Cemre Yoldaş “Piyasalar ve Masallar: Açgözlülük Hangi Kıyıya Sürükler?”
31 Aralık 2024“Bir zamanlar deniz kenarındaki eski bir kulübede yaşayan yoksul bir balıkçı ve karısı varmış. Balıkçı her gün denize gider ve balık tutmaya çalışırmış. Günlerden bir gün, oltasına büyülü bir dilbalığı takılmış. Balık, kendisini serbest bırakırsa dileklerini gerçekleştireceğini söylemiş. Balıkçı hiçbir şey istemeden onu suya bırakmış ve kulübesinin yolunu tutmuş.
Karısı, balıkçıya neden eli boş geldiğini sorunca, balıkçı da başından geçen bütün hikâyeyi anlatmış. Ancak karısı, balıkçının bir şey istemediğini duyunca öfkelenmiş ve “Hiç aklın yok mu? Madem büyülüymüş, neden ondan bir dilekte bulunmadın? Geri dön, balığı çağır; biz de ona bir isteğimizi söyleyelim. Bak şu kulübede nasıl sefil yaşıyoruz. Hiç olmazsa doğru dürüst bir evimiz olsun!” diye bağırmış.
Bunun üzerine balıkçı, deniz suyunun yemyeşil olduğu kumsala inmiş ve balığa seslenmiş. Büyülü balık sudan çıkmış ve “Dileğiniz nedir?” diye sormuş. Balıkçı, karısıyla küçük bir kulübede yaşadığını, güzel ve rahat bir ev istediğini söylemiş. Balık da “Eve git, çoktan oldu bile,” demiş.
Balıkçı geri dönüp baktığında, eski kulübesinin yerinde sağlam, şirin bir ev görmüş. İçeride masalar, sandalyeler, eşyalar, temiz tabaklar, yemek kokuları… Karısı memnunmuş ama çok geçmeden yüzü asılmış. Birkaç gün sonra, “Bu ev yetmiyor, bir şato isterim! Balığa söyle, bizim artık bir şatomuz olsun,” demiş. Balıkçı, “Bununla yetinemez misin?” dese de karısı ısrar etmiş. Balıkçı tekrar kumsala gitmiş. Bu sefer denizin rengi sararmış, rüzgâr hafif dalga çıkarıyormuş. Balıkçı yine seslenmiş. Dilbalığı yine ortaya çıkmış ve balıkçı karısının isteğini dile getirmiş. Balıkçı, eve döndüğünde karşısında büyük bir şato bulmuş. İçerisi hizmetçilerle doluymuş; yüksek tavanlı salonlar, göz kamaştıran mobilyalar varmış. Karısı şatonun geniş odalarında dolaşırken önce mutlu görünmüş. Ancak aradan birkaç gün geçince yine tatminsiz kalmış ve balıkçıya dönüp, “Bu da yetmez! Kral olmak istiyorum. Git, balığa söyle, kral olayım,” demiş. Balıkçı korkuyla sahile inmiş. Bu kez hava değişmiş; gökyüzü bulutlanmış, deniz köpürmeye başlamış ama sihirli balık yine de dileği yerine getirmiş.
Balıkçı döndüğünde, şatonun yerinde koca bir saray, askerler, muhafızlar ve hizmetçiler görmüş. Karısı altın tahta oturuyor, başında taç, etrafında soylular el pençe divan duruyormuş. Fakat karısının hırsı bitmemiş ve “Şimdi de imparator olmak istiyorum! Balığa söyle, imparator olayım!” diye bağırmış. Balıkçı mecburen yine sahile gitmiş. Hava kararmış, fırtına patlamak üzereymiş; dalgalar yükseliyormuş. Balıkçı çağırmış, dilbalığı görünmüş ve karısının isteğini dile getirmiş.
