonel karar vericiler olduğunu ve her zaman kendi çıkarlarını maksimize etmek için hareket ettiğini varsayar. Ancak, gerçek dünyada insanlar her zaman rasyonel değildir ve duygusal, bilişsel, hatta sosyal baskılar nedeniyle sıklıkla hatalı kararlar alabilirler.
Finansal piyasalarda bireylerin yatırım kararları üzerinde güçlü bir etkisi olan zihinsel süreçler, genellikle bireyin önceki deneyimleri, öğrenilmiş davranışları ve geleceğe yönelik beklentileri ile şekillenir. Örneğin, bir yatırımcı geçmişte büyük bir finansal kayıp yaşamışsa, gelecekte daha fazla riskten kaçınma eğiliminde olabilir. Bu durum, yatırım kararlarını etkileyerek bireyin potansiyel olarak daha düşük getiriler elde etmesine neden olabilir. Bu süreç, bireylerin geçmişteki duygusal deneyimlerini rasyonel analiz yerine kararlarına dahil etme eğilimlerini göstermektedir.
Duygular da yatırımcı psikolojisinin en önemli unsurlarından biridir. Özellikle korku ve açgözlülük, finansal piyasalarda bireylerin davranışlarını şekillendiren en yaygın iki duygu olarak karşımıza çıkar. Korku, yatırımcıların aşırı temkinli davranmasına ve potansiyel fırsatları kaçırmasına neden olabilirken, açgözlülük aşırı risk alımına yol açarak zarar getirebilecek yatırımlar yapılmasına sebep olabilir. Örneğin, bir piyasa krizi sırasında, korkunun tetiklediği panik satışları yaygın bir şekilde gözlemlenir. Buna karşın, piyasa yükselirken açgözlülük, bireylerin piyasa balonlarının içine çekilmesine neden olabilir.
Yatırımcıların duygusal süreçleri kadar önemli olan bir diğer unsur da bilişsel yanılgılardır. Bu yanılgılar, bireylerin bilgi işleme ve karar verme süreçlerinde meydana gelen sistematik hataları ifade eder. Örneğin, aşırı özgüven, yatırımcıların bilgi ve becerilerini gereğinden fazla abartmalarına neden olabilir. Bu durum, gereksiz yere sık işlem yapmalarına ve dolayısıyla daha yüksek işlem maliyetleriyle karşılaşmalarına yol açabilir. Benzer şekilde, “mevcudiyet yanlılığı” (availability bias) olarak bilinen bir başka bilişsel hata, bireylerin kolayca hatırlayabildikleri bilgiye dayanarak karar vermelerine neden olur. Bu yanlılık, yatırımcıların son dönemde popülerleşen bir hisse senedine aşırı yatırım yapmalarıyla sonuçlanabilir.
Sosyal süreçleri de bu süreçte unutmamak lazım. Yatırımcı psikolojisinde kritik bir rol oynar. Çünkü insanlar genellikle başkalarının davranışlarını gözlemleyerek kendi kararlarını şekillendirirler. Bu durum, sürü psikolojisi olarak bilinir. Sürü psikolojisi, bireylerin kendi analizlerini bir kenara bırakarak çoğunluğun hareketlerini takip etmelerine neden olur. Özellikle piyasa balonlarının oluşumunda ve patlamasında bu davranış biçiminin etkileri oldukça belirgindir. Dotcom balonu veya 2008 küresel finansal krizi, yatırımcıların sosyal etkiler altında rasyonellikten uzaklaşarak irrasyonel kararlar aldıklarını gösteren çarpıcı örneklerdir.
Yatırımcı psikolojisinin bireysel kararlar üzerindeki etkileri, yalnızca bireyin kazanç ve kayıplarını değil, aynı zamanda piyasa dinamiklerini de etkiler. Bireylerin duygusal ve bilişsel hataları, geniş ölçekli piyasa trendlerini yönlendirebilir ve bu da ekonomik dengeleri değiştirebilir. Örneğin, bir yatırımcı grubunun aşırı iyimserliği, fiyatları gerçek değerinin çok üstüne çıkarabilir ve sonuçta balon oluşumuna neden olabilir. Buna karşın, bir kriz anında korkunun yarattığı yaygın satış baskısı, fiyatların gereğinden fazla düşmesine yol açabilir. Bu süreçler, bireysel davranışların piyasa genelindeki makro etkilerini açıkça ortaya koymaktadır.
