Ekonomi
Prof Dr Sinan Alçin: Faiz bütçenin kara deliği
Sürekli tahvil ihracı yapıldığını ve bu tahvil ihracının da dünyanın neredeyse en yüksek faiz oranıyla karşılık bulduğunu vurgulayan Sinan Alçın, “Bu, bence sevinilmesi gereken bir durum değil. Çünkü giderek faiz yükünü artırıyor. Faiz bir anlamda cepteki delik anlamına gelir. Yani cebe sürekli para koysanız bile o delikten akıp gidecek. Bu bir ‘ponzi finans’ oluyor.
Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, 2025 için sadece faize yapılacak harcamanın 1,9 trilyon lira olacağını kaydederek, “Bu da Hazine’nin borçlanma gereğinden kaynaklanıyor. Faiz bir anlamda cepteki delik anlamına gelir. Cebe sürekli para koysanız bile, delikten akıp gidecek. Yani bu bir ‘ponzi finans’ oluyor” diye konuştu.
Nasıl Bir Ekonomi TV’de Ekonomi Masası’nın konukları İnfo Yatırım Stratejisti Çağlar Toros, Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın ve Yatırım Finansman Strateji ve Yatırım Danışmanlığı Uzmanı Berna Önsel oldu. EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ ve gazeteci Berfin Çipa’nın sorularını yanıtlayan uzmanlar, piyasaları ve ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi.
Prof Akçin: “Merkez Bankası hedefine uyumlu bütçe yapan babayiğit şirket yok”
Prof. Dr. Sinan Alçın da bir yıl sonrasına ilişkin olarak kabaca hane halkında yüzde 73, piyasa katılımcılarında yüzde 22,5, reel sektörde de yüzde 51 civarında enflasyon beklentisi olduğunu belirterek, İngiliz ekonomist Timothy Ash ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaret ettiği enflasyon beklentisinin ise Orta Vadeli Program’da (OVP) Merkez Bankası’nın ve piyasa katılımcılarının beklentisiyle uyumlu olduğunu söyledi. Ama reel sektöre bakıldığında böyle bir tablo olmadığına işaret eden Ash, “Kasım ayındayız. Artık şirketler 2025 bütçelerini yavaş yavaş tamamlıyor. ‘Yüzde 14 ya da yüzde 23 enflasyon hedefiyle bütçe yapan bir babayiğit şirket var mı?’ merak ediyorum. Yok tabii ki.
Dolayısıyla bir defa bu beklentilerin nereden kurulduğu önemli. Timothy Ash neden bunu söylüyor? Neyi temsil ediyor? Aslında özellikle IMF politikaları üzerinden düşündüğümüzde süreci okuma olabilir. Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’le birlikte uygulanagelen politikalarda IMF’nin de yakın dirsek temasında olduğunu anlıyoruz. Bunu özellikle politika eksenine ilişkin açıklamalarda görüyoruz. Zaman zaman raporlara yansıdığını görüyoruz. OVP sonrası açıklamalarda görüyoruz. Ayrıca bazı uluslararası araştırma kurumları ve kredi derecelendirme kurumlarından da benzer bir ‘eşgüdüm’ görüyoruz” dedi.
“Masadaki senkronizasyon, sahada işlemiyor”
Bu durumun, bir senkronizasyon olduğunu gösterdiğini vurgulayan Alçın, “Fakat senkronizasyonun böyle olması, masada işin böyle dönüyor olması, sahada da bu şekilde ilerlediği anlamına maalesef gelmiyor. Yeniden değerleme oranları açıklandı. Sadece İstanbul’da suya yüzde 17,6’lık zam geldi. Yaz aylarında elektrik ve doğalgazda yüzde 38’lik artışlar oldu. Öte yandan kira artış sınırı kaldırıldı. Tüm bunlar tabii ki geniş kesimler üzerinde ciddi bir yük oluşturmuş durumda.
Bu da şu soruyu akla getiriyor: Acaba özellikle ocak ayında memur, emekliler ve asgari ücrete yapılacak artışlar sonrasında, bu aslında artıştan ziyade bir enflasyon vergisi olarak mı kullanılıyor? Yani mevcuttaki yükün nasıl paylaşılacağı ile ilgili bir tabloyla karşı karşıyayız. Mesele sadece zam kısmı değil. Bunun nasıl fatura edildiği, kimler tarafından nasıl ödendiği veya ödeneceği de önemli” şeklinde konuştu.
Kamu ihalesi alanlar vergi ödüyor mu?