Bu kez karısı bir imparator olmuş. Ancak bu da yetmemiş. Karısı balıkçıyı yanına çağırıp, “Balığa de ki artık güneşin ve ayın üstünde de hükmüm olsun! Tanrı kadar güçlü olmak istiyorum!” diye bağırmış. Balıkçı bu isteğin çok aşırı olduğunu düşünse de karısına engel olamamış. Denize vardığında rüzgâr şiddetlenmiş, gökyüzü zifiri karanlık kesilmiş, dalgalar köpürerek kıyıyı dövüyormuş. Balıkçı güçlükle seslenmiş. Ancak bu kez balık suyun üstüne çıkmamış, yalnızca hırıltılı bir uğultu duyulmuş. Derken dalgalar balıkçının ayaklarını neredeyse yutacak kadar yükselmiş ve bir ses işitmiş: “Git evine… Orada bulacaksın ne bulacaksan.”
Balıkçı döndüğünde evinde ne saray ne askerler ne de o şaşaalı hayat kalmış. Her şey kaybolmuş; karşısında yine deniz kıyısındaki o eski, küflü, daracık kulübeyi görmüş. Karısı da içeride oturuyormuş; başında taç yerine eski püskü bir başörtüsü, yüzünde derin bir öfke ve mutsuzluk ifadesi varmış. O günden sonra bir daha o sihirli balık görünmemiş; balıkçı ve karısı, yine yoksul ve sefil yaşamlarına geri dönmüşler.”
Her masalın bir öğüt ya da hayatın karmaşık gerçeklerini yansıtma amacı vardır. Bu masalda bu görevi üstlenen, dilekleri gerçekleştiren sihirli bir balıktır. Balık, pek çok kültürde bilgelik, değişim ve hatta ilahi güçlerin sembolü olarak görülür. Örneğin, eski Çin mitolojisinde bir balığın ejderhaya dönüşmesi, azim ve başarı hikâyeleri için kullanılan güçlü bir metafordur. Hindistan’da balık, hayat döngüsünü ve yeniden doğuşu temsil eder; çünkü su, yaşamın başladığı yer olarak kabul edilir. Ayrıca balık figürü, hayatta “kendi kendine yetebilmenin” bir metaforu olarak görülür. Bir balık tutmayı bilmek, sadece yemek değil, hayatı sürdürebilmek anlamına gelir.
Masaldaki dilbalığı ise klasik balık sembollerinden farklıdır. Onun rolü, insan arzularını ve hırslarının sınırlarını sorgulamaktır. Balığın dilekleri yerine getirme gücü, aslında insanın içindeki doyumsuzluğu ve tatminsizliği ortaya çıkaran bir aynadır. Balık, balıkçıya her defasında istediğini verir; ancak bu lütuflar, balıkçının karısında daha büyük bir açgözlülüğe dönüşerek hırslarının tetiklenmesine neden olmuştur. Balık burada, sınırları olmayan isteklerin insanı nasıl mahvettiğini gözler önüne serer.
Açgözlülük, psikolojide haz ilkesiyle yakından ilişkilendirilen bir kavramdır. İnsan, hazzını sürekli kılma isteğiyle daha fazla maddi ve manevi kazanç talep eder. Bu talep, bireyde güçlü bir rekabet duygusu ve bireysel başarı arzusuyla kendini gösterir. Hatta bu yapı, toplumsal normlar içinde açgözlülüğü bir tür kahramanlık olarak bile yüceltebilir. “Kazanan her şeyi alır” zihniyetiyle bireyler, sürekli daha fazla birikim ve statü elde etme kaygısıyla hareket ederler.
