Genel
Brüksel Mektubu : AB-Türkiye İlişkilerinin Zorlu Sularında Son Durum
AB yeşil gündem alanında ciddi düzenlemeler getirirken bundan Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değil. Düşünce kuruluşu Mercator’un yayını bu konuyu ele alırken, AB ve Türkiye arasında sürdürülebilir işbirliği için zemin hazırlayan Avrupa Yeşil Anlaşması’nı ortaklaşma için başka bir yol olarak sunuyor
AB’nin genişleyen ufkunun gölgesinde, Amerika’nın Sesi’nin geçtiğimiz günlerde yayımladığı bir haber, AB’ye yeni katılım süreçleri göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin bir şekilde dış çemberde kalan konumunun altını çizdi[1]. Bu noktada Türkiye’nin Avrupa masasına sadece coğrafi anlamda değil, canlı bir pazar, kültürel bir köprü ve çalkantılı zamanlarda güçlü bir müttefik olarak neler getirdiğini dikkatlere getirmek gerekiyor.
Euronews, bugünün farklılıklar tablosuna ve duraklayan AB üyelik süreci diyaloğuna rağmen Brüksel’in Türkiye ile ilişkilere yeni bir soluk getirme niyetine dikkat çekerek bize iyimser bir bakış açısı sunuyor[2]. Bu, ilişkilerin, özellikle de bu kadar katmanlı olanların, kısa ve hızlı bir atılım değil bir maraton olduğunu, dayanıklılık ve karşılıklı fayda vaadi üzerine inşa edildiğini hatırlatıyor. Lakin bir maraton olmak için bile fazla uzamış bir süreç olduğunu not etmeliyiz.
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Politika Merkezi tarafından yayımlanan analiz, AB-Türkiye etkileşimlerinin yüzeyinin altında kaynayan kullanılmamış potansiyeli tanımlayarak bizi bu anlatının daha derinlerine götürüyor[3]. Siyasi irade ve ekonomik işbirliğinin sinerjisinin yeni girişimlere, ortak refaha ve kolektif güvenliğe kapı açtığına işaret ediyor.
Yine de, bir yıl daha geride kalırken, Euronews dokunaklı bir soru yöneltiyor: AB-Türkiye ilişkilerinde yeni bir döneme mi tanıklık edeceğiz yoksa geçmişteki vaatlerin tanıdık zemininde mi yürüyeceğiz[4]? Bu sorunun cevabı Avrupa ve küresel düzlemdeki değişimi kucaklayarak ve zorluklarla doğrudan yüzleşerek ilerleme yönündeki ortak irademizde yatıyor.
Bu düşüncelerin ortasında Reuters, Avrupa Komisyonu’nun ülke raporuna işaret ederek Türkiye’nin demokratik ve yasal reformları konusunda dile getirdiği endişelere işaret ediyor[5]. AB entegrasyonuna doğru anlamlı bir ilerleme için temel unsurlar olan yönetişim ve hukukun üstünlüğünün gerekliliklerini yerine getirirken ilerlemeyi savunmak hassas bir dengedir.
Düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu (GMF)’nun yayımladığı analizde ise, diyalog ve karşılıklı saygı yoluyla Türkiye’nin AB ile yeniden bağlanması için bir rota çizerek bir umut ışığı sunuyor[6]. Benzer şekilde, Financial Times’ta yer alan bir yorumda da Türkiye’nin AB ile daha yakın bir gümrük birliği hedefine vurgu yapılmakta ve böyle bir çabanın ekonomik cazibesi ve stratejik derinliği vurgulanıyor[7].
Moderndiplomacy.eu sitesinde yer alan analiz ise bir adım daha ileri giderek Türkiye’nin Avrupa Birliği içindeki yeri için ikna edici bir örnek oluşturuyor[8]. Anlatı açık: Türkiye’nin Avrupa dokusuna işlediği stratejik, kültürel ve ekonomik dokuyu kabul ederek etki coğrafyasını genişleten bir birliğin zamanı geldi.
Chatham House analizi bize jeopolitik satranç tahtasını hatırlatarak Yunanistan-Türkiye ilişkilerinin çözülmesinde AB desteğini savunuyor[9]. Bu, işbirliğini geliştirebilecek, bölgesel bir istikrar ortamını ve ortak hedefleri teşvik edebilecek bir oyun.
Diyalog, RFI tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin AB adaylığını yeniden stratejik gündeme taşıyan bir raporla devam ediyor[10]. Bu rapor, ortak bir Avrupa kaderi arayışında geçmişteki çabalar ile gelecekteki arzuların birleştiği, yeniden değerlendirme için olgunlaşmış bir ana işaret ediyor.
Financial Times’ta yayımlanan Analiz ise, AB-Türkiye ilişkileri için karşılıklı anlayış ve yapıcı angajmana dayanan yeni bir çerçeve düşünmeye davet ediyor[11]. Bu, bir zamanlar duvarların olduğu yerde köprüler kurmak, genellikle ayrışmanın damgasını vurduğu bir manzarada ortak bir zemin bulmakla ilgili.
Bu tartışmalarda yol alırken France24, AB-Türkiye ilişkilerinin sularını test eden nüanslı dış politika duruşlarını, özellikle de Türkiye’nin Filistin’e verdiği yüksek sesli desteği vurguluyor[12]. Bununla birlikte, siyasi kakofoninin ortasında, AB’nin mültecilere ev sahipliği yapma konusunda Türkiye’ye devam eden desteği gibi işbirliği ve dayanışma hikayelerinin parlatıldığını görüyoruz [13].
AB yeşil gündem alanında ciddi düzenlemeler getirirken bundan Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değil. Düşünce kuruluşu Mercator’un yayını bu konuyu ele alırken, AB ve Türkiye arasında sürdürülebilir işbirliği için zemin hazırlayan Avrupa Yeşil Anlaşması’nı ortaklaşma için başka bir yol olarak sunuyor[14].
Avrupa Birliği’nin önde gelen ilerici düşünce kuruluşu FEPS’in dergisi için kaleme aldığım “Türkiye Bir Yol Ayrımında: Zorluklar ve Seçenekler” makalemde CHP AB Temsilciliği’nin Başkanı olarak Türkiye’nin yüzüncü yılını, 2023’te ülkenin karşılaştığı zorlukları ve daha demokratik, müreffeh bir geleceğe giden yolu ele alarak değerlendirdim [22].
Kader Sevinç’in Yurttaş K blogundan alıntıdır. Analizin tamamını okumak için tıklayın