Ekonomi
Saim Uysal: Ülkemizin verimlilik sorunu
Enflasyon kontrol altına alındığı zaman, doğru bütçe ve mali politikalar uyguladığımız zaman, yolsuzluklara karşı doğru politikalar uyguladığımız zaman, yapısal reformları uygulama kararlılıkları gösterdiğimizde faktör verimlilikleri artıyor. Bu kriterlerden uzaklaştığımızda ise son 10 yılda olduğu gibi verimlilik düşüyor, büyüme potansiyelimizi sürdüremediğimiz gibi büyüme kalitesi de düşüyor.
Ülkemizde birçok konuda olduğu gibi makro ekonomik göstergelerde (özellikle sürdürülebilir potansiyel büyüme, istihdam, dış ödemeler dengesi v.s. gibi) de en önemli özelliğimiz konjonktürel, dalgalı, inişli çıkışlı süreçler yaşamamız. Toplumsal refahın arttırılabilmesi için nüfus artış hızınızın üzerinde potansiyel büyümemizi sürekli kılmamız gerekiyor. Buna ilaveten büyümemizin kaliteli olması lazım. Bütün bu süreçleri optimum seviyede sürdürülebilmesi için “verimlilik” sorununu çözmemiz gerekiyor. Verimlilikten toplam faktör verimliliğini anlıyoruz.
Toplam faktör verimliliği ne kadar artırılabilirse büyümenin hem sürdürülebilirliği hem de kalitesi o oranda artıyor. (Daron Acemoğlu 13.12.2022 tarihli konuşması) Daron Hoca’nın tespitlerine göre 1990’larda ülkemizde toplam faktör verimliliği neredeyse sıfır seviyesinde. 2001-2006 arasında ise toplam faktör verimliliğinde ortalama %5 oranları yakalanmış. 2006 yılından sonra ise en büyük hastalığımız olan “sürdürülebilirlik” problemimiz ortaya çıkmış. Giderek verimlilik artışı yok olmuş.
Enflasyon kontrol altına alındığı zaman, doğru bütçe ve mali politikalar uyguladığımız zaman, yolsuzluklara karşı doğru politikalar uyguladığımız zaman, yapısal reformları uygulama kararlılıkları gösterdiğimizde faktör verimlilikleri artıyor. Bu kriterlerden uzaklaştığımızda ise son 10 yılda olduğu gibi verimlilik düşüyor, büyüme potansiyelimizi sürdüremediğimiz gibi büyüme kalitesi de düşüyor.
Verimlilik konusunu ihraç ettiğimiz ürünlerin niteliğinde, rekabet edilebilirliğinde, kilogram fiyatının dünya ölçeğindeki karşılaştırmalarında görmek net olarak mümkün.İhracatımızda yüksek teknolojik ürünler ile katma değerleri yüksek ürünlerin oranı çok az. AR-GE harcamalarının tüm teşviklere rağmen GSYH’ye oranı %1.30’larda kalmış durumda. Bu oranı arttırmadan yüksek katma değerli ürün ihracatı mümkün değil. Düşük kaliteli büyümemiz var.
Tekstil sektörü ihracatında ne kadar büyük rakamlara ulaşırsak ulaşalım marka yaratmamız sınırlı olduğunda birçok uzak doğu ülkesiyle (Hatta Mısır gibi Ortadoğu ülkesiyle) acımasız rekabet açmazlarında kalıyoruz. Bu nedenle kg başına ihracatımız ancak bir buçuk dolarlar civarında.
Ülkemizin kaynaklarını doğru değerlendirmemiz gerekiyor. Tarımsal verimlilikte ciddi sıkıntılar var. Ölçekler çok küçük. Dünyada bu anlamda verimlilik sıralamasında 61. sıradayız. Özellikle eğitim kalitemiz ve düzeyimiz maalesef çok kötü. Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in “Türkiye Akademik Diaspora Raporu”nda belirttiği gibi milyon kişi başına bilimsel ve teknik makale sayısı açısından çok zayıf durumdayız. Türkiye’de akademisyenlerin ortalama verimliliği doktor öğretim üyesi bazında artmasına rağmen doçentlikte durağanlaşmakta, profesörlükte ise aşağı inmeye başlamaktadır. İnovasyon için hayati önem taşıyan doktora ve patent sayılarında ülkeler karşılaştırmasında çok gerilerdeyiz.
İstihdamda ortalama ücret (medyan) asgari ücret düzeyine yaklaştı. Kadınlarımızı daha çok üretime katkı verecek şekilde çalışma alanına almalıyız. Gelişmiş ekonomilerde kişi başına çalışma saati ile kişi başı üretim çıktısı gelişmekte olan ülkelere kıyasla çok fazla. Daha az çalışarak daha çok üretiyor gelişmiş ekonomiler.
Yoksulluk, gelir ve servet dağılımı aşırı bozulmuş durumda. GİNİ katsayısı 0.433’e ulaşarak ülke içindeki gelir dağılımında kayda değer bir bozulmaya işaret ediyor. Gelir dağılımında%80’lik grupsal kesimin gelir gruplarının payı azalırken en üstteki %20’lik kesimin payı ciddi artışlar göstermiştir. Bu anlamda Avrupa ülkelerinden uzaklaşılmış Afrika ve Güney Amerika ülkelerine yaklaşılmıştır. (Oyak Yatırım Eylül 2024 raporu) İnşaat sektörüne dayalı son 20 yıldaki büyümenin kalitesi maalesef çok iyi değil. İnşaat teknolojik ilerleme getirmediği gibi yolsuzluk getiriyor. Ücretlilerin gelirlerini arttırıyor. Ayrıca kayıt dışı oranını hala %30’lardan aşağı indiremiyoruz. Demografik açıdan nüfusumuz yaşlanıyor. Emekli sayısı 15 milyonu geçmiş, çalışanların emeklilere oranı 1.67 kat ile düşük durumda.
Bu açmaz sorundan nasıl çıkacağız?
Bunun kısa ve orta-uzun vadede çözümleri mevcut. Kısa vadede eksikliklerine rağmen “Rasyonele Dönüş Programı”na devam ederek ekonomiyi normalleştirme zeminine almak gerekiyor. Bu süreçte ihmal edilen temel konu sürekli yazdığımız üzere işçi, memur, emekli, küçük esnaf ve çiftçilerin oluşturduğu en alt gelir gruplarının desteklenmesi için son dönemde (2021 Eylül-2023) servet transferleri yoluyla (Rezervlerin negatif reel faizli politika) haksız yere zenginleşen kesimlere vergi getirilerek çözüm yolları aranmasında fayda görüyoruz.
Orta ve uzun dönemde ise Daron Hoca’nın “Dar Koridor” kitabında belirtildiği üzere; Devlet ve toplumun birlikte bir denge içinde çalışması gerekiyor. Bu denge kurulduğu takdirde demokrasi, özgürlük ve bilim ve eğitim ışığında yüksek kaliteli büyümenin yolları açılıyor. Ayrıca evrensel standartta hukuk ve demokrasi ortamında kurumsal düzenlemeleri tamamlayarak sivil toplumu güçlendirmek ve kurumsal ve kurallı yönetim ilkelerini oluşturmamız gerekiyor.
Yazarın GÖZLEM Gazetesinde yayınlanan makalesinde izniyle yeniden yayınlanmıştır