Tüm bu unsurlar, yatırımcı psikolojisinin finansal piyasaların anlaşılmasında neden bu kadar kritik bir öneme sahip olduğunu gösterir. Hem bireysel düzeyde hem de piyasa dinamikleri açısından, psikolojik süreçlerin karar alma mekanizmalarındaki etkisi oldukça derindir ve bu etkileri anlamak, daha bilinçli ve stratejik yatırım kararları alabilmek için hayati bir öneme sahiptir.
- Davranışsal Finans Nedir ve Temelleri Nelerdir?
Davranışsal finans, bireylerin finansal kararlarını etkileyen psikolojik, bilişsel ve sosyal faktörleri inceleyen disiplinler arası bir alandır. Geleneksel finans teorilerinin bireylerin tamamen rasyonel olduğu ve her zaman fayda maksimizasyonu yapacağını öne sürdüğü varsayımlarına karşı çıkarak, gerçekte insanların irrasyonel kararlar alma eğilimlerini inceler. Bu alan, ekonomi, psikoloji ve sosyoloji gibi farklı disiplinlerden beslenerek modern finans teorilerinde önemli bir devrim yaratmıştır. Ancak davranışsal finansın kökleri, modern dönemin çok öncesine, klasik ekonomi düşüncesinin ilk adımlarına kadar uzanır.
Davranışsal finansın en erken temelleri 18. yüzyıla kadar izlenebilir. Adam Smith’in The Theory of Moral Sentiments (1759) adlı eserinde, bireylerin duygularının ve ahlaki kararlarının ekonomik davranışlarını nasıl şekillendirdiğini açıklaması, bu alandaki ilk teorik adımlardan biridir. Smith, bireylerin yalnızca rasyonel fayda hesaplarına dayanmadığını, aynı zamanda empati, öz-değer ve sosyal normlar gibi psikolojik faktörlerin etkisi altında karar aldığını belirtmiştir. Bu görüş, davranışsal finansın bugün üzerinde durduğu temel taşlardan biri olarak kabul edilir.
- yüzyılda davranışsal finansın gelişimi, klasik ekonomik teorilerin bireylerin davranışlarını açıklamada yetersiz kalmasının anlaşılmasıyla hız kazanmıştır. Irving Fisher, bireylerin gelecekteki faydaları değerlendirme şekillerinde irrasyonel eğilimler sergileyebileceğini fark etmiş ve faiz teorilerinde bu eğilimlere yer vermiştir. John Maynard Keynes ise 1936’da yayımladığı The General Theory of Employment, Interest, and Money adlı eserinde “hayvani içgüdüler” kavramını tanıtmıştır. Keynes’e göre, yatırımcıların kararları genellikle mantıksal analiz yerine sezgiler, korkular ve açgözlülük gibi duygular tarafından yönlendirilir. Bu kavram, piyasa balonlarının ve krizlerinin oluşumuna dair davranışsal finans teorilerinin ilk ipuçlarını sunmuştur.
Davranışsal finansın kurumsal çerçevesini oluşturması ise Herbert Simon’ın “sınırlı rasyonalite” (bounded rationality) kavramıyla başlamıştır. Simon, bireylerin karar verme süreçlerinin zihinsel kapasite, bilgiye erişim ve zaman kısıtlamaları gibi faktörlerle sınırlı olduğunu öne sürmüştür. Bu yaklaşım, insanların her zaman optimal kararlar almasının mümkün olmadığını göstererek geleneksel rasyonalite anlayışını sorgulamıştır.
1970’ler ve sonrasında davranışsal finans, Daniel Kahneman ve Amos Tversky’nin çalışmalarıyla modern biçimini kazanmıştır. İkili, 1979 yılında geliştirdikleri Beklenti Teorisi ile bireylerin kazanç ve kayıpları nasıl farklı değerlendirdiğini ve riskli kararlar alırken irrasyonel davranışlar sergilediğini göstermiştir. Kahneman ve Tversky, bireylerin kayıplara karşı aşırı duyarlı olduğunu ve kazançlardan çok kayıplardan kaçınmaya odaklandığını öne sürmüştür. Bu durum, finansal kararlarda bireylerin duygusal tepkilerinin ne kadar etkili olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Örneğin, bir yatırımcı kayıpları “gerçekleştirmek” istemediği için zarar eden bir hisseyi satmak yerine elinde tutmaya devam edebilir. Bu teori, davranışsal finansı modern finans dünyasında merkezi bir konuma taşımış ve Kahneman’a 2002 yılında Nobel Ekonomi Ödülü kazandırmıştır.