Kamudan sürekli ihale alan büyük firmaların çoğunun son 3 yılı matrahsız geçtiğini söyleyen Sinan Alçın, “En büyük işverenin devletin olduğu bir tabloda, kamudan sürekli ihale alan bu firmaların önemli bir kısmı matrah açıklamıyorsa burada bir problem var demektir. Bir anlamda biraz daha eli ya da son haftalarda siyasetteki deyimle vücudu taşın altında olan KOBİ’lerin, sanayicinin taşın altında daha fazla ezildiği, ama bir şekilde ihalelerle işin kaymağını alanlar, işin hesabı ödenmeye geldiğinde de kenara çekilebildiği bir tablo oluşuyor. Bu tabii ki haklı olarak konfederasyonların da sadece harcamalarda değil, vergi kısmında da adaletin sağlanması gerektiği yönünde vurgu yapmaları sonucunu getiriyor” ifadelerini kullandı.
Bakan Şimşek’in de kamuda personel giderlerinin, toplam giderlerin yüzde 42’sini oluşturduğu yönünde bir açıklaması oldu. Bu da 205 yılında, hem kamudaki personelin ücretlerinin hem de asgari ücretin mevcut ekonomi yönetimi açısından bir anlamda savaşılan veya da yönetilmeye çalışılan kısmı oluşturacağını gösteriyor.
“Asgari ücrette bu filmi daha önce seyrettik”
Uluslararası kurumların, yabancı ekonomistlerin asgari ücret açıklamalarını da yorumlayan Alçın, şöyle devam etti: Biz bu filmi daha önce seyrettik. 1980’li yıllarda özellikle IMF ile yapılan stand by anlaşmaları içinde ilk madde reel ücretlerin baskılanması üzerine kuruluydu. Benzer bir senaryo dönmeye devam ediyor. Peki yumurta tavuk hikayesi gibi ‘Asgari ücret mi enflasyonu artırıyor ya da enflasyon mu asgari ücreti artırıyor’ diye bakmanın ötesinde, gerçekte ne oluyor?
Enflasyonu hızlandıran talep nereden geliyor diye baktığımızda, özellikle nüfusun en üst gelir grubunun lüks tüketiminden daha fazla etkilendiğini görüyoruz. Ayrıca özellikle şirket kârlarına yansıyan kısımlar var ve bir yönüyle de servet transferinin işlediğini ve gelir dağılımının bozulduğunu görüyoruz. Dolayısıyla esas mevcuttaki programda çalışmayan bacak, maliye politikası, mali disiplin ve şeffaflık kısmı. Bu kısmın daha fazla çalışması lazım.”
“Hazine garantili projeler tartışılmıyor”
Kamu özel iş birliği ve hazine garantili projelerin, olduğu gibi ve döviz cinsi taahhütle devam ettiğinin altını çizen Alçın, “Bunlar, zor bir dönemden geçilirken TL karşılığına çevrilebilir, ertelenebilir ya da bazıları iptal edilebilir. Fakat bu konu mevcutta tartışma içerisinde bile değil. 2025 yılı bütçesi, bütçe komisyonunda görüşülüyor. Yakın zamanda da Meclis Genel Kurulu’nda oylanarak yasa haline gelecek. Çok dikkat çekici bir kalem var. 2025 yılında faiz ödemeleri için öngörülen tutar 1,9 trilyon lira. 2024 yılı için öngörülen toplam bütçe açığı 1,7 trilyon liraydı. Bunun biraz üzerinde tamamlayacağız 2024’ü. 2025 yılı için sadece faize yapacağımız harcama 1,9 trilyon lira. Bu da Hazine’nin borçlanma gereğinden kaynaklanıyor” dedi.
Sürekli tahvil ihracı yapıldığını ve bu tahvil ihracının da dünyanın neredeyse en yüksek faiz oranıyla karşılık bulduğunu vurgulayan Sinan Alçın, “Bu, bence sevinilmesi gereken bir durum değil. Çünkü giderek faiz yükünü artırıyor. Faiz bir anlamda cepteki delik anlamına gelir. Yani cebe sürekli para koysanız bile o delikten akıp gidecek. Bu bir ‘ponzi finans’ oluyor.
Ekonomideki genel kurama göre bunun çözümü şudur: Geliri artıramıyorsan, harcamaları kısarsın. Mevcut durumda vergi gelirlerini çok fazla artırabilecek alan da gözükmüyor. Çünkü reel kesimde daralma var ve muhtemelen devlet 2025 yılında öngörülen vergi gelirine ulaşamayacak. Harcamalar kısılmaya çalışılıyor ama bunu doğrudan geniş kesimler üzerine saldığında, yani bir tür vergiye dönüştürdüğünde, reel sektörler ürettiği malları satamaz hale geliyor.
Eş kaplar şeklinde işliyor ekonomide gelir harcama akımı. Yani bir tarafı sürekli kısarak, diğer taraftaki musluğu açarak, sağlıklı biçimde işleyen bir mekanizma oluşmuyor. Normalleşme veya rasyonel bir zemine dönüş aranıyorsa buralara da nitelikli biçimde dokunulması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Alıntıdır