Ekonomi
Türkiye’nin önde gelen 3 ekonomistine sorduk: Ekonomi 1 Nisan’dan sonra nasıl olacak?
Türkiye 31 Mart Yerel Seçimlerine giderken akıllardaki soru aynı? Sandıkta çıkan sonuçlarla beraber1 Nisan sonrası Türkiye’yi nasıl bir ekonomik düzen ve tablo bekliyor? Kısa Dalga olarak Türkiye’nin önde gelen ekonomistlerine sorduk ve aldığımız yanıtlar pekte iç açıcı değil. Kısa Dalga’dan Berna Can’ın sorularını Ekonomist Güldem Atabay, Ozan Gündoğdu ve Prof. Dr. Şenol Babuşçu yanıtladı.
Türkiye’nin önde gelen 3 ekonomistine yerel seçim sonrası ekonomiyi nelerin beklediğini sorduk..
- 1 Nisan’dan sonra Türkiye’yi nasıl bir ekonomik düzen bekliyor?
- Ekonomik çöküş sandığa ne derece yansıyacak?
- Emeklileri promosyonla bastıran Erdoğan ek zamlar için Temmuz ayını işaret etti. Temmuz’da doğru oranda bir artış yapılması mümkün mü?
- Sosyal yardımların belediyeler tarafından yapılmasını doğru buluyor musunuz?
- Adayların seçim süreci boyunca kampanyalarına ayırdıkları bütçe sizi rahatsız ediyor mu? Bu kaynak başka nerelerde kullanılabilirdi?
- Ekonomik söylem olarak hangi parti ya da milletvekillini istikrarlı ve tatmin edici buluyorsunuz?
Ekonomist Güldem Atabay’a göre “Ekonomik kriz Anadolu’da da hissedilir oldu’’
Atabay:
“Ekonomik sıkıntılar açısından genel seçimlerle yerel seçimler arasında iki önemli fark var. Genel seçimler AKP’liler açısından ‘Erdoğan için gitsin veya kalsın’ arasındaki seçimde ekonomik zorluklara katlanmak pahasına Erdoğan’dan yana sonuçlandı.
Beklenti, telafi önlemler ile ekonomik sıkıntıların hafifletileceği yönündeydi. Büyük şehirlerde yaşayanların daha sert hissettikleri ekonomik zorluklar Anadolu şehirlerinde ayni ölçekte zaten hissedilmedi.’’
“Ekonomik kriz Anadolu’da da hissedilir oldu’’
“Yerel seçimlerdeyse başka dinamikler söz konusu. Bir kere Erdoğan artık bir dönem daha Cumhurbaşkanı olarak koltuğuna oturdu. Özellikle İstanbul’da Erdoğan’ın vekili konumundaki Kurum’u seçmeyerek bir ceza/uyarı yapması beklenmeli. Ekonomik zorluklarsa Mayıs 2023 öncesi dönemde olduğu gibi Şimşek politikaları gereği enflasyonla mücadelede döngüsel ücret-enflasyon etkileşimini kırmak için telafi edilmiyor. Temmuz 2023’te sabit gelirlinin de her yerde hissedeceği şekilde yapılan KDV artırımları ekonomik sıkıntıların Anadolu’da daha hissedilir hale gelmesine neden oldu.
Seçmen açısından yerel seçimler tam bir AKP’nin yanlış ekonomi yönetimine, hayat pahalılığına tepkisini dile getirme zemini oldu. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, seçilen adayların beğenilmemesi de AKP seçmeninde etkili oldu diye düşünüyorum.”
“Sosyal yardımların partizanlıktan ayrıştırılması gerek’’
“Belediyelerin yaptığı sosyal yardımlara gelirsek, doğru buluyorum. Ekonomik koşulların dayattığı bu zorunluluk, yerel yönetim reformunu kendi kendine gerçekleştirdi.
Yerel yönetimlerin rolü değişti. Ancak iktidar ve muhalefet belediyelerinin uygulamaları ortak değil. Belediyelerden gelen sosyal yardımların partizanlıktan ayrıştırılması çok önemli.”
“Siyasetin finansmanında şeffaflık önemli’’
Partiler ve adaylarının seçim kampanyalarına ayırdıkları bütçeler konusunda da çok net Atabay…
“Kaynak israfı çok açık. Yoksullaşma, açlık, çocuk açlığı ve deprem bölgesinin ihtiyaçları ortadayken hele. Harcama miktarı ötesinde, harcamalara kaynak şeffaflığı, siyasetin finansmanı ile ilgili hesap verilebilirliği artıracak adımlar şart.”