Klinik psikoloji alanında yapılan bazı araştırmalar, açgözlülüğün dürtü kontrol bozukluklarıyla ilişkili olabileceğini öne sürmektedir. Kişi, doyumsuz bir şekilde “daha fazla” isteme eğilimindedir ve bu his, beynin ödül sistemini etkiler. Ödül sistemi büyük ölçüde dopamin hormonuna dayanır ve açgözlülük, bu sistemi aşırı aktif tutar. Dopamin, kişinin daha fazla ödül beklentisi içine girmesine ve benzer eylemleri tekrar etmesine neden olur. Örneğin, Knutson, Rick, Wimmer, Prelec ve Loewenstein (2007) tarafından yapılan bir fMRI çalışması, yatırım kararı öncesinde dopamin salınımının arttığını ve bunun kişiyi daha riskli, ancak potansiyel getirisi yüksek seçimlere teşvik ettiğini ortaya koymuştur.
Açgözlülük aynı zamanda “istemek” ve “sevmek” arasındaki nörokimyasal ayrımla da açıklanabilir. Dopamin, genellikle bir şeyi çok istemekle ilişkilidir. Bu nedenle açgözlülük, yoğun bir şekilde isteme dürtüsüyle açıklanabilir. Ancak kişi, kazandığı paradan veya elde ettiği statüden gerçek bir haz almaz; bunun yerine dopaminle tetiklenen “daha fazla” arzusuna kapılır.
Bu durum, Amerikalı yazar Gore Vidal’ın şu sözünde derin bir şekilde ifade bulur: “Kıskançlık, diğerlerinden daha az şeye sahip olmanın acısıdır. Açgözlülük ise yalnızca daha fazlasına sahip olma arzusudur. Her ikisi de insana ait trajik bir eksikliktir.” Vidal’ın bu sözleri, açgözlülüğün bireysel doyum yerine içsel bir eksikliği beslediğini ve insanın sürekli bir tatminsizlik döngüsünde hapsolduğunu anlamamıza yardımcı olur.
Bununla birlikte, bazı araştırmacılar açgözlülüğün korkuyla iç içe olabileceğini de öne sürer. Yüksek kazanç beklentisi sırasında dopamin salgılanırken, olası bir kayıp ihtimali belirdiğinde kortizol devreye girer. Bu süreç stresli bir döngü yaratır. Kişi, dopamin salınımını tekrar yaşamak için daha fazla riske girebilir. Sonuç olarak, açgözlülük hem ödül hem de kayıp korkusunun tetiklediği bir paradokstur.
Peki ya yatırımcılar, piyasadaki ilk günlerindeki sakinliklerini ve kontrollü tavırlarını koruyabilirler mi? Ne yazık ki, açgözlülük ve korku, finans piyasalarını yönlendiren en güçlü iki duygudur ve çoğu yatırımcı bu duyguların etkisinden kaçamaz. Karısı, kulübeden kurtulup temiz bir eve razı görünürken zamanla gözünün daha yükseklerde olmasına benzer şekilde, yatırımcılar da elde ettikleri kazançlara hızla alışır ve bunları “standart” olarak benimsemeye başlar. Psikolojide bu duruma “Hedonik Adaptasyon” denir. Yeni bir kazanç düzeyi, başlangıçta mutluluk verir; ancak kısa süre içinde bireyler, bu düzeyi normal kabul ederek daha fazlasını istemeye başlarlar. Referans noktalarının sürekli yukarı kayması, yatırımcılarda “daha fazla kazanma” dürtüsünü tetikler.
Yatırımcıların bu dürtüleri, kazançlarını korumaktan ziyade sürekli artırmaya odaklanmalarına yol açar. Bu süreçte risk yönetimi genellikle ihmal edilir; stop-loss, portföy çeşitlendirme gibi mekanizmalar göz ardı edilir. Bu rehavet dönemleri ise genellikle piyasalarda büyük çöküşlerin habercisi olur. Amazon CEO’su Jeff Bezos’un Warren Buffet’a “Yatırım tezin çok basit, neden herkes seni taklit etmiyor?” sorusuna Buffet’ın verdiği “Çünkü kimse yavaş yavaş zengin olmak istemez,” yanıtı, açgözlülüğün yatırım davranışlarındaki özünü özetler. Kazançlar arttıkça yatırımcıların risk iştahı kabarır, irrasyonel bir şekilde “hep artacak” varsayımıyla hareket ederler ve büyük bir çöküşle karşılaşana kadar bu davranışlarını sürdürürler.