Davranışsal finansın ampirik gücünü destekleyen birçok tarihsel olay bulunmaktadır. Örneğin, 1990’ların sonlarında yaşanan Dotcom Balonu, yatırımcıların sürü psikolojisi ve irrasyonel iyimserlik gibi davranışsal eğilimlerinin piyasa dinamiklerini nasıl etkilediğini açıkça göstermiştir. İnternet şirketlerinin hisselerinin gerçek değerlerinin çok üzerinde fiyatlanması, yatırımcıların duygusal tepkiler ve bilişsel yanılgılar sonucu irrasyonel kararlar aldıklarını ortaya koymuştur. Balonun patlaması, bireylerin kararlarının piyasa genelinde geniş çaplı sonuçlara yol açabileceğini gözler önüne sermiştir.
2008 Küresel Finansal Krizi de davranışsal finansın önemini vurgulayan bir başka örnektir. Bu kriz, yatırımcıların açgözlülük ve yanlış risk algılarıyla yönlendirildiği bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Özellikle subprime mortgage kredilerinin kontrolsüz şekilde verilmesi ve finansal ürünlerin karmaşıklığı, bireylerin riskleri yanlış değerlendirmesine neden olmuştur. Kriz, bireylerin irrasyonel davranışlarının toplumsal ve küresel düzeyde ne kadar yıkıcı olabileceğini ortaya koymuştur.
Bu tarihsel olaylar ve teorik gelişmeler, davranışsal finansın bireysel ve piyasa düzeyindeki kararları anlamak ve yönetmek için kritik bir araç olduğunu göstermektedir. Davranışsal finans, bireylerin irrasyonel eğilimlerini kontrol altına alarak daha bilinçli kararlar almalarını sağlamak için stratejiler geliştirmiştir. Örneğin, yatırımcıların duygusal kararlarını minimize etmek için portföy çeşitlendirmesi veya otomatik yatırım sistemleri gibi yöntemler önerilmektedir. Ayrıca, finansal eğitim ve farkındalık, bireylerin kendi bilişsel yanılgılarını tanımasına ve bu yanılgılara karşı önlem almasına yardımcı olabilir.
Davranışsal finansın geçmişten günümüze kadar uzanan gelişimi, finansal kararların yalnızca ekonomik verilerle değil, insan psikolojisiyle de şekillendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu alan, finansal piyasalarda daha rasyonel ve sürdürülebilir kararlar almak için hayati bir rehber niteliğindedir.
Yatırım dünyasında alınan kararlar, idealde rasyonel olmalıdır. Ancak gerçek dünyada bireylerin kararları, çoğu zaman mantıktan çok duygular, bilişsel yanılgılar ve sosyal etkiler tarafından şekillenir. İnsanların neden akılcı olmayan kararlar aldığını anlamak, hem bireysel finansal sonuçları hem de piyasa dinamiklerini kavramak için önemlidir. İşte yatırımcıları etkileyen başlıca psikolojik faktörler ve bu faktörlerin karar alma süreçlerindeki rolü:
- Korku ve Açgözlülük
Korku ve açgözlülük, yatırımcıların en temel iki duygusal itkisidir. Örneğin, 2015 yılında Çin borsasında yaşanan “Black Monday” (Kara Pazartesi), korkunun piyasalara nasıl hızla yayıldığını göstermiştir. Yatırımcılar, hükümetin müdahalelerine rağmen, hisse fiyatlarının düşeceği korkusuyla panik satışları yapmış ve bu davranış borsada ciddi bir çöküşe yol açmıştır. Diğer yandan açgözlülüğün örneklerinden biri, 17. yüzyıldaki “Lale Çılgınlığı ”dır. Hollanda’da lale soğanlarının fiyatlarının astronomik seviyelere ulaşması, yatırımcıların bu varlıkların gerçek değerini sorgulamaksızın kazanç beklentisiyle hareket etmelerine neden olmuştur. Ancak piyasa çökünce, açgözlülük nedeniyle yapılan yatırımların çoğu büyük kayıplarla sonuçlanmıştır.