“SGK yapıyla emeklilerin maaşlarını eritiyorlar”
“Enflasyon ayarlaması ötesinde bir zam beklemem. Ancak İstanbul seçimini İmamoğlu farklı kazanırsa en düşük segment için bir düzenleme olabilir. Bunun da reel olarak çok eriyen ücretleri, yaşanabilir seviyeye çekeceğini sanmam. Keza Türkiye’nin değişen demografik koşulları ve SGK’nın finansal yapısı uzun süredir emekli maaşlarının zaten eritilme politikasının izlendiğini gösteriyor.”
BirGün Gazetesi Ekonomi sayfası editörü ve Now Haber Ekonomi Yorumcusu Ozan Gündoğdu göre ise “Türkiye ekonomisi patinajdan kurtulamıyor. Dolayısıyla, seçim sonuçları her ne olursa olsun, enflasyonla beraber yaşamaya alışacağız” diyor…
“2025’te yeni bir seçim ekonomisi başlayabilir’’
1 Nisan sonrası sorusunun cevabının seçim sonuçlarıyla ilgili olan ve olmayan iki ayrı cevabı var. Seçim sonuçları üzerinden ilerleyelim. 31 Mart Seçimleri’nde İstanbul ve Ankara’da Erdoğan’ın adaylarının kaybetmesi ve muhalefetin elindeki belediyelerin büyük kısmını koruması halinde, muhalefet moral üstünlüğü ele geçirirse, bu durum bizi yeni bir seçim ekonomisine hazırlayacaktır. Erdoğan’ın yeni bir Anayasa istediği malum.
Böyle bir anayasa için referandum takvimi 2025 ya da 2026’da gerçekleşebilir. Eğer muhalefet bu seçimden güçlü çıkarsa, 2025 başından itibaren seçim ekonomisi yeniden başlayacaktır. Bunun anlamı, faizlerin yeniden düşürülmesi, bankacılık sistemi aracılığıyla piyasaya para pompalanması olur. Bunun anlamı gelecekte ödenecek bedelin artması ve enflasyon olacaktır.
Buna karşın Erdoğan 31 Mart’tan mutlak bir zaferle çıkarsa, kemer sıkma programı sertleşecektir. Fakat bu da enflasyonu düşürmez zira enflasyon büyük ölçüde politik nedenleri olan bir soruna dönüştü.”
“Enflasyonla yaşamaya alışacağız’’
Bunun yanında seçimden bağımsız olarak Türkiye ekonomisi patinajdan kurtulamıyor. Dolayısıyla, seçim sonuçları her ne olursa olsun, enflasyonla beraber yaşamaya alışacağız. Buna karşın, enflasyona yılın ikinci yarısında çift haneli işsizlik eşlik edecektir.”
“Enflasyonun yükselmesi oy kaybına neden olmuyor’’
Türkiye gibi dışa kapalı bir gündemle sürekli boğuşan, Orta Doğu – Orta Asya tipi otoriter rejimlerde, işsizlik sandık üzerinde enflasyondan çok daha etkili. Hatta enflasyon, güvencesizliği ve yoksullaşmayı hızlandırarak, belli kesimlerin iktidara daha sıkı tutunmasına neden olabiliyor.
Bu nedenle, enflasyonun yükselmesi beklendiğinin aksine iktidar oylarının azalmasına neden olmuyor. Hele ki politik kamplaşmanın bir kültürel savaş gibi yaşandığı 2020’ler Türkiye’sinde…
Buna karşın iktidarın halka vadettiği, mutlak yoksulluktan korumadır. Rejim, halkı değersizleştirerek, halkın yalnızca yaşamaya değer olduğunu anlatarak halktan oy topluyor.
“Kiracı emekliler yoksulluk sınırının da altında’’
Geniş kesimler ve özellikle orta gelir grupları yoksullaşıyor ama mutlak yoksulluk çizgisinin altına düşülmesine engel olunuyor.
Fakat bu seçimlerde bir kesim için bu başarılamadı; Emekliler… An itibariyle özellikle kiracı emekliler mutlak yoksulluk sınırının altında bir yaşam sürüyorlar. Günlük 3 doların altında bir gelirle hem barınma hem de iaşelerini karşılamak durumundalar. Bu sadece emeklilerin değil, onların evlatlarının da oylarını etkileyecektir.