Bu döngünün son aşamasında, yatırımcıların coşkusu yerini büyük bir pişmanlığa bırakır. Balıkçı masalında karısının talepleriyle denizin kararması ve fırtınanın kopması gibi, finansal piyasalarda da aşırı yükselişlerin ardından sert düşüşler gelir. Açgözlülük, artan kârlarla beslenir ve kazanç eğrisini sonsuza kadar uzatma isteğiyle varlık balonlarını şişirir. Ancak her balon bir gün patlar. Çok yüksek fiyatlardan alım yapan yatırımcılar, piyasa düzelmeye başladığında büyük kayıplarla karşı karşıya kalır. İnsan doğasının açgözlülük ve korku arasında gidip gelen yapısı, yatırımcıların finansal piyasalardaki en büyük zayıflığı olmaya devam eder.
Yeni yıl, her zaman yeni başlangıçların ve umut dolu dileklerin simgesi olarak görülür. Ancak unutmayın ki balıkçının karısı da daha güzel bir hayat hayaliyle çıktığı yolda her şeyini kaybetmişti. O dilekler, gerçekçi bir temele dayanmadığında sizi umuttan ziyade hayal kırıklığına sürükleyebilir. Deniz kenarında parlayan dalgaların cazibesine kapılıp, altındaki derinliği ve tehlikeyi göz ardı ederseniz, bu büyü bir anda kabusa dönüşebilir. Hayatta ve piyasada, parlak bir görüntü her zaman kalıcı mutluluk vaat etmez. Piyasayı kontrol edemezseniz ancak eylemleriniz üzerinde kontrol sahibisiniz. Bu yeni yılda, portföyünüzü tatminsiz arzuların dalgalarına kaptırmak yerine, sağlam ve gerçekçi temellerle kurmayı hedefleyin. Tıpkı balıkçının hikâyesinde olduğu gibi, elinizdeki fırsatların kıymetini bilmezseniz, eski, küflü bir kulübeye geri dönmek zorunda kalabilirsiniz. Unutmayın, yeni yıl mucizeleri sadece gerçeklik üzerine kurulu hayallerle gerçekleşir. Masallar mutlu son ile biter; ama bunun için sizin de çabanız gerekir.
“Açgözlülük, ruhun kara deliğidir; ne kadar çok şeyle doldurmaya çalışsan da hep daha fazlasını ister ve sonunda seni tüketir.” – Friedrich Nietzsche
Kaynaklar:
Buffett, W., & Cunningham, L. A. (2001). The essays of Warren Buffett: Lessons for corporate America. The Cunningham Group.
Goldstein, D. S. (2010). Adrenal responses to stress. Cellular and Molecular Neurobiology, 30(8), 1433–1440. https://doi.org/10.1007/s10571-010-9606-9
Knutson, B., Rick, S., Wimmer, G. E., Prelec, D., & Loewenstein, G. (2007). Neural predictors of purchases. Neuron, 53(1), 147–156. https://doi.org/10.1016/j.neuron.2006.11.010
Nietzsche, F. (2003). Human, all too human: A book for free spirits. Translated by R. J. Hollingdale. Cambridge University Press.
Panksepp, J. (1998). Affective neuroscience: The foundations of human and animal emotions. Oxford University Press.
Schultz, W. (2002). Getting formal with dopamine and reward. Neuron, 36(2), 241–263. https://doi.org/10.1016/S0896-6273(02)00967-4
Vidal, G. (2008). Point to point navigation: A memoir. Little, Brown.
Zimbardo, P. G., & Gerrig, R. J. (1999). Psychology and life (16th ed.). Allyn & Bacon.
Grimm, J., & Grimm, W. (1812). The fisherman and his wife. In Grimm’s fairy tales. (Orijinal masal metni bağlamında esinlenilmiştir).