- Kayba Karşı Hassasiyet
İnsanlar kazançlardan çok kayıplara karşı daha duyarlıdır ve bu durum, yatırım kararlarını doğrudan etkiler. Bunun çarpıcı bir örneği, 2000’li yıllarda yapılan bireysel emeklilik sistemi çalışmalarıdır. Çalışmalar, bireylerin kayıptan kaçınma eğilimleri nedeniyle riskli varlıklar yerine güvenli, ancak düşük getirili yatırım araçlarını seçtiğini göstermiştir. Bu davranış, potansiyel kazançların kaçırılmasına ve uzun vadeli finansal hedeflerin etkilenmesine yol açabilir. Öte yandan, zarar eden bir gayrimenkul yatırımı yapan bireylerin “zararı realize etmeme” psikolojisiyle bu varlığı ellerinde tutmaya devam etmeleri de kayba karşı duyarlılığın etkilerini yansıtır.
- Aşırı Özgüven
Aşırı özgüven, bireylerin bilgi ve yeteneklerini olduğundan fazla değerlendirmelerine neden olur. Örneğin, 2021’de Robinhood uygulaması üzerinden yapılan hisse işlemlerinde, bireysel yatırımcıların yüksek düzeyde özgüvenle hareket ettikleri gözlemlenmiştir. Birçok yatırımcı, şirket değerlemelerini doğru analiz etmeden hisseleri (ör. GameStop) almış ve bu süreçte kayıplar yaşamıştır. Aşırı özgüvenin piyasalardaki etkisi, bireylerin daha sık işlem yapmasına ve dolayısıyla daha yüksek işlem maliyetlerine maruz kalmasına da yol açmaktadır.
- Sürü Psikolojisi
Sürü psikolojisi, bireylerin kendi analizlerini bir kenara bırakarak çoğunluğun kararlarını takip etme eğilimidir. Bunun ilginç bir örneği, 1980’lerdeki Japon emlak balonudur. Japonya’da emlak fiyatlarının hızla yükselmesi, yatırımcıların topluca emlak piyasasına yönelmesine neden olmuştur. Ancak fiyatlar sürdürülemez seviyelere ulaştığında balon patlamış ve sürü psikolojisiyle hareket eden yatırımcılar büyük kayıplar yaşamıştır. Bu tür davranışlar, piyasalardaki irrasyonel dalgalanmaları artırır.
- Temsiliyet Yanılgısı
Temsiliyet yanılgısı, bireylerin geçmiş performansın gelecekte de devam edeceği varsayımıyla hareket etmesidir. Bunun etkileri, özellikle Halka Arz yatırımlarında sıkça görülür. 1999 yılında Amazon gibi teknoloji şirketlerinin başarılı halka arzlarının ardından, yatırımcılar sonraki tüm teknoloji halka arzlarında da benzer başarıya ulaşacağına inandı. Ancak birçok teknoloji şirketi bu beklentileri karşılayamadı ve yatırımcılar büyük zarara uğradı. Bu yanılgı, bireylerin geçmişe aşırı önem atfederek geleceği yanlış değerlendirmelerine neden olur.
- Mevcudiyet Yanlılığı
Bireylerin kolayca hatırlayabildikleri veya medyada sıkça karşılaştıkları bilgilere dayanarak karar almaları mevcudiyet yanlılığıdır. Örneğin, 2008 Küresel Finansal Krizi sonrasında altın fiyatlarının yükselmesi, yatırımcıların altın yatırımlarına yoğun ilgi göstermesine neden olmuştur. Ancak bu ilgi, yatırımcıların altının uzun vadeli değerini analiz etmek yerine, krizin yarattığı belirsizlikle ilişkilendirilen medya söylemlerine dayalı olarak karar vermesiyle yönlenmiştir.
- Çerçeveleme Etkisi
Bir bilginin sunuluş şekli, bireylerin bu bilgiye yönelik kararlarını değiştirebilir. Örneğin, bir yatırım fonu “%95 başarı oranı” yerine “%5 başarısızlık oranı” ile tanıtıldığında, bireylerin algısı tamamen farklı olur. Çerçeveleme etkisi, bireylerin algılarının kolayca manipüle edilebileceğini ve bu manipülasyonun irrasyonel kararlara yol açabileceğini gösterir. Bu durum, sigorta ve yatırım ürünlerinin pazarlama stratejilerinde sıkça kullanılmaktadır.