“Devlet kaynağım yok diyemez”
Temmuz ayına ertelenen emekli maaşlarına zam konusuna gelirsek; mümkün dahası yapılmak zorunda. Devlet belli konularda kaynağım yok diyemez. Emekli maaşlarının bu durumu düşünüldüğünde, devletin hiçbir bahanesi olamaz.
Emeklilik gelirleri seyyanen zam gibi palyatif çözümlerle değil, köklü reformlarla yeniden düzenlenmek zorunda.
İktidar Temmuz’da emekliye zam yapar mı? Yapacaktır… Fakat bu son derece marjinal bir oranda, yüzde 30- yüzde 40 seviyesinde olur. Temmuz ayından itibaren emekli maaşları 13-14 bin TL seviyesine çıkarılabilir. Ancak bu zam 31 Mart’ta Erdoğan’ın mutlak galibiyeti halinde ertelenecektir.
“Sistemik bir çöküş yaşıyoruz’’
“Sosyal yardımlar konusunda merkezi idare görevlerini yerine getiremediğinde, seçim süreçleri bu göreve talip belediye başkan adaylarını ortaya çıkarıyor. Fakat bu tablo, bu sefer de belediyenin asli görevlerini ihmal etmesine neden oluyor. İdeal olan, merkezi ve yerel idarenin kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirirken, birbirleriyle de uyum içinde çalışmasıdır. Fakat Türkiye’de “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” nedeniyle çarklar böyle çalışmıyor. Sistemik bir çöküş yaşıyoruz.
Türkiye’de siyasetin finansmanına ışık tutabilirsek, düzenin nasıl işlediğini ayan beyan görebiliriz. Bu düzende mülk sahipleri dışında kimse yönetici olamaz. Zira yönetici olmanın yolu, halka ulufe dağıtıp, büyük reklam bütçeleri sarf etmektir. Türkiye’de siyaset mülk sahipleri eliyle vasata mahkum edilmiş durumda. Maalesef bu kısır döngüden çıkmanın yolunu bulabilmiş değiliz. Halbuki böyle bir kaynak, üretici sektörlere aktarılsa hem istihdam artışı olur hem de üretim artar.”
“Ekonomik söylem olarak hangi parti ya da milletvekillini istikrarlı ve tatmin edici buluyorsunuz?” sorusuna ise “Hiçbiri” yanıtını veriyor Gündoğdu.
Ziraat Bankası Eski Genel Müdürü Prof. Dr. Şenol Babuşçu’ya göre ise 1 Nisan sonrası sıkı bir para politikası ve halkı buldozer gibi ezecek ‘bol zamlı’ bir düzen bekliyor.
Prof. Dr. Babuşçu:
‘’Ekonomik kriz ve emeklilerin durumu sandığa pek yasıyacağını düşünmüyorum. Türkiye’de futbol takımı taraftarlığı gibi parti taraftarlığı var. Futbol takımına kadar kötü olursa olsun takım ondan vazgeçmediği gibi partisi de ne kadar kötü olursa olsun veyahut da ne kadar kendisine hitap etmese de yine de o Parti’ye oy vermeye devam ediyor. ‘’‘’ Temmuz ayında doğru bir artış beklemiyorum’’Temmuz ayına ertelenen emekli maaşları düzenlemesinde hakkaniyetli bir artış mümkün değil, beklemiyorum. Peki, olmalı mı derseniz olmalı, yapılmalı mı yapılmalı? Fakat hükümet seçim geçtikten sonra herhangi bir şey yapacağını sanmıyorum. Sadece Temmuz ayında enflasyon ilk 6 ayın enflasyon rakamı kadar nizamlamıyor. En iyi, en iyimser tahminim de bile daha fazla bir şey yapacaklarını hiç düşünmüyorum.”
“Emekliler artık yoksul sınıfında’’
Partilerin ve parti adaylarının yerel seçimlerde tanıtım giderlerine ayırdıkları bütçe konusunda da keskin hatlar çiziyor Prof. Babuşçu:
“Bu tür çalışmalar ciddi boyutta rahatsız ediyor. Özellikle billboardlar, afişler, bayraklar ise daha çok. Buna ayrılan bütçeyi daha etkin kullanılabilir. Keşke bir parti öncülük yapsaydı daha bu seçimlerde o harcamaları yapmasaydı belki diğerlerine de örnek bulabilirdi.
Buraya ayırdıkları kaynak ve bütçeleri yoksulları aktarabilelerdi. Emekliler de artık yoksul sınıfında.”