- Kaçırma Korkusu (FOMO)
Kaçırma korkusu, bireylerin bir fırsatı kaçırmaktan duyduğu endişeyle düşüncesiz ve aceleci kararlar almasına neden olur. 2020 yılında kripto para piyasasında yaşanan ani yükseliş, birçok bireysel yatırımcının piyasa dinamiklerini analiz etmeden yatırım yapmasına yol açtı. Elon Musk’ın Twitter’da Dogecoin hakkında yaptığı olumlu açıklamalar, bu süreçte FOMO’yu daha da körükledi. Ancak piyasanın ani düşüşüyle, birçok yatırımcı ciddi kayıplar yaşadı.
Bu irrasyonel davranışların temelinde insan beyninin evrimsel yapısı ve karar alma mekanizmaları yatar. Beyin, hızlı ve sezgisel kararlar almak için bilişsel kısayollar kullanır. Bu kısayollar, günlük yaşamda işlevsel olsa da, karmaşık finansal kararlar söz konusu olduğunda bireyleri hataya sürükleyebilir. Ayrıca, sosyal etkiler ve duygusal tepkiler, bireylerin rasyonel analiz yapmasını zorlaştırır ve kararlarının tutarsız olmasına neden olur.
Bu tür irrasyonel kararları anlamak ve yönetmek, yatırımcılar için daha iyi sonuçlar elde etmenin anahtarıdır. Eğitim ve farkındalık, bireylerin bilişsel yanılgılarının farkına varmasına ve bu hatalardan kaçınmasına yardımcı olabilir. Davranışsal finansın sunduğu stratejiler, yatırımcıların irrasyonel davranışlarını kontrol altına alarak daha bilinçli kararlar almalarını destekler.
Bir sonraki yazımızda:
Kaçırma Korkusu (FOMO) etkisini detaylı olarak ele alacağız. “Neden herkesin gittiği yoldan gitmek isteriz?” ve “Bu psikoloji nasıl fırsatları kaçırmamıza neden olur?” sorularına birlikte yanıt arayacağız. Takipte kalın!
Kaynaklar
Barber, B. M., & Odean, T. (2001). Boys will be boys: Gender, overconfidence, and common stock investment. The Quarterly Journal of Economics, 116(1), 261-292. https://doi.org/10.1162/003355301556400
Banerjee, A. V. (1992). A simple model of herd behavior. The Quarterly Journal of Economics, 107(3), 797-817. https://doi.org/10.2307/2118364
Benartzi, S., & Thaler, R. H. (2001). Naive diversification strategies in defined contribution saving plans. American Economic Review, 91(1), 79-98. https://doi.org/10.1257/aer.91.1.79
Corbet, S., Larkin, C., & Lucey, B. (2018). The contagion effects of the general data protection regulation (GDPR) on cryptocurrency market behavior. Finance Research Letters, 27, 140-145. https://doi.org/10.1016/j.frl.2018.03.006
Dash, M. (1999). Tulipomania: The story of the world’s most coveted flower and the extraordinary passions it aroused. Three Rivers Press.
Gennaioli, N., Shleifer, A., & Vishny, R. W. (2015). Money doctors. The Journal of Finance, 70(1), 91-114. https://doi.org/10.1111/jofi.12188
Kahneman, D. (2011). Thinking, fast and slow. Farrar, Straus and Giroux.
Kahneman, D., & Tversky, A. (1979). Prospect theory: An analysis of decision under risk. Econometrica, 47(2), 263-292. https://doi.org/10.2307/1914185
Koo, R. C. (2003). Balance sheet recession: Japan’s struggle with uncharted economics and its global implications. Wiley.
Ritter, J. R. (1991). The long-run performance of initial public offerings. The Journal of Finance, 46(1), 3-27. https://doi.org/10.1111/j.1540-6261.1991.tb03743.x
Shiller, R. J. (2000). Irrational exuberance. Princeton University Press.
Thaler, R. H. (2015). Misbehaving: The making of behavioral economics. W. W. Norton & Company.
Tversky, A., & Kahneman, D. (1981). The framing of decisions and the psychology of choice. Science, 211(4481), 453-458. https://doi.org/10.1126/science.7455683
Tversky, A., & Kahneman, D. (1982). Judgment under uncertainty: Heuristics and biases. In D. Kahneman, P. Slovic, & A. Tversky (Eds.), Judgment under uncertainty: Heuristics and biases (pp. 3-20). Cambridge University Press. https://doi.org/10.1017/CBO9780511809477